(Geçen Haftadan Devam)
Bu seri yazımızda “Beyin Göçü ve İdealizm” alt başlığı ile Cumhuriyetin ilk çeyreğinde ülkeye hizmet eden idealistlerin isimlerini anmış, bunlardan Türkiye’de ilk kağıt fabrikası olan İzmit SEKA’nın fikir babası ve aynı zamanda kurucusu idealist Türk genci M.Ali KAĞITÇI’nın bu süreçte karşılaştığı güçlükleri anlatmıştık... Bugünkü yazımızda “Arızalı Demokrasimiz ve Beyin Göçü”ne ilişkin bazı bilgileri paylaşacağız…
B- Arızalı Demokrasimiz ve Beyin Göçü
Demokrasi kültürünün yerleşmediği ülkemizde askeri darbelerin ve darbe girişimlerinin Türkiye’ye özellikle yetişmiş insangücü bakamından neye mal olduğunu sorgulamak durumundayız.
Sokrat diyor ki; Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez. Ya da sorgulanmamış hayat yaşanmamış bir hayattır.
Mahir Kaynak’ın o meşhur sözü: “Ben olayları değerlendirirken sonuçlarına bakıp kim karlı kim zararlı çıkmıştır, ona göre sebeplerini çözmeye çalışırım.” diyor.
Merhum Kaynak’ın bu retoriğinden hareketle ülkemizin, çok partili döneme geçtikten sonra ilki 1960 yılında, sonuncusu da 2016 yılında yapılan darbeler ve darbe girişimleri ile yaşanan toplumsal travmaları ve insan gücüne olumsuz etkisini, kim karlı, kim zararlı çıkmış derinlemesine değil ama yüzeysel olarak bakıp değerlendirmek önem arz etmektedir.
Bu ihtilalin ardından bir başbakan, iki bakan idam edilmiş, başta Cumhurbaşkanı Celal BAYAR olmak üzere onlarca siyasetçi, aydın yıllarca hapishanelerde çile çekmiştir.
İhtilal sonrası silahlı kuvvetlerden atılan bu askerlerin uzun yıllar Genel Kurmay Başkanlığı yapmış olan Osmanlı paşası Fevzi ÇAKMAK’ın askeri geleneğinden gelen yerli, millî ve manevi değerlere bağlı subay kadrosu olduğu söylenir.
Askeri darbelerden sonra ülkemizi terk edenlerle ilgili bir örnek olması bakımından, 1960 ihtilalinin ardından Doçent unvanı ile üniversiteden atıldıktan sonra F. Almanya’ya giden Prof.Dr. Fuat SEZGİN’in, F. Almanya’ya ve ilim dünyasına yaptığı katkılar özelinden hareketle 1960 ihtilalinin yetişmiş insan gücü bakımından ülkeye verdiği zararın boyutunu anlamaya çalışalım.
Hocalarından Alman H. Ritter’ın uyarısı üzerine 70 yaşına kadar günde 17 saat çalışan, yaptığı Tarihi çalışmalarından ötürü Kral Faysal Ödülü ile ödüllendirilen, yıllarca J.W.Goethe Üniversitesi’nde Enstitü Direktörü olarak görev yapan, 27 dili çok iyi derecede bilen Fuat Hoca’nın bütün bilgi birikimini F.Almanya değerlendirmiştir.
Bizim sakıncalı görüp üniversiteden attığımız bilim adamını, F. Almanya bir enstitünün başına getiriyor ve her türlü desteği vererek koca bir kurumu ona emanet ediyor.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra öğrenci liderlerinden 3 genç (Gezmiş, Aslan ve İnan) idam edilmiştir. Yine üniversitelerden ve kamudan ihraçlar yapılmıştır. Ardından gelen öğrenci olayları ile 1970’li yıllar da yine Türkiye için kayıp yıllar olmuş ve 1980 darbesine uzanan sürecin adeta taşları döşenmiştir ne yazık ki...
Başta üniversiteler olmak üzere, orta dereceli okullar anarşi ve kavganın kol gezdiği mekânlar olmuş, kurumlar ve meslek örgütleri belli fraksiyonların kontrolüne geçmiş, araştırma-geliştirme çalışmaları rafa kaldırılmış, yaygın boykot uygulamaları ile üniversiteler ilim yapamaz hâle gelmiştir. En acı vereni ise, büyük çoğunluğu merak eden, araştıran, sorgulayan genç ve üniversiteli 5000’in üzerinde vatandaşımız anarşi ortamında hayatını kaybetmiştir.
Tabi bu ölümlerin karşılığı binlerce kişi hapsedilmiş, bir o kadar insan yaralanmış, hastalanmış ve hayatı zehir olmuştur. Yetenekli, idealist ve gözü pek bu gençlerin sokak kavgalarında birbirini boğazlaması, öldürmesi, karanlık bir el tarafından adeta biçilmesi de beyin göçünün bir başka versiyonu olarak yaşadığımız gerçeklerdendir…
12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 517 kişiye idam cezası verilmiş, o günün güçlü(!) paşasının deyimi ile “Denge olsun diye bir sağdan bir soldan astık.” diyen konsey başkanı Evren’in onayı ile bunlardan 50’si infaz edilmiş diğerleri müebbet hapse dönüştürülmüştür.
Tabi anarşi ortamında eğitimini yarıda bırakanlar olduğu gibi bu ortamda okuyamayacağı, ilim yapamayacağı için maddi durumu iyi olan aile çocukları yurt dışında okumak durumunda kalmış, daha sonra da büyük bir kısmı yurda dönmemiştir. Bu konuda, yani beyin göçü konusunda devletin elinde envanteri de yoktur ne yazık ki.
Ülkemizin belirli bölgelerinde yetişen ters lale, sevgi çiçeği, çiğdem gibi endemik bitkilerin yurt dışına çıkartılması kanunlarla yasak kapsamına alınırken, onca yetişmiş insanın, ilim adamlarının ülkeyi terk etmesine veya terk etmeye mecbur bırakılmasına sebep olanlar için söylenecek tek kelime gaflet değilse, “ihanetin ortağı” olmuşlardır.
(28 Şubat Süreci, 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi ve Sonuçları- HAFTAYA)
İstanbul
15.01.2025