Yahya Kemal (1884-1958), Ezansız Semtler adlı yazısında dinî yaşantıdan uzak büyüyen, ibadet eden insanları görmeden yetişen çocukların hayat boyu yaşayacağı manevî eksikliğinden duyduğu hüznü tarihe ibret alınacak bir levha gibi yazıya dökerek anlatmıştı. Yahya Kemal döneminden günümüze değişen bir şeyler var mı diye yazıyı bir kez daha günümüzün mukayesesini yapmakta fayda var. 

Mahallelerimizde herkesin kolaylıkla gidebileceği camilerimiz var ama içleri bir elin parmaklarını geçmeyen yaşlılarla dolu. Günümüzde yirmi dört saat dini yayın yapan radyo televizyon, yüz civarında İlahiyat fakültesi, sayısız imam hatip lisesi, dernek ve vakıf olarak faaliyet gösteren yüzlerce sivil toplum kuruluşu insanların manevi eksikliğini gidermek için çalışmalar yaparken Yahya Kemal döneminden farkımız var mı yok mu diye düşünmemiz gerekmez mi?

Aykut Edibali yıllar önce bir konferansında “bugün yarı aç yarı tok yaşıyoruz. Elli yıl sonra çocuklarımız Ahmet Mehmet olarak mı kalacak yoksa jack George mu olacak” diye bir endişesini dile getirmişti. Bu endişenin ne kadar haklı olduğunu günümüzde görüyoruz. Camilerin fazlalığı, dini yayınların ve eğitim kurumlarının çokluğu kimseyi kandırmasın. Her geçen gün artarak devam eden manevi bir dejenerasyon yaşıyoruz. Sözü fazla uzatmadan Yahya Kemal’e bırakıyorum.

“Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?

 İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet halinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları, havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğdular, doğarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinden okunan Kur’an’ın sesini işittiler; bir raf üzerinde duran Kitâbullâh’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gül yağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. İlk ders olarak besmeleyi öğrendiler; kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler, camiler içinde şafak sökerken Tekbirleri dinlediler, dinin böyle bir merhalesinden geçtiler hayata girdiler.

Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerde doğuyorlar, büyüyorlar, eskisi kadar derin bir tahassüs (duygulanma) ile değilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetişirken Türk çocukluğunun güzel rüyasını göremiyorlar. Bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki, ileride alafranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine bağlı kalabilsinler, yoksa ne muhit ne yeni yaşayış, ne semt, hiçbir şey bu yavrulara Türklüğü hissettirmez.

Ah! Büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi Frenk (Avrupalılar’ın) semtlerinde yerleşirlerdi, fakat yerleştikleri mahallede Müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezan işitilir, asmalı minare, gölgeli mescid peydâ olur; sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hâsılı o toprağın o köşesi imana gelirdi; Beyoğlu’nu ve Galata’yı sa­ran yeni yapıların yığını arasında o mescitlerden, o türbelerden bir ikisi kaldı da gördük ki cedlerimiz o kefere Frenk mahallelerinin toprağına böyle nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri bilâkis Şiş­li, Nişantaşı, Kadıköy, Moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler Müslüman ruhundan ârî (sıyrılmış), çorak ve kurudur. Bir Üsküdar’a bakınız bir de Kadıköyü’ne, Üsküdar’ın yanında Ka­dıköy Tatavla’yı andırır. Eski Türklerin ruhları ile yeni Türklerin ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz bu son asırda peydâ olan semtlerle İstanbul içlerini mukayese ediniz.

Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabii ve hoş gören eblehler uzağa değil, Balkan devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki baştan başa yenileşen o şehirlerin her tarafından çan kuleleri yükselir, Pa­zar ve yortu günleri çan sesleri işitilir. Manzara halkın dinini ve milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan ârî değildirler.

Artık Türk milletinin ruhu bir rayiha (koku) gibi uç­tu mu? Hayır, büyük kütlede yine o ruh var fakat biz son nesil bir sürü gibi büyük kafileden uzaklaştık, kaybolduk, fakat daha uzağa gitmeyeceğiz, dönmeyeceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz (katılacağız). Yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyanetini mezcedip (birleştirip), bizi bu çoraklıktan, bu karanlıktan, bu ufûnetten (çürümeden) kurtaracak mürşidler, şairler, edibler, hatîbler yetişmedi fakat gayet tabii bir revişle büyük kafileye kendi kendimize döneceğiz.

Dinsizliğin, kayıtsızlığın aksülâmeli (reksiyonu, tepkisi) başladı bile. Çocukluktan beri diyanet yolundan ayrılmamış olan kardeşlerimiz bizim gibi rücû(dönüş) hislerini itiraf edenlere henüz inanmıyorlar. Onlara tamamıyla iltica edeceğimiz zaman da bizi birden tanıyamayacaklar. Çünkü onlardan çok ayrı, çok uzak düştük.

Dört sene evvel Büyükada’da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat Frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım. Büyükada’nın mahalle içindeki sâkit(sessiz) yollarından kendi başıma camiye doğru gittim. Vâiz kürsüde vaaz ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu (varlığımı) hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını (bakışlarını) hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek-dil (tek yürek), yek-vücûd olarak gördüm. O sabah, o Müslümanlığa az âşinâ Büyükada’nın o küçücük cami içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik.

Namazdan çıkarken, kapıda âyândan Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: “Bu bayram namazında iki defa mesudum, hamd olsun sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! Berhudar ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!” dedi.

Hem geldiğimi hem de bayramımı tebrik etti. Yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrik ettiler. Bu basit hadiseden pek samimi olarak mahzuzdular (hoşnut olmuşlardı). O sabah gönlüm her zamandan fazla açıktı.

Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”


HÜSEYİN TOPTAŞ

YAHYA KEMAL’İN EZANSIZ SEMTLERİNDEN GÜNÜMÜZE

Hüseyin Toptaş köşe4 yazısı

27.02.2025 13:51:00

İstanbul

22.03.2025

  • İMSAK 05:32
  • GÜNEŞ 06:57
  • ÖĞLE 13:16
  • İKİNDİ 16:42
  • AKŞAM 19:25
  • YATSI 20:45
  • Cumartesi 11.5 ° / 4.7 ° Güneşli
  • Pazar 14 ° / 6.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 16.7 ° / 10.4 ° false

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 27 22 0 5 41 71
2.Fenerbahçe 26 19 2 5 40 62
3.Samsunspor 27 15 6 6 14 51
4.Beşiktaş 26 12 6 8 13 44
5.Eyüpspor 27 12 7 8 11 44
6.Gazişehir Gaziantep 26 11 10 5 1 38
7.Göztepe 26 10 9 7 10 37
8.İstanbul Başakşehir 26 10 10 6 4 36
9.Trabzonspor 26 9 9 8 12 35
10.Kasımpaşa 27 8 8 11 -5 35
11.Rizespor 27 10 14 3 -12 33
12.Antalyaspor 27 9 12 6 -21 33
13.Konyaspor 27 8 12 7 -7 31
14.Alanyaspor 27 8 12 7 -9 31
15.Bodrum FK 27 8 13 6 -9 30
16.Sivasspor 27 7 14 6 -12 27
17.Kayserispor 26 6 11 9 -19 27
18.Hatayspor 26 4 15 7 -17 19
19.Adana Demirspor 26 2 20 4 -35