Büyük İstanbul depremi diyelim, gölcük depremi diyelim. Adına Adapazarı veya İzmit depremi diyelim farketmez.17 ağustos 1999 da yaşadığımız büyük Marmara depremi ve ülkemizin birçok yerinde yaşanan irili ufaklı depremler, bizi asla bu gerçekten uzaklaştırmamalı...
Bugün karlı bir İstanbul’u yaşıyoruz. Her türlü tedbirlere rağmen, hayat kısmen felç oldu. Bir sürü kurum yetki paylaşımından dolayı birbirini suçlasın dursun, ama yaşanan bir gerçek var.7 ve 8 saat muhtelif yollarda mahsur kalanlar vardı. Donma riski taşıyan binlerce insan, kadını, erkeği, yaşlısı ve çocuğu var. Yemeğe, suya ve tuvalet ihtiyacı olanlar ne yapsın. Yollarda seyyar wc’ler var mı. Hastası, prostadı ve şekeri olan ne yapsın. Herkes gözlerini kapatsın vesselam...
Bu gerçek yadsınamaz, ötelenemez. Allah korusun, böyle bir havada etkili bir deprem olsa İstanbul halkı ne yapacak. Nereye kaçacak, nereye sığınacak, kim kurtaracak enkazların altında kalanları. Kar’dan kapanan yolları, deprem de yıkılan viyadükleri kim açacak. Allah aşkına aklımızı başımıza almak zorundayız. Milyonların hayatını, geleceğini riske atabilir miyiz?
Bir kentsel dönüşüm garipliği yaşıyoruz. Bu sistem yürümüyor. Niye %75. nasıl çözeceğiz bunu. Adam yok diyor, iki kişi sistemi tıkıyor, belediye yık diyor, yıkmazsan ben yıkarım, üstüne üstelik şu kadar da para alırım diyor. Nasıl olacak, kim çözecek bu durumu? Yıkılan, yıktırılan binaları kat verilmeyip, bir de küçültülen konutlar kazanılmış hakkın gaspı. Peki nasıl çözülecek, Kim çözecek? Ve arsaya dönüşüp yıllarca mağdur bir şekilde bekleyen hak sahipleri, muhatap kim?
Bu durumda kentsel dönüşüme tabi veya ihtilaf oluşmuş bina sakinlerine 3 ay veya 6 ay süre verilmeli, eger başlanamıyorsa devlet veya belediye müdahil olmalı. Kişisel menfaatlere, çoğunluğun çıkarları heba edilmemeli. Kredilerin dönüşü insaat başlama aşamasından iki yıl bir süreden sonra devreye girmeli. Faizler teşvik edici boyutta olmalı ki, vatandaş yararlanabilsin.
Ne merkezi idarenin ne de mahalli idarelerin buradan siyasi bir beklentisi olmamalı. Bu hayat meselesi. 20 milyonluk bir şehrin geleceği, en büyük sorunumuz. Herkes kendine sorsun. Şu anda bir 7 veya 8 şiddetinde bir deprem olsa ne yapacağız? Çoğumuz "Allah korusun "diyoruz. Amenna da Allah insanlara akıl vermiş. Her şeyi bir tarafa bırakıp, bu şehrin alelacele kentsel dönüşümünü tamamlamalıyız. Hepimiz bu gemideyiz, güvertelerimiz ayrı, kamaralarımız ayrı olsa da, ne lüks villalarda oturanlar, ne yüksek binalarda kalanlar, ne de 1999 yılı öncesi binalarda ikamet edenler, hiç birinin garantisi yok, herkes tehlike altında....
Bu günlerde yağan kar, bize unutmamamız gereken deprem gerçeğini yeniden hatırlattı. Yaşamaktan, ayakta kalmaktan önemli ne olabilir. İstanbul, Adapazarı ve gölcük depremini yaşayan ve bizzat buralara koşan bir kişi olarak, şahsım ve milletim adına korkuyorum. Bırakın makyaj yapmayı, bırakalım geçici çözümleri. Yatıp kalkıp depremi düşünelim. Bütün enerjimizi objektif olarak rant düşünmeden bu yöne teksif edelim. En büyük sorumluluk bu.
Bu hususta merkezi idareyi ve mahalli idareleri birlikte ortak akıl üretmeye davet ediyoruz. Kentsel dönüşüm yasası ivedilikle yeniden gözden geçirilmelidir. Hızla çözümler üretilmelidir. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur...
İstanbul
31.10.2024