Ballandıra ballandıra bir kurban keselim. Kurban keselim de kurban olabiliyor muyuz ya…
Daha çocuk yaşta İstanbul’a geldim.
Bizim anne babalarımız bırakın 20’li yaşları 10’lu yaşlarda bile çocuk demezler dünyanın sorumluluğunu üstümüze yüklerlerdi.
İyi mi, kötü mü bilmem ama iyi ki, yüklemişler diyorum. Sorumluluk sahibi bireyler o dönemin nesli.
Annesinin babasının ne zorluklar çektiğini de gördü, kendileri nasıl bir sorumluluğun altında büyüdüğünü de. Yamalı pantolonu da gördü, delik çorabı da. Kara lastiği bayramlık ayakkabı olarak giydi, iskarpin ayakkabıyı bulduğu zaman kendisini ağa çocuğu olarak gördü. Kumaş pantolonunu memur çocukları giyer derdi, kadife pantolon ile çaka da satardı.
Gelelim konumuza…
İlkokulu bitirdikten sonra okumak için can atanlardan biriyim. Ama babamızın “Oğlum ben bir kişiyi okutabilirim” dediği zaman nasıl içinin yandığını da farkındayım.
Gönderdi bizi İstanbul’a “Git kurtar kendini nasıl olursa elinden bir tutan olur”
Geldik İstanbul’a önce Eminönü Küçükpazar, sonra Dolapdere.
Her iki semt de insanı yutan cinsinden.
Esnaf, kaçakçı, yankesici iç içe yaşanılan yerler.
Neyse ki, bizim mücadeleci abilerimiz vardı da bize yol gösterip sahip oluyorlardı.
Dolapdere’yi eskiler bilir. Dereboyu caddesi, Taksim caddesi, Kurtuluş yokuşunun birleştiği alan, şimdi Habertürk Tv’nin alt kısmı çöplük yığınıydı. İstanbul’un bazı ilçelerinin çöpleri burada toplanırdı. Etrafında da bizim meşhur esmer vatandaşlar teneke barakalarda yaşardı. Meşhur diyorum oranın esmer vatandaşları diğer semtlerdekilerden farklıydı.
Bölgenin bazı küçük köhne sokakları her tür rezaletin işlendiği sokaklardı. Yabancı sigaralar yasak olduğu için kaçakçılar tarafından ülkeye sokulur gençlere hatta genç kızlara sattırılırdı.
Bu bölgede bu işlerinde büyük patronu Yaşar ağa vardı.
70’li yılların en popüler arabası Murat 124’tü.
Yaşar ağanın da süslü püslü çok sayıda Murat 124 arabası vardı.
Murat 124 o zamanlar malum personelin servis araçlarıydı.
Bölge motorcu, kaportacı, oto elektrikçi, oto camcı, oto kilitçi, oto döşemeci esnaflarının bol olduğu bir yerdi. Hepsi Yaşar ağaya ihtiyacı vardı.
Burada bir ara verelim.
Tabi bölgenin işadamları ve iş hanları da vardı.
İşadamlarından biri bir iş hanı yaptırıyor, altında da petrol istasyonu. Fakat adam yamulmuş, kısmi felç olmuş. Evet ağzı yamuktu.
Adama demişler ki, yaptığın iş hanının yerinde bir mezar vardı onu yıktığın için çarpılmışsın sen iş hanından bir kısmını mescit yap.
Tavsiye eden kişi belki de bölgede bir cami olsun diye söylemişte olabilir. Çünkü bölgede cami veya mescit yoktu.
Tabi mescit yapılır, ibadete açılır imam bile atanır. Tabi imamın maaşını iş adamlarımı veriyordu, diyanet mi hatırlamıyorum.
Mescit özellikle Cuma namazlarında, bayram namazlarında dolar taşar. Cemaatin en ön saftaki, imamın arkasındaki müdavimlerinden bir tanesi Yaşar Ağadır.
‘Hani şu kaçakçılıktan, kadın ticaretine, yankesiciden, bitirim işlerin patronu Yaşar ağa vardı ya’
Yaşar ağa esnaf nezdinde itibar sahibidir.
Kahvenin en köpüklüsü, çayın en demlisi, sıcak havalarda gölgenin en serin yeri yaşar Ağanındır.
Hele birde Cuma namazı ve Bayram namazı sonrası yüklüce bir bağış yapmıyor mu dillere destan Yaşar Ağa.
Yaşar Ağa yapancı sigaraları kaçak yoldan getirir, uyuşturucuyu dağıtır gençleri zehirler , Olsun be esnafa işi çok veriyor kimse ses çıkarmasın.
Yaşar Ağa bitirimlerin patronudur mazlumun yiyeceği ekmeği keser, Olsun Kahvenin köpüklüsü onun olsun.
Yaşar Ağa yankesicilerin patronudur pazarda Ayşe teyzenin cüzdanını hiç eder, olsun çayın demlisi onun olsun.
Yaşar Ağa gencecik kızlarımızı ağına düşürüp malum personel yapar, Olsun canım mescide en çok bağışı o yapıyor.
Yani her azasından ahlaksızlık fidesi vermiş kimse ses çıkarılamayan Yaşar Ağa’ya aman ha se çıkarmayın nafakamız kesilir, mescidimizin yardımı kesilir Allah Muhafaza..
Yaşar Ağam çok yaşa…
Şimdi bu bayram gününde ne alaka diyeceksiniz belki de.
Bilmem aklıma geldi, çocuklukta yaşadığım bir zaman dilimini anlatmak istedim belki de biraz anlamaya çalıştım.
Gördüğümüz yanlışlar karşısında “Ben mi düzelteceğim?” Diyoruz ya…
Çalıyorlar ama Çalışıyorlar diyoruz ya…
Para varsa itibar var diyoruz ya…
Pozlar vererek yardım yapıyoruz ya…
Komşuluk değerleri kaybolduğunu bildiğimiz halde bana ne diyoruz ya…
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı demeden, devletin malı deniz yemeyen keriz diyoruz ya…
Amaaaaan ben mi düzelteceğim diyoruz ya…
Toplumun DNA’sı bozuldu, millet olma özelliği kayboldu hala sessiz kalıyoruz ya…
Bayram geldi, manevi ikliminden uzaklaştırıp bir tatil havasına sokuyoruz ya…
Aslında bu kadar sessizliğin altında aman bana bir şey olur mu? İşim kesilir mi? Bir şey söylersem ceza alır mıyım korkumuz var ya…
Var ya…. Var ya…
Hani diyoruz ya…
Ballandıra ballandıra bir kurban keselim.
Kurban keselim de kurban olabiliyor muyuz ya…
Hayırlı Bayramlar…
https://bayrampasagundem.com/kose-yazilari/kurban_kesmek_degil_kurban_olabiliyor_muyuz_ya_-908.html
İstanbul
31.10.2024