ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi T.Barrack’ın Türkiye için önerdiği “Osmanlı Milletler Sistemi” modeli, ardından Bahçeli’nin de Cumhurbaşkanı yardımcılarından birinin Kürt, diğerinin Alevi olması açıklaması tuzağın aynı merkezden kurgulandığının göstergesidir…
Türkiye’de, Siyonist güdümlü ve ABD orijinli bir plan uygulamaya konulmak isteniyor…
Görünürde “temsilde adalet” adına yapılan bu öneri, bir kamu yönetimi uzmanı olarak bana göre Türkiye'ye kurulmak istenen büyük bir tuzağın sinsi bir perdesinin aralanmasıdır.
Lüblan’laşma oyunu…
Temel insan hak ve hürriyetlerinin korunduğu, demokrasinin kurum ve kurallarıyla sağlıklı işlediği bir yönetim ortamında, Kürt, Alevi, Sünni vb. üzerine kurulan cümleler ilkel kabile/aşiret kültürünün kalıntılarıdır.
Bu bölücü ve ötekileştirici kavramlar iyi niyetle söylense dahi, sonucu itibarıyla Türkiye'yi mezhep ve etnik temelli siyasal bölünmeye götüren tehlikeli bir zemine taşımaktadır. Türk kamu yönetiminin en üst makamlarında görev alacak kişilerin etnik veya mezhebi kimlikleri üzerinden seçilmesi, Türkiye’nin doğrudan Lübnan’laşmasının, Irak’laşmasının ilk adımıdır.
Bir adım sonrası Anayasa’ya, “Kürt Cumhurbaşkanı Yardımcısı”, “Alevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı”, “Sünni Bakan”, Çerkes Bakan Yrd. vb. gibi kotaların konulması, kamu yönetimine yerleştirilmesidir. Bu, açıkça üniter yapının altına konmuş dinamittir!
1974 öncesi Kıbrıs’taki durum (Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk), Lübnan’ın (Cumhurbaşkanı Maruni, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii) ve Irak’ın bugünkü hali ortadadır. Devlet yok, otorite yok, yurttaş/vatandaş temelinde milli irade diye bir kavram yok. Her cemaat, her etnik grup kendi liderini takip ediyor, her bölge kendi devletçiğini kurmuş durumda…
Gerek Lübnan’da gerekse Irak’ta etnik ve mezhebi kimliklerin “temsili” bahanesiyle üçe bölünmüş, parçalanmış devletler var ortada. Bu devletler üzerinde emperyal güçlerin oyun kurduğunu ve oynadığını yaşaya geliyoruz. En son Suriye’de Dürzi azınlık üzerinde İsrail’in oyun kurmakta olduğuna şahit olduk…
BOP Uygulama Süreci
Bu yapının kime yaradığını veya yarayacağını görmek için fazla uzağa bakmaya gerek yok. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) uygulama süreci devam ediyor. Coğrafyamızı yeniden şekillendirmek üzere uygulamaya konulan BOP’un temel esası; böl, parçala, yönet ve yut! Son çeyrek yüzyılda; Irak, Libya, Sudan, Lübnan, Yemen ve Suriye BOP uygulama sürecinde bölünmüştür. Bu senaryo, yıllardır Arz-ı Mevud (Vaad Edilmiş Topraklar) hayalini kovalayan Siyonizmin iştahla beklediği bir parçalanma planının iç siyasetimize yedirilmek istenmesinin halidir.
Türkiye Cumhuriyeti, bin yıllık Türk devlet geleneğinin son halkasıdır. Bu devletin kurumlarında görev almanın ölçüsü etnik kimlik veya mezhep değil, sadece ve sadece eşit yurttaşlık/vatandaşlık temelinde ehliyet- liyakat ve sadakat olmalıdır.
Devlet kadrolarında “Kürt olsun, Alevi olsun” gibi talepler, görünüşte eşitlik gibi sunulsa da, özünde ayrıştırıcıdır. Bu, Türk milletinin fertlerini “ötekileştirme”nin, kimlik kartına göre sınıflandırmanın yeni bir versiyonudur.
Bugün Kürt-Alevi vurgusuyla açılan bu kapı, yarın “Süryani de olsun, Ermeni de olsun, Arap, Çerkez, Boşnak, Laz da olsun, Rum da temsil edilsin” noktasına taşınacaktır. Bu bir temsiliyet değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni içten içe çürütme, kimlikler üzerinden zayıflatma, parçalama girişimidir. Uluslararası sistemin “yumuşak güç” kılığında dayattığı bu model, emperyalizmin Ortadoğu’ya biçtiği bölünmüş haritanın Türkiye ayağıdır.
Unutulmamalıdır ki;
Türkiye’nin güçlü, ileri, iradesini icraya muktedir bir ülke olmasının ve bir arada kalabilmesinin yegâne yolu, etnik ve mezhebi aidiyetlere göre değil, millet olarak, eşit yurttaşlık/vatandaşlık ortak paydasında birlik olmasından geçmektedir. Devletin her makamı, Türk milletinin birliğini temsil eder. Bu makamları kimlik kotalarına teslim etmek, devleti temsil eden değil; devleti çözen bir anlayışı besler. Yani, Türkiye'yi etnik ve mezhep esaslı siyasal bölünmeye sürükler.
Sayın Bahçeli, yıllardır Türk milliyetçiliğinin en yüksek sesi olmuştur. Bu çıkışıyla, farkında olmadan da olsa, bu çizgiden uzaklaşma riskine girmiştir. Kimliklere bölerek devleti idare etmeye kalkmak, Sevr haritasının ruhunu siyasette hortlatmaktır… Bu öneri, ne millî birlik anlayışına ne de devlet aklına sığar.
Uyarıyoruz:
Bu millet, devlet kademelerinde kimlik kartı değil, karakter arar, adalet arar, ehliyet ve liyakat arar. Bu devlet, etnik köken ve mezhep temsili değil, millete sadakat ister. Bu coğrafya, mezhep değil, yurttaş/vatandaş temelinde millet ister!
Malum kimlik siyaseti, dün olduğu gibi bugün de coğrafyamızı kan gölüne çevirdi. Bu oyunu Türkiye'de sahnelemek isteyenlerin amacı bellidir. Türkiye’yi Lübnan’a, Irak’a çevirmek…
Bunlara verilecek tek cevap: Burası Türkiye Cumhuriyeti'dir. Ne Irak oluruz, ne Lübnan!..
Türkiye'nin geleceği;
içselleştirdiğimiz ve
Dün Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bugün de ülkemizin üzerindeki emperyalistlerin oyunları bozulacaktır.
Bu bağlamda, Ahmet Cevdet Paşa’nın meşhur üçlemesini günümüz yöneticilerine hatırlatarak yazımızı noktalayalım.
“İlmi olmayanın feraseti,
Feraseti olmayanın siyaseti,
Siyaseti olmayanın riyaseti (yönetme becerisi) olmaz…”
Ülkemiz üzerine oynanan oyunları farkeden, gönül gözü açık, feraset sahibi (geleceği görebilen) siyasilere ihtiyacımız var…