DR. KADİR ÇETİN

Tarih: 04.10.2025 09:08

TRUMP’IN “20 MADDELİK BARIŞ PLANI (!)”

Facebook Twitter Linked-in

"Mazlumun yanında yer almak taraf olmak değil, insan olmaktır."  Malcolm X 

 

TRUMP’IN “20 MADDELİK BARIŞ PLANI (!)”

Bu haftaki yazımın konusunu “Gecekondu Kültürü ile Devlet Yönetmek” olarak belirlemiştim, Ancak bu konuyu haftaya bırakarak, Gazze’de yaşanan soykırıma ilişkin Trump’ın “20 Maddelik Barış Planı” daha güncel olduğu için bu haftaki konu başlığımız değişmiş oldu. Ve Hamas’ın cevabından önce yazımızı kaleme aldığımızı da belirtiş olayım…

Okurlarımın da malumu, ABD Başkanı Trump BM Genel Kuruluna katılan başta Sayın Erdoğan olmak üzere sekiz İslam ülkesinin lideri ile bir toplantı yapmıştı. Bu toplantıda Gazze’ye dair 20 maddeden oluşan bu “Barış Planı” üzerinde görüş birliğine varmış olmalılar ki, 29 Eylül 2025 tarihinde de Başkan Trump, katil Netenyahu ile Beyaz Saray’da bir araya gelerek planı görüştüler.

Başkan Trump, İsrail Başbakanı katil Netanyahu ile görüştükten sonra, basının karşısına birlikte çıkarak “20 Maddelik Barış Planı”nın kabul edildiğini basına duyurdular. 

 

Ama bu “barış”, hangi tarafın barışı?

Plana dair ilk göze çarpan eksiklik, aslında en büyük sorun: Filistin tarafı masada yoktu. Ne Gazze halkının iradesini temsil eden kurumlar, ne de Filistin yönetimi ile müzakere edilmiş bir plan söz konusudur.

Bu plan, sadece bölgesel aktörler ve küresel güçler arasında şekillenmiş bir diplomatik mutabakattır. Zira barışın iki tarafı olur. Yani bu metin barış değil, bir siyasi “oldu bitti”dir.

Bir de ardından Trump, planının kabulü konusunda 4 günlük süre vererek, “Hamas bu ‘Barış Planı’nı reddederse, İsrail tehdidi ortadan kaldırmak için tam destek sahibidir.” diyerek Filistin’e müzakere değil, “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek.” anlamında tehditte bulundu. 

 

Sessiz Oturumlar, Gürültülü Sonuçlar

Yapılan itirazlar, planın ne kadar eksik ve tek taraflı olduğunu gözler önüne seriyor. Planın gürültülü sonuçlarından bazılarını hatırlatmakta fayda var:

  1. Savaşın kesin ve nihai biçimde durdurulacağına dair açık ve bağlayıcı bir taahhüt yoktur.
  2. İsrail’in, Gazze’den tamamen geri çekilmesine dair açık bir taahhüdü yoktur.
  3. Plan, kabul edildikten sonra Gazze’lilere yönelik bir zorlama göç (tehcir) uygulanmayacağına dair bir güvence sunmuyor.
  4. İsrail’in, 20 yılı aşkın süredir Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırmak gibi bir yükümlülüğü planda yer almıyor.
  5. Gerçek, egemen bir Filistin devletinin varlığına dair hiçbir hüküm planda bulunmuyor.
  6. Hayatını kaybeden 70 bin Filistinli için adalet, tazminat ve yerle yeksan olan Gazze için onarım konusunda tek bir kelime bile edilmiyor…

Tüm bu hususlar, planın neden “barış”tan çok “pazarlık” koktuğunu açıkça ortaya koyuyor.

 

Müslüman Liderler Trump’la Neyi Müzakere Etti?

Bugün, dünyanın dört bir yanında;

Peki, İsrail’in soykırım uygulamasına karşı aya kalkmış bu kadar güçlü bir uluslararası desteğe, arkalarındaki bu küresel rüzgara rağmen, sekiz Müslüman ülke lideri neden Filistin’i yok sayan bu planın arkasında durdu dersiniz? 

Gazze’deki soykırımın adı konulurken, neden bu liderler diplomatik bir atılım yerine sessiz kaldılar. İsrail’in katlettiği 20 bini çocuk, 70 bin Gazzeli’nin hakkını niçin savunmadılar? Nerde hak? Nerde hukuk? Nerede adalet ve nerede barış? Nerede vicdan?

Merak ediyoruz gerçekten; Trump’la neyin müzakeresi yapıldı? Filistin halkının talepleri masada yoksa hangi halk adına, neyin barışı konuşuldu?

Ne yazık ki, İslam Ülkelerinin liderleri toplantıda, Gazze’de soykırım suçu işleyen İsrail’e koşulsuz destek vererek suç ortağı olan Trump’a hesap sormak yerine, onunla poz vermeyi marifet bildiler. Bu akıl tutulması ve ferasetin bağlanması değil de nedir? Yazıklar olsun…

 

Tarihin Not Defteri Açık

Yüzbinlerce insanın hayatına mal olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında Irak operasyonundan/raporundan tanıdığımız (Irak’ta kitle imha silahları var diyen ve daha sonra da yokmuş itirafında bulunan) ve insanlık adına sicili bozuk olan İngiliz başbakanlarından Tony Blair’in Gazze konusunda yürütülecek sürece dahil edilmesi bize, Osmanlı toprağı olan Filistin’i 1917 yılında işgal eden İngilizlerin coğrafyamızda uyguladıkları açık-gizli planlarını hatırlatıyor. 

İngilizlerin korumasında; Yahudiler gerek satın alarak gerekse fırsatları değerlendirerek ve kurdukları çetelerle gasp ettikleri Filistin topraklarında 1948’deİsrail devletini kurdular. 

Evet, sicili bozuk Tony Blair ismi, yukarıda da belirtiğimiz üzere BOP sürecinde gelinen noktada, coğrafyamızdaki İngiliz ajanları Lawrence’leri, Binbaşı Noel’leri ve gizli planlarını hatırlatıyor. 

Diplomasi çoğu zaman bir satranç oyunudur. Ama satrançta bile her taşın bir değeri, bir ağırlığı vardır. Filistin halkı, yıllardır yalnızca işgalin değil, aynı zamanda susturulan diplomatik kanalların ve en temel insan haklarının da mağdurudur. 

Bugün İslam dünyasının liderlerine düşen görev; güçlü olanla yan yana durmak değil, haklı olanın yanında durmaktır. Çünkü tarih, kimin hangi masada neyi savunduğunu, neyin karşılığında sustuğunu ya da konuştuğunu unutmaz.

 

Sonuç ve değerlendirme

Gazze sadece bir şehir, bir coğrafya değil, insanlığın bir vicdan sınavıdır. Ve bu sınavdan kimin geçtiğini, kimin kaldığını zaman gösterecektir.

Barış, sadece silahların susması değil, adaletin konuşmasıdır. Adalet olmadan, bu plan sadece geçici bir suskunluk getirir. Asıl mesele, bu sessizliğin içinde ne kadar feryadın, figanın, çığlığın, haksızlık ve hukuksuzluğun gizli olduğunu görmektir… 

Gazze konusunu işlediğimiz bütün yazılarımızda belirtiğimiz üzere İsrail, “Vaad Edilmiş Topraklar(*)” hezeyanı ile Gazzeyi insansızlaştırmak ve BOP bağlamında yayılmacı politikasından vaz geçmek niyetinde değil, geçecek gibi de gözükmüyor…

Her şeye rağmen “En kötü barış, en iyi savaştan evladır.” anlayışı ile Filistin tarafının barıştan yana tavır alması beklenir. Barıştan yana bir değerlendirme, Gazze’nin işgalinden hiçbir şekilde vazgeçmeyecek olan katil İsrail ve arkasındaki güçleri şaşırtan bir karar olacaktır

--------------

(*)Yahudilik'te Tanrı YAHOVA tarafından Yahudilere; tam sınırları belli olmamakla beraber, günümüzde İsrail-Filistin Devleti topraklarını içine alan ve Nil’den Fırat’a kadar olan bölgenin “Vadedilmiş Topraklar” olduğu inancı yaygındır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —