MEHMET CEYLAN

Tarih: 10.11.2025 01:01

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü HAKSIZLIK ETMEDEN ANLAMAK

Facebook Twitter Linked-in

Vefatının 87. Yılında Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk'e rahmet diliyor, saygıyla anıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk, yaklaşık yüz yıldır tartışılmaya devam ediyor. Ancak bu denli tartışılmasına rağmen etrafında hiç eksilmeyen bir sevgi yumağı oluşturması, onun ne büyük bir lider olduğunu gösterir. Bu tablo üzerinde derinlemesine düşünülmelidir: Gerçekten birilerinin iddia ettiği gibi İngilizlerin projesi midir yoksa Millî Mücadele kahramanı ve bir devletin kurucu banisi midir?

Yıllardır süren bu tartışmada, ne yazık ki, bir kesim düşmanca sövüp sayarken, bir kesim ise neredeyse tapmaktadır. Her iki yaklaşım da Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar vermektedir. Mustafa Kemal Atatürk, ne tapılacak bir ilahtır ne de birilerinin reddettiği, düşmanlaştırdığı bir Türk veya İslam düşmanı. O, bin yıllık Türk tarihi içinde önemli bir döneme imza atan, savaş kahramanı, devlet adamı ve gerçekte bir kurucu önder, bir liderdir.

Mustafa Kemal Atatürk’ü anlarken o günün şartlarını iyi düşünmek gerekir. Elbette, devleti kurduktan sonra siyasi hatalar yapmış olabilir. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan hakarete varan eleştiriler, sadece kendisine değil, bu topraklar için mücadele eden kahramanlara da haksızlık etmek demektir.

Şayet denildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk bazı işleri eksik ya da yanlış yaptıysa; 14 yıllık yönetiminden sonraki 88 yılda iktidara gelenler neden bu hataları düzeltemedi? Diyelim ki akabinde 13 yıl daha, dillere dolanan İnönü/CHP yönetimi devam etti. Sonrasında 75 yıldır bu ülkeyi çeşitli sağ iktidarlar yönettiği halde, bu eksiklikler neden giderilemedi?

Mustafa Kemal Atatürk bir devlet kurdu ve hedefi gösterdi: Ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmayı hedefledi. Geldiğimiz noktada ise, devletin DNA’sıyla oynanan, çözülmesi gereken daha temel sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır.

Ünlü İslam uleması Hasan Basri Çantay’ın önemli bir itirafı vardır: “Biz adamı yalnız bıraktık, birileri etrafını doldurdu.” Bu söz, aslında Birinci Meclis ve sonrası dönemin iyi değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.

 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OSMANLIYI MI YIKTI?

1919 yılına gelindiği zaman, gerçekte ayakta kalmış bir Osmanlı Devleti ya da Osmanlı Hükümeti kalmış mıydı? Bu soruya herkesin dürüstçe cevap araması gerekir. Bu konuda, tarihçiyim diyerek kendi tarihini inkâr eden, değerleri yok sayan, akla uymayan saçma sapan fikirler atanlar değil; gerçek anlamda adil bir değerlendirme yaparak tarihi günahı ve sevabıyla ortaya koyan tarihçiler bu konuyu incelemelidir.

Osmanlı Devleti'ni yıkma iddiasının ne kadar akla yattığı tartışmalıdır. Eğer devlet yıkıldıysa, Osmanlı Devleti'ni yönetenler ne yaptı da o koca devleti düşmana yem etti? Osmanlı Devleti'ni yönetenler, sonuçta Sevr Antlaşması'na mahkûm oldu.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK HİLAFETİ Mİ KALDIRDI?

Gerçekçi düşünüldüğünde, savaştan yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyeti, Hilafetin yükünü kaldırabilir miydi? Üstelik herkesin bildiği gibi, Mustafa Kemal Atatürk Hilafeti bizzat kendisi kaldırmadı; konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına bıraktı.

Osmanlı Devleti, Hilafeti almasından sadece 50 yıl sonra gerilemeye ve yıkılmaya başlamıştır. Aslında Hz. Osman dönemi ile Hilafetin ağırlığı kaybolmaya başlamış, iktidar ve güç kavgaları bu kurumun yerini almıştı.

Mustafa Kemal Atatürk, Hilafet konusunda mecliste uzun bir konuşma yapmıştır. İslam tarihini özetlediği konuşmasının son bölümünde şunları söylemektedir:

"Türk ve İslam, Türkiye devleti bu iki mutluluğun görünüp ortaya çıkmasının kaynağı olmakla dünyanın en bahtiyar bir devleti olacaktır.”

Atatürk, Hilafet ve Saltanat ilişkisi hakkındaki görüşlerini şöyle dile getirmiştir:

"Efendiler, Abbasi halifeleri devrinde Bağdat’ta ve ondan sonra Mısır’da hilafet makamının asırlarca müddet saltanat makamıyla yan yana ve fakat ayrı ayrı bulunduğunu gördük. Bugün dahi saltanat ve hâkimiyet makamıyla hilafet makamının yan yana bulunabilmesi en doğal durumlardandır. Şu farkla ki: Bağdat’ta ve Mısır’da saltanat makamında bir şahıs oturuyordu. Türkiye’de o makamda asıl olan milletin kendisi oturuyor. Hilafet makamında dahi Bağdat ve Mısır’da olduğu gibi güçsüz veya sığıntı bir aciz şahıs değil, dayanağı Türkiye devleti olan bir yüksek şahıs oturacaktır."

"Hilafet makamı da bütün İslam aleminin ruh ve vicdanının ve imanının bağlantı noktası olarak İslam yüreklerinde açıklık ve esenlik yaratacak bir yücelik ve saygınlık ortaya çıkacaktır.”

Görüldüğü gibi, denildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk Hilafeti kaldırıp atmak yerine, İslam Dünyasının selameti ve kurumun iktidar ve menfaat kavgalarının dışına çıkarılması için kararı Türk Milletine, yani Türkiye Büyük Millet Meclisine bırakmıştır.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü İNGİLİZLER Mİ GETİRDİ?

Bu iddianın ne kadar akla yattığı ve doğru olabileceği üzerinde düşünülmelidir. Aslında Mustafa Kemal Atatürk, İngilizlerin oyununu bozmadı mı?

1919 yılında Millî Mücadele başladığı zaman Osmanlı Devleti’nin İstanbul Hükümeti kimin kontrolündeydi? İstanbul, İngilizlerin işgalinde değil miydi? Osmanlı İstanbul Hükümeti, Sevr Antlaşması’nı kabul etmedi mi? Sevr’e göre Türkiye için sadece Ankara’dan itibaren Orta Karadeniz bölgesi ayrılmamış mıydı?

Gerçekte Mustafa Kemal Atatürk’ü İngilizler getirmiş olsa, savaşa gerek kalmadan "git Ankara hükümetini kur" derlerdi. Emperyalist güçler için "böl, parçala, yut" politikaları gereği küçük parçalar her zaman daha verimlidir. Neden Mustafa Kemal Atatürk’e savaş yaptırsınlar, ülkenin bütünlüğünü korumasına ve kurtarmasına fırsat versinler?

SONUÇ

Mustafa Kemal Atatürk, bin yıllık tarihin zorlu bir kavşağında, yok olma tehlikesi altındaki bir milleti yeniden dirilten, bağımsızlık meşalesini yakan bir kurucu önderdir. Onu anlamak; ne eleştiriye kapalı bir ilahlaştırmadan ne de düşmanlık güden bir reddiyeden ibarettir. Atatürk’ü anlama sorumluluğu, dönemin koşullarını, yaptığı hataları ve gösterdiği büyük başarıları adil bir terazide tartmaktan geçer. Bu adil değerlendirme, Türkiye Cumhuriyeti'nin gelecekteki hedeflerine ulaşması için de hayati öneme sahiptir.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —