DR. KADİR ÇETİN

Tarih: 22.11.2025 10:30

MALATYA’NIN ÇAY OCAKLARI, SİYASETİN KOKUSUNU TAŞIR

Facebook Twitter Linked-in

Malatya’nın Çay Ocaklarında saatler, tüllenen bir zamanın içinde başka akar. Ortada bulunan ateş mangalının külleri gibi, tartışmalar da oradan oraya atılır; biri bir şeyi savunur, öteki onun tam tersini haykırır. 

Bu çay ocakları kimliklerin, dertlerin ve dayanışmanın işaretlendiği mekânlardır. Alevi vatandaşların, Kürt komşuların, emeklilerin, köylülerin, gençlerin ve eleştirilerin hepsinin birbirine karıştığı Horasan Harcıdır…

Sohbet Kültürü

Bu çay ocaklarına Malatya’nın sohbet kültürü sinmiştir. Bu kültür, aslında sadece konuşmaktan ibaret değildir; bir dinleme ve anlama sanatıdır da. Çay ocaklarında başlayan bir sohbet, bazen gün batımına kadar sürer ama kimse sıkılmaz çünkü her kelime, yılların süzgecinden geçmiş bir bilgelik taşır.

Sohbet, buralarda bir kültürdür; lafı uzatmanın değil, lafı yaşatmanın sanatıdır.

Kimi zaman biri sözü “Eee, bizim zamanımızda…” diye açar, diğeri de sadece bir tebessümle karşılık verir. Çünkü Malatya’nın çay ocağı sohbetlerinin yarısı kelimelerde değil, bakışlarda saklıdır.

Geçenlerde Değerli Dostum Emekli Öğretmen Mehmet Bey, Malatya’da bir çay ocağına oturmuş ve etrafta olan bitene kulak misafiri olmuş… Özellikle şahit olduğu bir grubun hararetli tartışmasını anlattı... Konu, “ABD’nin korumasında Orta-Doğuda kurulacak yeni bir düzen… Kürdistan Devleti.” 

Ve bu yeni oluşumda safların belirlenmesini isteyenler, buna karşı olanlar ve hararetli bir tartışma... Bir ara vatandaşlarımızdan birinin artık “Kürdistan” devletinin kurulacağını ve bunun heyecanla karşılanması gerektiğini ifade etmesi üzerine, vatandaşların yüreği burkulur bir anda… 

ABD’nin Bölgeyi Dizaynı

Mehmet Beyin anlatımı ile “Tartışma, dış odaklar, ulus inşası, vatandaşlık, güvenlik, sadakat kavramlarının etrafında dolandı durdu. Türkiye’yi de etkileyecek ABD’nin korumasında bölgenin dizaynı ve “Kürdistan” devleti kurma niyeti herkesin yerini alması konusu hararetle tartışılıyordu.” 

“O sırada orta yaşlı, Pütürgeli olduğu her halinden belli, palabıyıklı, bir yiğit yöre ağzı ile söze girdi.”

-“Benim beş oğlum var…” diye başlayan cümlesinin ardında, köylü-toprak, aile ve gelecek kaygısı vardı. Sesindeki katılık ve kararlılık dikkati üzerinde topladı.

-“Benim beş oğlum var. Biz hepimiz, aile olarak Malatya’yı Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olarak sonuna kadar savunuruz. Bu İl’in girişini tutar ölümüne Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünü korumak için ölürüz, öldürürüz… ABD’nin güdümündeki bir oluşumu bu topraklara sokmayız. Biz Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi ile hepimiz M.Kemal ATATÜRK’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin onurlu vatandaşlarıyız… Bu ülkeyi sokakta bulmadık… Çanakkale geçilmez destanını hep birlikte yazdık ve binlerce şehidin kanı üzerine kurduk bu ülkeyi…”  

Bu sözler üzerine çay ocağının havası buz keser...

Cümleler ilk bakışta sert, kimi zaman korkutucu gelebilir. Bir yerlerde “vatan” ve “ihanet” kelimeleri birbirine karıştığında, duygular kolayca şiddete yanaşır. Ancak Malatya’nın çay ocaklarında bu tür sözlerin arkasında genellikle daha derin bir şey var; aidiyet korkusu. 

Anadolu İnsanı

Tarih boyunca dış müdahalelere, sınır oyunlarına, yerinden edilmeye maruz kalmış toplumlarda, “benim çocuklarıma ne olacak?” sorusu en yalın ve en çaresiz haliyle söylenir. Dostum Mehmet Beyin kulak misafiri olduğu o masada da tam olarak bu korku yankılanır...

Düşüncesizce söylenen milliyetçi nutuklar, öfke patlamaları veya intikam söylemleri kısa vadede tatmin edebilir; ama uzun vadede toplumu paramparça eden, birbirine düşüren dinamikleri besler. Korkuyla, tehditle ve şiddet söylemiyle bina edilen bir “sadakat” gerçek sadakat değildir o, zoraki bir uyumdur ve ayakta kalamaz.

Malatya için, bütün farklı kimliklerin ve inançların bir arada huzur içinde yaşaması, dışarıdan dayatılan senaryolara en güçlü cevaptır. 

Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık, birilerinin düğmeye basarak pompalanacak bir tepkiden ziyade, hukukun, adaletin, eşitliğin ve ekonomik istikrarın sağlanmasıyla pekiştirilir.

“Savunmak” kelimesi bir çay ocağı nutkunda heyecan verici olabilir; ama gerçek savunma, çocuklarımızın okula gidebildiği, iş imkânlarının olduğu, kimsenin kimliğinden dolayı korkmadığı bir toplumu inşa etmektir.

Sorular… Sorular…

Mehmet Beyin kulak misafiri olduğu masadaki herkesin görevi, kendi duyduğunu tekrar etmek değil, ABD’nin niyetini sorgulamak ve soruları çoğaltmak olmalıdır. 

Çay ocakları tartışma yeridir ama aynı zamanda uzlaşma tohumlarının atıldığı yerlere de dönüşebilir.

Sonuç ve Değerlendirme

Son olarak, bu satırlarda açıkça söyleyeyim: bu coğrafyada şiddetin, öldürmenin veya bunu öven söylemlerin normalleştirilmesine asla yer yoktur. Cesaret, silahlarla başta ABD olmak üzere emperyal güçlerin projelerine göre safını belirlemekte değil; barışın, hakların ve adaletin peşinden giderken gösterilir. 

Malatya’nın çay ocaklarının gücü de buradan gelir: farklı sesleri aynı masada tutabilmekten, korkuyu konuşmaya dönüştürmekten ve geleceği birlikte kurma iradesinden…

Mehmet Bey kalkar, dumanlı bir çay içip çay ocağından ayrılır. Belki o masadaki sert nutuklar değişmeyecek, belki de bir başka hapşırıkla yumuşayacak. 

Önemli olan, kahve tanelerini birbirine sürterek ısıtmak yerine, elleri birleştirip ortak bir yol aramaktır. Bu bağlamda en sağlam yol; Malatya özelinde bölgede ABD’nin korumasında insanımızı kimliklerine göre bölmek, parçalamak değil, asırlardır birlikte Anadolu’yu yurt yapmış bu ahalinin istikbalde varlığını ve dirliğini korumaktır. 

Aynı zamanda insanımızı, kimlikleri, inançları ve farklılıklarıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı onurunu taşıtmak, korumak ve gözetmektir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —