Ülkemizde eğitim denilince akla ilk gelen; milyonlarca öğrencinin yarıştığı sınavlar, sınavlarda soru çalmalar, sınav iptalleri vb. yaşanan skandallar ya da dereceye girenlerin dramatik başarı öyküleridir.
Oysa eğitim, bireyin ve toplumun inşasında asli bir rol oynayan, sadece bireysel değil toplumsal kaderi belirleyen bir kurum olduğu için daha farklı bir boyutta ele alınması gerekir.
Eğitim kurumu doğru işletildiğinde; bireyin kendisine, ailesine, toplumuna ve insanlığa karşı görev ve sorumluklarını yerine getirecek şekilde potansiyelini geliştirdiği süreci ve sonucu görmek mümkündür. Bu nedenle eğitim sürecinde yaşanan her sapma, savrulma sadece bireysel değil, toplumsal bir çöküşe kapı aralar.
Bugün ne gariptir ki toplum olarak eğitim sisteminin çıktısı olan gençlik profiline değil, sadece o sistemin teknik hatalarına, sınav sürecinde yaşananlara ve sınav sonuçlarına odaklanıyoruz.
Temmuz’un 11’inde açıklanan LGS sonuçları yine aynı skandalları gündeme getirdi… Günlerdir Televizyonlar, gazeteler ve sosyal medyada soru kitapçığının sınav bitmeden medyada paylaşılması, tartışmaların ana eksenine yerleşti. Kim paylaştı soruların PDF kitapçığını, neden tedbir alınmadı? Sınav güvenliği niçin sağlanmadı vb.?
Ayrıca, LGS sonuçlarında 500 tam puan alanların sayısının geçmiş yıllara göre iki katına (719) çıkmış olması da kafalarda soru işaretlerinin oluşmasına sebep olmuşmuş…
İktidar ve Muhalefet partilerinin konuyu İmam Hatip boyutuna taşıyarak tartışmaları da oldukça manidardır… Her konuda olduğu gibi bu konuda da siyasiler yine seçmene selam göndermiştir.
Eşeğin Gölgesi
LGS’nin kamuoyu önünde bu şekilde tartışılması bir eğitimci olarak ister istemez bana M.Ö. yaşamış Yunan Filozofu Demostenes’in meşhur “Eşeğin Gölgesi” hikayesini hatırlattı…
Malum, eski Atina’da önemli bir soruna çözüm aranırken, fikrini söylemek için kürsüye filozof Demostenes çıkar. Ancak sözünü dinletemez. İnsanlar sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Bunun üzerine Filozof bir eşek hikayesi uydurur ve topluluğa hikayeyi şöyle anlatır.
- Bir hikaye anlatıp ineceğim kürsüden, diye bağırır ve sessizlik olunca anlatmaya başlar.
- Bir yolcu Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış. O, eşeğin üzerinde, eşeğin sahibi de yayan olarak beraber yola çıkmışlar. Derken öğle sıcağı bastırmış, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama hiç gölgelik yokmuş ve eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış.
Eşeği kiralayan,
- Sen çekil, gölgede benim oturmam gerek demiş.
Eşeğin sahibi itiraz etmiş,
- Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.
Eşeği kiralayan;
- Ama eşeği ben kiraladım, deyince de,
Eşeğin sahibi;
- Ben sana eşeği kiraladım, gölgesini değil’ cevabını almış ve tabi sonunda aralarında kavga çıkmış.
Hikayeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikayenin sonunu merak ediyormuş ama Demostenes bu noktada kürsüden inmiş ve uzaklaşmaya başlamış.
Dinleyiciler,
Demostenes kürsüye dönmüş ve;
Biz gelelim, toplumsal geleceğimiz olan gençlerimize sunulan kalitesiz eğitimin sonuçlarına…
Temel soru: biz bu sınavlarla nasıl bir insan yetiştiriyoruz?
Bugün Türkiye’de eğitim sistemi yalnızca bilgi ölçen değil, insan şekillendiren bir makine gibi çalışıyor. Ancak bu makine, gittikçe anlamını ve yönünü yitirmiş, tek amacı “yarış kazanan” bireyler üretmek olan, insanî ve ahlaki değerler bağlamından kopmuş bir sevide topluma suçlu insanlar üretiyor.
Sosyolojik olarak bakıldığında eğitim; toplumsal eşitlik, yüksek ahlak sahibi insan, kültürel aktarım ve toplumsal bütünleşme işlevleriyle tanımlanır. Ne var ki, mevcut sistem bu işlevlerin hiçbirini yerine getirememektedir.
Bugün kaliteden yoksun eğitim sisteminin çıktısı olan insan tablosu ortada:
Bu gerçekler birer istisna değil, doğrudan sistemin çıktısıdır. Çünkü eğitim yalnızca bir müfredat meselesi, testler sonucu sıralama yapmak değildir, aynı zamanda bir değerler sistemidir.
Tartışılması Gereken: Hangi İnsan Modelini Yetiştiriyoruz?
Ülkemizde eğitimin en büyük sorunu sınav sistemi değil; insan tasavvurudur.
Nasıl bir insan hayal ediyoruz? Hedefimiz sadece ezberleyen, kodlayan, soruya cevap veren bireyler mi, yoksa toplumun yükünü omuzlayabilecek, adaleti önemseyen, vicdan ve sorumluluk sahibi yurttaşlar mı?
Bu ülkenin gençleri test kitaplarında saatler geçirirken, empati kurmayı, adalet duygusunu, estetik beğeniyi ya da toplumsal sorumluluğu öğreniyor mu? Nasıl öğreniyor? Veya niçin öğrenemiyor vb.? sorular hep gündemimizde olmalı…
Ölçmediğimiz şeyi geliştiremeyiz. Eğer biz bir sınavda birkaç yanlış soruyu ölçüyoruz ama yüz binlerce öğrencinin vicdanını, sorumluluğunu, adalet anlayışını, dünyaya bakışını ölçmüyorsak, neyi öğrettiğimizi ve neyi ölçtüğümüzü ciddi şekilde sorgulamalıyız.
Sonuç Yerine: Gölgede Kalmış Gerçekler
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi eğitim, toplumu inşa eden en büyük güçtür. Bu nedenle asıl tartışmamız gereken, sınav sürecinde yaşananlar, soru kitapçığının zamansız paylaşımı vb. hatalar değil; sistemin ürettiği soruyu çalan, haksızlığı, hukuksuzluğu normal sayan insan modeli, insan profilidir.
Bana göre, sınav kitapçığının üzerinde yapılan her bir değerlendirme “eşeğin gölgesi”inde kaybettiğimiz geleceğimizdir.
Bu bağlamda tartıştığımız her mesele, asıl gerçeği karanlıkta bırakıyor. Eğitim konusundaki tartışmaların ne denli yüzeysel ve dikkat saptırıcı olduğu ortadadır.
Demostenes yaşasaydı, belki de bu defa “eşeğin gölgesi”ni bile fazla bulacaktı.
_______________
(*)https://www.icisleri.gov.tr/icisleri-bakanligi-sayin-ali-yerlikaya-son-1-yilin-basin-bilgilendirme-toplantisinda-konustu