"Terörsüz Türkiye" ve "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" projelerinin milletimiz için faydalı olmasını temenni etsek de süreç içinde ortaya konan söz ve davranışların, ülke ve millet adına yararlı olmadığı görülmektedir.
Bir yandan hiçbir pazarlık yapılmayacağı, sürecin şeffaf ve çoğulcu olacağı söylenirken, diğer yandan her şey gizlilik içinde yürütülmektedir. Süreç başladığından beri kamuoyuna sunulan birçok söylem, yüz yıllık ABD ve Siyonist projelerinin bir parçasıdır. Bazı söylemler yeni üretilmiş olsa da Terör Örgütü’nün başı ve uzantısı olan parti, bu dönemin "oyun kurucusu" ve "kahramanı" haline gelmiştir. Bebek katili olan Terör Örgütü lideri, "kurucu önder" olarak yüceltilmektedir.
1896 yılında ABD Temsilciler Meclisi'nde alınan "Türkiye Birleşik Devletleri" kararı, bugün yeni ve milli bir proje gibi sunulmaktadır. 1983 yılında yayımlanan bir kitapta Ortadoğu’nun "Osmanlılaştırılması" gerektiği vurgulanırken, bugün "Osmanlı" naraları atılmaktadır. Yıllardır Siyonistlerin üzerinde çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ya da Büyük İsrail Projesi (BİP), bugün Büyük Osmanlı Projesi olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.
Hilafet, ümmetçilik ve din istismarı yapanlar, toplumu aslından uzaklaştırılmış bir din anlayışıyla asimile etmektedir. "Bir elimde tesbih, bir elimde kadeh" gibi ifadelerle dini değerler yıpratılırken, dizilerde bile ince ince işlenen "ılımlı İslam" projesi, toplumda derin yaralar açmaktadır. İslam dini, sadece ibadet dini haline getirilerek şekilli kalıplara sığdırılmaya çalışılmakta; ahlak, adalet ve doğruluk gibi temel kavramlar göz ardı edilmektedir.
Yıllarca süren ekonomik krizler ve yanlış planlamalarla istihdamın büyük şehirlerde yoğunlaşması sağlanmıştır. Farklı kültürlerden insanların yığınlar halinde büyükşehirlere toplanmasıyla oluşan kan uyuşmazlığı, toplumsal değerlerimizi yok etmiştir.
Gelir adaletsizliği her geçen gün artarken, iktidar imtiyazlarıyla bazıları haddinden fazla zenginleşmekte, büyük bir kitle ise giderek fakirleşmektedir. Bu fakirleşen toplumun ahlaki değerlerinin yok edilmesi için yoğun bir çaba sarf edilmekte, ancak ekonomik kriz için hiçbir tedbir alınmamaktadır.
Ekonomik kriz, toplumun sosyopsikolojik dengesini bozarak bireyleri daha duyarsız ve köle ruhlu hale getirir. Köle ruhlu bireyler de her denileni kabul eden bir sürü haline gelir. Kapitalist ve materyalist ideolojinin istediği de zaten "sürü toplumu"dur ve şu anda bu hale getirilmek için her yol denenmektedir.
Türk milletinin en büyük özelliği olan farklı fikirlerde olsalar dahi din, devlet ve millet bütünlüğü, siyasi ve ekonomik kutuplaşmalarla düşman taraflar haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Siyasi ve ekonomik kutuplaşma, insan fıtratına ters olan tek tip, tek düşünce ve tek tip yaşam dayatılan bir toplum yaratır. Böyle bir toplum, insan odaklı düşünceden uzaklaşır ve bencil bir insan yapısının tezahürü başlar.
Türk milleti üzerinde yıllardır sürdürülen bu çalışmaların hemen hepsinin finale geldiği görülürken, yaşananlar karşısında hassasiyet ve endişe duymak en doğal haktır.
Önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, PKK terör örgütü kendi başına bir iradeyle başlayan bir grup değildir. O, emperyalist güçlerin bölgeye yerleştirdikleri bir maşa, bir taşeron ve bir kukla örgüttür. Nasıl ki emperyalist güçlerin komutlarıyla başladılarsa, aynı komutla silah bırakırlar.
Ancak emperyalist güçlerin talimatıyla bırakılan silahlar, ülkenin ve milletin hayrına olmaz. Nitekim ABD Büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisinin çalışmaları bunu kanıtlar niteliktedir. PKK'yı ikiye bölüp Türk devletine ve Suriye’ye entegre etmeye çalışmaktadırlar.
Emperyalist güçlerin yıllardır dillendirdiği "Türkiye Birleşik Devletleri", "Osmanlılaşma", "ümmetin lideri", "hilafet" ve "eyalet sistemi" gibi söylemlerin bugün yeniden gündeme gelmiş olması, hayra alamet değildir. Bu kulağa hoş gelen söylemlerle milleti bu projelere alıştırmaya çalışmaktadırlar.
"Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu"nun tüm katmanlardan eşit temsilcilerle kurulmamış olması, bu komisyonun adının kulağa hoş gelse de içinin boş olduğunu göstermektedir. Hatta komisyonun çalışma salonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin olmaması bile, bu sürecin milletin ve ülkenin değerleriyle uyuşmadığını kanıtlamaktadır.
Emperyalist güçlerin tüm planları, adı Türkiye olsa da Türk milletini devletsiz bırakmaktır. 1919 yılında Kuvâ-yi Milliye karşısında aciz kalan ve cephede yapamadıklarını şimdi siyaseten yapma arzusundalar. Umuyoruz ki bu istedikleri olmaz. Bu ülkenin 1919'ları bitmez, çünkü Mustafa Kemal ve Kuvâ-yi Milliye kahramanları her zaman bir yerlerde hazır beklemektedir.
OKUMAK İÇİN TIKLA
TÜRKİYE’DE NELER OLURYOR, NEREYE GİDİYOR? (1)