Türkiye’de karayolu taşımacılığı verileri açıklandığında rakamlar yine dudak uçuklatan cinstendi. Resmî verilere göre, 2024 yılında tam 142 milyon 646 bin 487 kişi karayoluyla yolculuk yapmış. Bu sayı, 14 milyon 698 bin 947 otobüs seferi demek.
Dile kolay… Yüz binlerce otobüs, milyonlarca insan. Her biri ayrı bir heyecan, ayrı bir telaş, ayrı bir hikâye ve ayrı bir umut...
Böylesine büyük bir hareketliliğin içinde bir meslek var ki, insana dokunmanın, hizmetin, sabrın ve kalitenin tam merkezinde duruyor: muavinlik.
Bir otobüs firmasının kurumsal bağlamda yolcuya uzanan eli, güler yüzü ve samimiyetidir muavin.
Yolculuk boyunca yüz yüze olduğumuz, bir bardak çayla, bir tebessümle, bir nazik sözle yolculuğu yormayan, aksine kolaylaştıran insanlar onlar. Ne var ki çoğu zaman varlıklarını bile fark etmeden bitiriyoruz seyahatimizi.
Yolcunun zihninde kalan ilk ve son izlenim çoğu zaman muavinin davranışıyla şekillenir. Kısacası, bir firmanın yaptığı işin kalitesi ve insana yansıyan yüzüdür o.
Geçtiğimiz hafta Giresun Seyahat firmasının Ankara–Çorum seferinde bu gerçeği yeniden hatırlatan bir örnekle karşılaştım. Yolculuk boyunca görev yapan muavin Selami ÇAYAN, görevini sadece yerine getiren biri değil; yaptığı işi bir gönül hizmetine dönüştüren bir insan.
Selami Bey 45 yaşından sonra başlamış bu işe ama öyle bir içtenlikle, öyle bir enerjiyle yapıyor ki takdir etmemek mümkün değil… Her yolcuyla ayrı ilgilenen, tatlı esprileriyle ortamı yumuşatan, nezaketi ve yardımseverliğiyle takdir toplayan bir karakter…
Yolculuk bittiğinde herkesin yüzünde fark edilen bir tebessüm vardı.
Merakımı yenerek Selami Beye sordum:
— Bu hizmet için özel bir eğitim aldınız mı?
Gülümseyerek şu cevabı verdi:
— Hayır, ben sadece insanlara yardımcı olmayı seviyorum. İşimi seviyorum. Sevmediğin işi yapmayacaksın…
Ne güzel bir cevap… Ne sade ve ne derin bir söz…
Kısacık bir cümle ama içinde insan olmanın özü gizli…
O anda anladım ki, bazı insanlar sadece işini değil, insanı merkeze koyar. İşte o zaman yapılan iş anlam kazanır ve yapılan işe değer katılır.
Bu kısa sohbet bana, başarının üç temel ilkesini yeniden hatırlattı:
- Yaptığın işe ilgi duyacaksın. Çünkü ilgi işin ruhudur. İlgi olmadan emek, emek olmadan da başarı olmaz…
- O işle ilgili bilgi sahibi olacaksın. Bilgi, emeği ve deneyimi anlamlı kılar, kişiye özgüven sağlar.
- Ve yaptığın işi seveceksin. Sevgi olmadan hiçbir iş insanileşmez ve kalite yakalanmaz.
Selami ÇAYAN belki bu ilkeleri bir seminerde öğrenmemişti, ama davranışlarıyla hepsini yaşatıyor ve işine değer katıyordu.
İşte tam o noktada Martin Lüther Kingi’in Oğluna atfen söylenen şu cümleler geçti aklımdan.
“Babamın (M.L. King) görevi sokakları süpürmek olsaydı, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı, Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürürdü. Sokakları öyle güzel süpürürdü ki, gökteki melekler durup, ‘burada işini çok iyi yapan büyük bir sokak süpürücüsü yaşadı’ desinler. İş ahlakı bunu gerektirir…”
Diğer taraftan Fuzuli’nin o meşhur cümlesini hatırladım hemen…
“Marifet iltifata tabidir.”
Takdir, insanı motive eder; insan motive oldukça işine gönül verir, işine kalite ve değer katar.
Bu bildik arka planla gittim kaptana da Selami Beyin görevini çok iyi yaptığını ve takdir edilmesi gereken bir çalışan olduğunu söylerken kaptana da teşekkür etmeyi ihmal etmedim…
Çok kısa da olsa kaptanla tanışma faslında yaş almış kaptanın Beşikdüzü Öğretmen Okulu mezunu olduğunu ancak hiç öğretmenlik yapmadığını da öğrenmiş oldum…
Yolculuğumuzun sonunda karşılıklı el salladık, “kazadan, beladan uzak yolculuklar” diledik.
Ama ben o otobüsten sadece bir şehirde değil, bir duyguda mola vererek indim. Çünkü gördüm ki; işini severek yapan bir insan, bulunduğu yeri sıradanlıktan çıkarıp iyiliğin, güzelliğin ve kalitenin durağına dönüştürebiliyor.
Küçük bir tebessümün, içten bir sözün, işine duyulan sevginin ne kadar büyük fark yaratabileceğini bir kez daha hatırladım.
Çünkü bazen bir yolculuk, sadece bir yolculuk değildir… Bir insanın yüreğine dokunmanın adı olur. İşte, her sektörde aradığımız fark tam da bu insani dokunuşta gizlidir…
Kısacası, yolları güvenli, işleri kaliteli, bereketli ve insanları mutlu kılan şey sadece lokomotifteki/ direksiyondaki dikkat değil; insanın emeğine kattığı sevgi ve işin ahlaki yönüne verilen önemdir.
Ve o sevgi, iltifat gördükçe, takdir edildikçe büyür, yayılır ve yaygınlaşır…
Sevgiyi ve yaşamda kaliteyi büyütmek için gördüğünüz bir güzelliği, iyi davranışı, insani hali yürekten takdir edin, kutlayın ki hayatın bütün alanları güzelleşsin…
Unutmayın: Marifet, iltifata tabidir.”



