Bir toplumu yok etmek isterseniz bazı ortak değerlerini elinden alır, asimile eder, yerleştirmeler yaparsınız bir süre sonra kendiliğinden o toplum yok olur. 

Ülkelerin ortak değerleri vardır. Toplum ahlakı, toplumsal değerler, mahalle ve aile kültürü gibi, mülkiyet değerleri de toplumu tutan bir değerdir.

Eğer siz mülkiyet değerlerine sahip çıkmaz, dışarıdan gelenlere toprağınızı  ve yapılarınızı kuralsızca satarsanız, verirseniz yapılanmanın içinde yer alırlarsa bir süre sonra o ülkenin yapısı bozulur. 

Özellikle son 10 yılın en büyük sorunu mülteci meselesi bunun bir benzeri.

Burada şu konunun altını çizelim her dışarıdan geleni mülteci olarak görmemek lazım. Tabi ki, aslında göç ettirmeden yerinde sorunlarını çözmek lazım ama Balkanlar’dan, Kafkaslardan gelenlerle; Ortadoğu’dan Afrika’dan gelenler aynı değildir. 

Balkanlar’dan gelenler anayurduna geliyor, mülteci değil hatta dışarıdan göçmen de değil, bulundukları yerde olan sıkıntılardan dolayı anayurdunda iç göçmen, muhabirdir. Yani Konya’dan, Kayseri’den, Sivas’tan gelenlerle bir farkı yoktur. Fakat Ortadoğu’dan, Afrika’dan gelenler ise kendi topraklarını, ülkelerini terk edip gelip farklı millet olmalarına rağmen millet içinde mülkiyet ve yapılaşma yaparak hak sahibi olmaya başlıyor. 

Yıllardır Suriye’li sıkıntısından sonra şimdi Afganlılar sıkıntısı başladı. 

Suriye’de sorunlar başladığı zaman mazluma sahip çıkmak gerekir denildi, hatta Muhacir, Ensar ilişkisi denildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o zamanın başbakanı olarak “Şimdi açıkta bırakamayız, savaş bitinceye kadar kalacaklar sonra herkes evlerine topraklarına dönecek” demişti. 

Bizim milletimizin mazlûma sahip çıkması gibi bir güzel kültürü var ama bunu serbest bırakarak olmazdı. Fakat bunun çözümü serbest bırakmak değil bir bölgede barındırmak iş vermek karnını doyurmak sonrada geldikleri yere göndermek olmalıdır. Serbest bırakıldı,neredeyse her il ve ilçeye dağıldı, çalışmaya başladı, iş kurdu yerleşti hatta belli şartları yerine getirenler vatandaşlık aldı. Savaş döneminde bile Bayramlarda Suriye’ye köylerine gittiler sonra geri döndüler. O savaş döneminde oturacak evleri barkları olmamasına rağmen durmadan çocuk çoğaltarak nüfus çoğaltmaya gittiler.

Şu an İstanbul ve bir çok şehirde önemli yerler bile Suriyelilerin eline geçti. Tam yerleştiler, bölgeleri, semtleri, iş yerlerini işgal ettiler, iş yeri kurdular.

Şimdi de bu sıkıntı Afganlarla başladı. 

ÜLKE GİZLİ BİR İŞGAL İÇİNDE DİKKAT..

Baktığımız zaman gizli bir şekilde ülke işgal edilmiş durumda. Ülkeyi yönetenlerin iyi niyetle mazlûma sahip çıkma amacıyla yaptığına inandığımız ama o iyi niyetin suistimal edildiği kesinleşmiş olduğu halde hala çözüm üretilmemektedir. Suriyeliler veya başka ülkelerden gelenler sıkıntılarının sona ermesini beklemedi, geri döneceğini hiç düşünmedi yerleşti, mal mülk sahibi oldu kendi vatandaşlarımızda olmayan imtiyazlara sahip oldu, kendi vatandaşlarımız ciddi ekonomik sıkıntı çekerken bütçeden ciddi paralar harcandı.

Bizim Mehmetçiğimiz o ülkelerde zorluklar içinde görev yaparken şehit olurken, gazi olurken, o ülkelerin gençleri bizim ülkemizde keyf sürüyor. Bir taraftan devlet desteği bir taraftan kendi imkanlarını çok fazla kullanarak bizim insanımızdan daha rahat yaşıyorlar. Bizim insanımıza ev sahipleri bile sayı sınırı koyarken, Suriyeliler veya diğer ülkelerden gelenler için böyle bir sınır yok, çok fazla sayıda kişiler evlerde kalıyorlar ev sahipleri hiç sınır koymuyorlar parasına bakıyor. Stratejik yerler onların eline geçti. İstanbul Fatih’te bulunan Malta çarşısında yerli esnaf kalmadı neredeyse. Yine Yavuzselim’den Vatan caddesine inerken cadde boyu hep Suriyeli oluştu. Bu örnekleri her ilde her ilçe de stratejik yerlerde görmek mümkün. 

Bu durum öyle mazlûma sahip çıkmak değil Tük millet yapısının bozulması için gizli, alenen bir proje olarak görmek mümkün. Ülkeyi yönetenlerin buna dikkat etmesi gerektiğinin altını çizmek isterim. 

Sınırlar bu kadar nasıl geçiliyor? Ciddi bir soru. 

Avrupalı sınırları ciddi şekilde korurken hatta AB Türkiye’ye para vererek bu projeyi uyguladığını görüyoruz. 

Dikkat edilmesi gereken şey, ülkeye yerleşmiş de olsa çözüm bulmak gerekir. Başta yapılan yanlışlıklar bu günlerde başımızı ağrıtıyor gelecekte daha fazla ağrıtacağa benziyor. 

Deniliyor ki, globalleşen dünyada önemi yok bizim vatandaşlarımızda yurtdışında da mülk sahibi olup, iş kuruyorlar. Fakat o ülkelerin bir kuralı kanunu bir ölçüsü var. Bizim gibi başı boş değil. Türkiye’ye gelen mülteciler kendileri gibi yaşayıp kurallara kanunlara bile uymamakta direniyorlar.

Acilen çözüm bulunması gereken bir konu yoksa yarın çok geç olabilir. Bu memleket bizim memleket diyerek bu ülkenin asli sahiplerine kafa tutarlarsa şaşmamak lazım.... 

Mülteci konusu bir takım malum güçlerin, BOP projesi içinde gizli, istismara bağlı bir projedir...