Her ne kadar “Beyin Göçü” ile ilgili olarak basın yayın sahasında kalem oynatan duyarlı yazarlarımız Türkiye için büyük kayıpların yaşandığını dile getirseler de devlet kurumları olarak bu konuda yeteri kadar hassas olmadığımız da bir gerçektir.
1960, 1971, 1980, 1997 (28 Şubat) ve 2016 askeri darbeler ve darbe girişimlerinin yanında, özellikle kamu yönetiminde takdir edilmeyen, değer görmeyen yetenekli insanlarımız hüzünle bu topraklara elveda derken, Anadolu insanı nelerden vazgeçti ve nelere mahkûm edildi? Ülke olarak neleri kaybettiğimizin farkında mıydık? Yetişmiş insan gücü bakımından fakirleştiğimizi ve de çölleştiğimizi düşünen kaç yöneticimiz vardı?
Yukarıda belirtilen yıllarda yaşanan ve ülkeyi sıkboğaz eden, vatandaşı için memleketini yaşanmaz hâle getiren bu darbelerin sonuçlarını, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik vb. açılardan ele alıp değerlendirmek mümkün. Ancak biz bu çalışmamızda, darbelerin ve darbe girişimlerinin sözü edilen boyutlarının bilimsel anlamda değerlendirilmesini işin uzmanlarına bırakarak, gerek darbelerin ardından gerekse kamu yönetimince değer verilmeyen, takdir edilmeyen zeki, çalışkan ve parlak beyinlerin ülkemizi terk etmelerine, bir anlamda beyin göçü ve insangücü kayıplarımıza sebep olduklarını verilerle (rakamlarla) ilgililerin dikkatine sunmak istiyoruz.
Bununla birlikte hak ettikleri değeri göremeyen zeki, parlak beyinler bir bir ülkemizi terk ederken yetkililerin “Giderlerse gitsinler” sözlerini duymak ayrı bir umursamazlık örneği olarak hafızalarımızdadır… Oysa Türkiye’nin lokomotifi olacak bu insanları kaybetmemiz gelecek için telafisi imkansız sıkıntıların, çıkmazların da habercisi olarak bilinmesi gerekir...
A- BEYİN GÖÇÜ VE İDEALİZM
Beyin Göçü ile ilgili okumalarıma başlamadan önce her yaptığım çalışmada olduğu gibi bu konuda da Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüklerine bakma gereği duydum. Bakınız TDK Sözlüğünde “Beyin Göçü” nasıl tanımlanıyor?
Beyin Göçü; İleri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılmasıdır.
Beyin Göçünün yaygın tanımı ise, iyi eğitimli ve yetenekli kişilerin kendi ülkesinden bir başka ülkeye göç etmesi olarak tanımlanmaktadır… Tabi bu tanıma uyan ülkelerin, bir anlamda toplumu geleceğe taşıyacak, lokomotif görevini üstlenecek olan beyinlerini kaybetmesi demektir. Sonuçta bu ülkelerin, beşeri güç bağlamında -gelişmiş beyinler açısından- kuraklaşması, çölleşmesi anlamına gelmektedir.
Bu tanıma göre Türkiye’nin büyüyen ve gelecek vadeden bir ülke olması için beyin göçünün önüne geçmesi büyük önem taşımaktadır. Prof.Dr. Özgür Demirtaş’ın “Beyin göçü bizi mahvedecek. Sormak lazım: Bu gençler niye gidiyor diye. Beyinler giderse ülke batar. Liyakati getirin, beyinleri hak ettikleri yere çıkarın, üzerlerinde titreyin…” çığlığını yöneticilerin duyması gerekir. Çok parlak bir gençliğimiz var ama Türkiye’nin umut veren gelecek hikayesi bugün SOS vermektedir.
Beyin Göçü konusunda ülke olarak sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Bugün özellikle akademik camianın değersizleştirildiği, bilginin, becerinin kıymet görmediği, gelecek vadeden ve sayıları binlerle ifade edilen genç doktorların, mühendislerin, akademisyenlerin batı ülkelerine göç ettikleri/gittikleri sıradan haber olarak verilmektedir. Bu gençlerin kariyer yapmalarında önlerinin tıkandığı, buna mukabil itaatin ve mensubiyetin öne çıktığı bir yönetim anlayışı beyin göçünü teşvik etmektedir…
Konunun bir yönüyle eğitimi, diğer yönüyle kamu yönetimini ilgilendiren boyutu var. Eğitimde gençlere ülkesi, tarihi ve bayrağı ile her zaman gurur duyma şuuru ve ülkesinin dünya devletler liginde ilk sıralarda yer alması ideali verilememektedir. Kamu ve özel sektörde ise bilgiye, ehliyet ve liyakate önem veren bir yönetimin sergilenmemesi, bir yaklaşımın benimsenmeme sorunu yaşanmaktadır.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Etibank, Sümerbank, İŞ Bankası, Şeker, Çimento, Kağıt vb. fabrikalarını, yine o yıllarda uçak sanayini kuran irade, belli bir tarihten sonra yerini ve konumunu doğru belirleyemediği için devamını getirememiştir… Batılı ülkelerin ürettikleri, o günün karar vericilerine daha cazip gelmiş ne yazık ki… Ülkemizin yetiştirdiği; İzmit SEKA’nın kurucusu M.Ali KAĞITÇI, Şeker fabrikaları konusunda öncü olan Uşak Şeker Fabrikasının kurucusu Nuri ŞEKER, yerli uçak sanayiin öncüsü Vecihi HÜRKUŞ ve Nuri DEMİRAĞ, “Devrim” otomobilini üreten ekipte yer alan Yüksek Mühendis Şükrü ER, eğitim alanında “Türkiye’nin Maarif Davası” kavramını yıllarca haykıran Nurettin TOPÇU hangi ideallerle işlerine sarılmışlardı. Anlamak gerekir ve bunları, okullarımızda öğrencilere özgüven kazandırmak için tanıtmak gerekir…
(Atatürk’ün Gençlere Öğüdü ve İzmit SEKA’nın Kurucusu M. Ali KAĞITÇI - Haftaya)
İstanbul
29.12.2024