Sultan Abdülaziz kolunu mu yoksa bileklerini mi keserek intihar etti?
Bir kolunun damarlarını kesen ikinci kolunun damarlarını kesebilir mi?
Fer’iye Sarayına ilk gelen 5 doktor gayr-ı resmi rapor yazmışlardı. Bu raporu imzalayan 5 doktor şunlardı:
Doktor Abdünnur- K.Kara Todori – Doktor Miltadi- Doktor Teodoris- Doktor Mustafa.
Bu beş doktorun hazırladığı rapor vuzuhsuz ( açık ve net olmayan) bulunmuş, daha sonra olay mahalline gelen 14 doktorun da ilavesiyle toplamda 19 doktorun imzaladığı resmi rapor yayınlanmıştır.
Sultan Abdülaziz’in her iki “Vefat Raporu” da Fransızca tutulmuştur.[1] Fransızcadan tercüme edilmiş Osmanlıca resmi rapor şöyledir:
“Sultan Abdülaziz Hazretlerinin Vefatı Hakkında Tabiplerin Verdikleri Rapor(t)un tercümesidir.
(ABDÜLAZİZ’İN Fransızca düzenlenen VEFAT RAPORU, TERCÜMESİ):
“Ber-muktezâ-yı irâde-i seniyye-i cenâb-ı şehinşâhî vükelâ- yı fihâm hazeratı (Padişah ) tarafından verilen emir üzerine 11 Cemadilûlâ sene (12) 93 ve 23 Mayıs (12) 92 (4 Haizran 1876) Pazar günü öğleden bir saat evvel Hüdâvendigâr-ı sâbık Abdülaziz Han’ın sebeb-i mevtini (ölüm sebebini) tahkik etmek için Çırağan Saray-ı Hümâyunu ittisalinde (bitişiğinde) bulunan karakolhaneye gittik. Orada bizi alt katta bulunan bir odaya götürdüklerinde yerde serilmiş bir şilte üzerinde üzeri cedid (yeni) bir bez ile örtülmüş bir ceset gördük.
Örtüyü kaldırdığımızda Hüdâvendigâr-ı sâbık Abdülaziz Han’ın cesedi olduğunu tanıdık. Led’el-muayene (muayene esnasında) bilcümle âzâsı soğuk kansız ve soluk ve bazı mahalleri dem-i mütehassir (kan pıhtısı) ile mestur (örtülü) olup ceset ise henüz donmamıştı. Göz kapakları açıkça, karine-i lâmiası hafifçe kesif ve ağzı dahi biraz açık idi. Ve kolları ve ayakları setreden bezle kan ile mülemmâ olup kolundaki bezleri kaldırdığımızda sol kolunun bükümünün biraz aşağısında beş aşr-ı zirâ tûlunda (5 cm uzunluğunda) ve üç aşr-ı zirâ umkunda (3 cm derinliğinde) bir ceriha (yara) müşahade eyledik. İşbu cerihanın kenarları pürüzlü ve gayr-ı muntazam olup istikameti ise yukarıdan aşağı ve dâhilden harice doğru idi. Mezkûr nahiyenin evridesi (kalbe giden damarları) kesilmiş ve şiryân-ı zendî ( bileğe giden atardamarı)takriben huruç eylediği noktada çapının üç rub’u (üççeyreği) açılmış idi.
Sağ kolunun büküm mahallinde dahi iki buçuk aşr-ı zirâ umkunda(2,5 cm derinliğinde) ve iki aşir-zirâ tûlünde (iki cm uzunluğunda) kezâlik pürüzlü ve biraz münharif bir ceriha ( ters yöne bir yara) müşahade eyledik. İşbu mahaldeki ceriha küçük çaplı evride (damarlar) üzerinde olup şerâyin (atardamarlar) salim idiler.
On aşr-ı zirâ tûlünde (10 cm uzunluğunda) ve ziyade keskin ve bir kolunun ucuna yakın yan tarafında ufak bir düğmesi bulunan bir mikrâs (makas) irae (gösterildi) olundu. Mezkûr mikras (makas) kanlı olup Hüdâvendigâr-ı sâbıkın bâlâda (sabık hükümdarın yukarıda) zikrolunan cerihaları (yaraları) bununla icra etmiş olduğunu bizlere beyan ettiler. Ba’dehu (bundan sonra) bizleri Hüdâvendigâr-ı Merhumun ikametgâhı olan deniz tarafındaki büyük odaya götürdüler. Bu odada bir pencerenin kurbinde (yakınında) bulunan köşe minderi üzeri kan ile göl kesilmiş ve hasırın üzerinde dahi pıhtılanmış vâfir (bol) mikdar kan bulunduğu gibi hasırın ötesinde berisinde dahi kan lekeleri müşahede olunmuştur.
İşte sâlif ’üz-zikr ahvâlden (mezkûr durumdan dolayı) cümlemiz müttehiden (birlikte) âtiy’üz-zikr kararı verdik:
(İşte bahsi geçen durumlardan cümlemiz oybirliğiyle ileride zikredilen kararı verdik)
Evvelâ: Hüdâvendigâr-ı Sâbık Abdülaziz Han’ın vefatına kol bükümlerindeki ev’iyenin kat’iyle hâsıl olan seyelân-ı dem sebep olmuştur.
( Abdülaziz’in vefatına kol bükümlerindeki damarların kesilmesiyle meydana gelen kan akıntısı sebep olmuştur)
Sâniyen (ikinci olarak): Bize irâe (gösterilen) olunan âlet, cürûh-i mezkûreyi (adı geçen yaraları) husûle (meydana) getirebilir.
Sâlisen (üçüncü olarak) : Cürûhun (yaraların) hey’et ve istikâmetinden (yönünden) ve bunları husûle getirmiş olan alet-i cârihadan (yaralayıcı aletten) bir intihar, yani telef-i nefs (kendini telef etme) vukua geldiği istidlâl olunuyor.
(Üçüncüsü: yaraların şekli ve yönünden bunları meydana getirmiş olan yaralayıcı aletten bir intihar yani kendini telef etmenin vuku bulduğu sonucuna varılıyor)
Binâenaleyh Çırağan saray-ı Hümayunu kurbunda (yakınında) karakolhanesinde yapmış olduğumuz iş bu mazbata-i âcizânemiz imza ve takdim kılındı”
Doltor Marko; Doktor Nuri; Avusturya-Macaristan Sefareti Tabibi Doktor Sotti; Doktor Spanyolo; Doktor Mark Markel; Doktor Jatropolo; Doktor Abdünnur (Beyrutlu İlya Abdünnur); Doktor Servet; Doktor J.dö Kastro; Fransa Sefareti Tabibi Marvan; Doktor Jül Millenjin (Jules Millinjin); Doktor Konstantin Kara Teodori; İngiltere Sefareti Tabibi Dikson; Meclis-i Sıhhıye Tabibi Doktor Vitalis; Doktor Edwar Spandaro; Doktor Nurican; Doktor Milinadis, Doktor Mustafa; Doktor Mehmed
(Sultan Abdülaziz’in ölüm 19 doktor tarafından imzalanmış ölüm raporunun Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan belgesidir)
19 Doktorun imzasını taşıyan bu raporda dikkatinizi çeken bir şey oldu mu? Benim dikkatimi çeken yerleri boldladım.
Gerek raporda ve gerekse rapora dayanarak olayı işlemiş tarih kitaplarında, Abdülaziz’in sol kolunun bükümünün biraz aşağısında diye geçen yara, daha sonraları bu merkezden kaçırılarak iki bileğinin damarlarını kesmişe dönüşmüştür.
Abdülaziz’in öldürüldüğü görüşünü benimsediğini söyleyen İsmail Hâmi Danışmend “Kol damarları” derken, aynı görüşü savunan Yılmaz Öztuna sürekli olarak “bileklerinin kesilmesi” nden dem vurur.
Bu raporda görüldüğü gibi sol kolunun atardamarı kesilmiş olmasına rağmen sağ kolunun sadece ince damarları kesilmiş olup, nedeni ise sol elinin gücü yetmediğinden sağ kolunun atardamarına ulaşamamış olduğudur.
Bir de;
“bir kolunun damarlarını kesen ikinci kolunun damarlarını kesemez” deniyor.
“26 - Sultan Aziz'in sol kolunun büklüm yerinden biraz aşağıda tespit edilen yara, yukarda gördüğümüz resmi rapora göre beş santimetre genişliğinde ve üç santimetre derinliğinde "kenarları pürüzlü ve gayr-i muntazam» bir yaradır.
Sol kolunun kan damarlarını böyle bir yara açıp kestikten sonra sağ kolunda da iki buçuk santimetre genişliğinde ikinci bir yara açarak orada da damarlarını kesmiş olması kabil midir? “[3]
Hatta bir okuyucumdan gelen mesaj daha da ilginçti ve şöyleydi:
“Bir bileğini kesen bir insan ikinci bileğini olmayan eliyle nasıl kesebilir?” Koldaki yara önce bileğe sonra da ele uzanarak iş muamma haline dönüştürülmüştür.
İthamiye Heyetince Raporun bir hükmü olmayıp, ancak gösterilen makasın bahsedilen yaraları yapabileceğinden bahisle işbu raporun illet, bunun da fenni kesin sonucu “kendini öldürmeye delalet ediyor” tabiri benzerleri gibi gizlenerek, bir kolun yaralanmasından sonra ikinci yaranın imkânsızlığı yolunda sübjektif mütalaa yapılarak ehl-i fennin kendini tekzibine kadar çıkışılmıştır.
Fennen sabit olan bir şeyin aksinin yine fennen ispatı gerekir. Yoksa on dokuz değil belki bir doktorun bile vereceği rapor, ne şahitlerin ne de hâkimlerin vicdani kanaatlerini bozamaz. Ancak itiraz yanında “ölüyü açma “ icrası kabil olmazsa, itiraz edilen raporun “Tıbbi bir kurula” havalesiyle fennî bir cevap alınması gerekeceği kanunun ve fennin gereklerinden iken 19 ehl-i fennin raporunun, İthamiye heyeti ve Mahkemece sübjektif mütalaa ile çürütülüp tekzip edilmesi, esasen vazifeyi tecavüz dolayısıyla sakat ve merduttur.[4] Bundan dolayı fennen çürütülmeyen mezkûr raporun kesin sonucuna göre Sultan Abdülaziz Han Hazretleri intihar etmiştir. Aksine şahitlik etmiş olanlar kesinlikle yalancı şahitlerdir. [5]
O zaman mahkeme, bir adlî tıptan görüş almamış, bu sübjektif iddiasını delil addetmiş ne yazık ki birçok tarihçiyi de buna inandırmıştır.
Bugün Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dâhili Tıp Bilimleri, Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Talip ŞENER bir Adlî Tıp uzmanı olarak gönderdiği mesajını arz ediyorum:
“Merhaba Sayın İbrahim Yıldırım Bey;
Yazılılarınızı dikkatle takip ediyorum, 2 yıl önce yazdığınız “Sultan Abdülaziz in intiharı” yazınızla ilgili olarak eklemek istediğim bir hususu sizinle paylaşmak istedim.
Bu olayın orjinini yani intihar mı cinayet mi olduğunu gösteren en önemli bulgulardan biri doktor muayene raporudur.
Bir adli tıp uzmanı olarak Olay sonrası doktor muayene raporunda belirtilen bulguları incelediğimde, tıbbi bulguların da -çok büyük ölçüde- intiharı gösterdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Selamlar.
Mustafa Talip Şener”
Makalemi Ömer Hayyam’ın bir rubaisiyle bitirmek istiyorum:
“Ehil insana canım feda olsun,
Ayağı öpülse, öperim, onun…
Bir de git ehil olmayanla konuş,
Cehennem ne imiş görmüş olursun.”
[1] Fransızca Rapor, Yıldız Evrakı arasındadır. Uzunçarşılı’nın”Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi” adlı eserinin ekinde de yer almaktadır.
[2] BOA- TO-516-54-01
[3] İsmail Hami Danışmend İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi 4. CİLT Türkiye yy. İst-1972 sh:277
[4] Reddedilmiştir.
[5] İbrahim Yıldırım, Yıldız Mahkemesinin İçyüzü sh: 118-119/219-220