İBRAHİM YILDIRIM

Tarih: 28.01.2022 12:29

SULTAN ABDÜLAZİZ PRENSES TEVHİDE HANIMLA NEDEN EVLENEMEDİ?

Facebook Twitter Linked-in

 

 (HİDİV İSMAİL PAŞA’NIN KIZI)

Hidiv İsmail Paşa her sene, Mısır’dan  İstanbul’a gelirdi. 1866 da  geldiği zaman Abdülaziz’den büyük iltifata nail oldu. Padişahın kız kardeşi ve Derya Kaptanı Mehmet Ali Paşa’nın haremi Âdile Sultanın Kuruçeşme’deki sarayında Hidiv’e bir ziyafet tertip olundu. Bunda Sadrazam Fuat, Hariciye Nazırı Âli, Meclis-i Vâlâ reisi Kâmil Paşaların da bulunması kararlaştırıldı.

Sadrazam Fuat Paşa o gün Sultan Aziz’in huzuruna kabul olunarak hesapsız iltifatlar gördü. Huzurdan çıkıp beş çifte kayığına bineceği sırada Serkurena (Baş- mabeyinci) Ali Bey yanına yaklaştı. Henüz huzurdan çıkmış olan Sadrazam yeni bir şey var zannıyla Ali Bey’e:

- “Bir irade-i seniyye var ise tebliğ ediniz” dedi. Ali Bey:

-“Zât-ı samileri ile birlikte gideceğim!.. “ Cevabını verdi; o da kayığa bindi; yalıya beraberce gittiler. Ali Bey Padişah tarafından Sadrazama selam ve teveccüh-ü Hümâyuna delâlet edecek sözler söyledi. Bu tebşirlerin sonunda asıl işin künhünü açtı.

-“Hidiv İsmail Paşa’nın kerimesi hanımTevhide Hanımefendi - hâk-i pây-i Hümâyuna yüz sürmüş. Şevketli efendimiz nikah ile onu almak tasavvurunda bulunuyorlar” diyerek padişah tarafından bu meselede uygun görüş aldıktan sonra durumu İsmail Paşa’ya tebliğe memur olduğunu anlattı. Fuat Paşa:

-“Ferman efendimizindir. Vakıa fikir âli, emir meşru!.. Fakat icrası takdirinde manevi sebeplerle ilgili mahzurlarla doludur” diye başlayıp tasavvur edilen izdivacın olamayacağına dair görüşler serdetti. Ali Bey:

-“Bu beyanatınız arz ederim” deyince Fuat Paşa:

-”Söz belki dökülür!. Mülahazalarımı muhtıra kabilinden bir kağıda yazayım da huzur-ı hümâyunda okuyunuz” cevabı ile görüşlerini küçük bir kağıda yazdı; bu varakayı Ali Bey’e verdi. Vakit akşama yaklaşmıştı. Sadrazam ziyafete gitti. Ali Bey de saraya dönerek varakayı padişaha takdim etti. Abdülaziz bunu okudu. Fuat Paşa bu varakaya şu sözleri yazmıştı:

Kullarında iki hal vardır: Birisi sadece Fuatlık, öbürü Sadrazamlıktır. Fuatlık efendimizin rahatı ve gönlü neyi isterse onu yapmaktır!.. Sadrazamlık, çaresiz bazı mütalaa dermeyan etmeye mecbur eder. Bu mütalaa ise set çekmek değil, set var mı onu aramak ve set varsa def-i çaresine bakmaktır. Bu dahi düşünmeğe ve efendimizle beraber kolay yolunu bulmaya çalışmağa muhtaçtır. Anın için bu akşam senin Mısır Valisine gitmeni tensip edemem. Ve bu ifade- mi velinimetimin ayakları bastığı yerlere yüz bin kere yüz sürerek arz etmeyi gene sadrazamlıkla teklif eylerim. Herhalde ferman velinimetimizindir.” Padişah bu mütalaaları bozuk ve değersiz buldu. Emeline muvafakat edilmemesine canı sıkıldı; bunların böyle küçük bir kağıda yazılmış olmasını da ihtiramda (hürmette) dikkatsizlik manasına hissetti; buna da:

-“Bana böyle kağıt parçası üzerinde mütalaa arz olunur mu?” diyerek can sıkıntısı ve hiddetle Fuat Paşa’nın azline karar verdi.

Fuat Paşa muhalefetin hasıl edeceği tesiri önceden fark ederek ziyafete giderken ağası Hasan Ağa’ya etrafı gözetmesini, şayet Başmabeyinci veya Başkâtibin kayığı görünürse derhal kendisine haber vermesini emretmişti. Abdülaziz Mâbeyn Başkâtibi Emin Bey’i geceleyin ziyafet mahalli olan sultan sarayına gönderdi. Hasan Ağa, başkâtibin kayığı uzaktan göründüğünü haber verince Fuat Paşa, sadaretin Âli Paşa’ya teveccüh etmiş olacağı zannı ile dostunun kulağına:

-“Sadaretinizi tebrik ederim” diyerek gizlice veda ile aşağı indi. Kayığı rıhtıma yanaşan Emin Bey’i kendi kayığına aldı; yalısına doğru açıldılar. Başkâtip mühr-i hümâyunun iadesi iradesini tebliğ etti. Fuat Paşa altın zincirle boynunda asılı bulunan mührü çıkarıp teslim etmek istedi. Emin Bey mühürün açık olarak iadesi usule muvafık olmadığını söyleyince Fuat Paşa:

-“Bu da bizim ihdas ettiğimiz usul olsun !..” deyip mühürü teslim eyledi. Emin Bey kendi kayığına aktarma etti. Paşa yalısına girdi. Bu defa sadaret Fuat Paşa’nın tahmini gibi, Âli Paşa’ya teveccüh etmedi. İnfiali şiddetli olan Abdülaziz ertesi günü Fuat Paşa ile sevişmediklerini pek iyi bildiği Mütercim Rüştü Paşa’yı sadarete getirdi. ( 5 Haziran 1866 ).

Neticede Abdülaziz, beğendiği Tevhide Hanım ile evlenemedi…

Fuat Paşa muhalefetinde hiç de haksız değildi. Abdülaziz, Tevhide Hanımı alsa, Hidiv, zât-ı şahaneye ”kayınpeder” olacaktı. Abdülaziz’in saltanat havsalası, zevcesi itibariyle bu kayınpeder tabirini bir gün çekse, ertesi gün çekemeyecekti!

Padişah olmayan bir adamın kendisine baba makamında bulunması elbette bir gün bu azametli sultana ağır gelecekti! Bir de sarayda bir köşeye atılmış kadın efendiler ve ikballer az mı idi? Hidiv kızı da bir müddet geçince emsali gibi hususi dairesinde tek başına kalacak, Mısır’a gitmek istese padişah haremi olmak hasebiyle müsaade olunmayacaktı; boşanıp babasının yanına gönderilse diğer birisine verilmesi olamayacaktı; saraydan hiç çıkarılmasa yeis ve kederden hastalanacak, İsmail Paşa da kızının elemlerini işiterek teessürle tazallümlerde bulunacak, havadis mutlaka Avrupa matbuatına yayılacaktı. Fuat Paşa işte bu mahzurları düşündüğünden padişahın kararını değiştirmek istemiş, fakat (maslahatı zorlaştırıyor !) diye azle uğramıştı.[1]

Keçecizâde Fuad Paşa’nın bu ikinci sadaretiydi . Abdülaziz, bu hadiseden sonra O’nu bir daha  sadarete getirmedi. 10 sene Hariciye Nazırlığı yaptı . Kendi ikbaline mal olsa dahi, doğru olanı yapmış olmasıyla hürmetle yâd edilmeye layıktır. Allah rahmet eylesin.

Keçecizade Fuat Paşa’nın icraati ve Sultan Abdülaziz’e cesur cevabı :

BU ALTIN TASLARLA AYRILIK ÇEŞMESİNDEN SU MU İÇECEKLER?

Fuad Paşa , mali sıkıntıyı gidermek için, altın-gümüş ,kap-kaçak takımını yasaklamak ve herkesin elinde olan bu kap-kaçağı toplayıp para kestirmek gibi konularda fetva bile almıştı. Sultan Abdülaziz Han Hazretleri bu konuda Fuad Paşa ile konuşurken :

 -“Bu iş nasıl olur? Sultanların yemek yediği kaplar nasıl alınır? Meselâ onların seyir yerlerinde su içtikleri gümüş tasları var. Bunlar alınır mı? “ deyince Fuad Paşa ;

-“Hay hay efendim, onları da alırız. Allah göstermesin Osmanlı Devletine bir fenalık gelip de Efendimiz Konya’ya doğru yola çıkıp , bizler de arkanıza düşüp giderken, Sultan efendiler bu taslarla Ayrılık Çeşmesinden su mu içecekler?” demiş …

 -“Efendimiz saltanat varisisiniz . Lakin bir borçlu Türkiye’ye varis oldunuz” demek gibi cesurca ve fedakarca sözler söylemiş ve bu suretle vaziyetin ne derece nazik olduğunu lâyıkı şekilde arz etmiş…

ibrahimyildirim_99@hotmail.com

 

[1] Yıldırım, İbrahim, Mütercim Mehmed Rüştü Paşa, Yüzleşme yy. İst-2021 sh : 39-43


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —