Abdulkadir TÜRK
Bir Türk vatandaşı olarak, özellikle CHP'nin İstanbul yönetiminde yaşananları büyük bir hayretle, üzüntüyle ve ibretle izliyorum.
Benim için siyasi konularda yazmamak kişisel bir tercihtir. Hukukçu değilim ancak izlerin ve hislerin birbirine karıştığı Gürsel Tekin’in, iptal edilen CHP İstanbul İl yönetimi için kayyım atanmasıyla ilgili kafama takılan, aklıma yatmayan noktalar ve sorular var.
Hatırlayalım: Gençlik yıllarından beri CHP'li olduğunu ifade eden Gürsel Tekin, 31 Mart yerel seçimlerinde partisinden Kadıköy Belediye Başkanlığı için aday adayı olmuş, ancak partisi kendisine Esenyurt Belediye Başkanlığı adaylığını teklif etmişti. Bu teklifi kabul etmeyen Tekin de 31 Mart seçimlerinden yaklaşık bir buçuk ay önce istifa etmişti.
Tekin belli ki, partisiyle yaşadığı sorunları çözemediği için ayrılan ama hâlâ CHP'li olduğunu iddia eden biridir. Şimdilerde Yargı tarafından seçim usulsüzlükleri nedeniyle kapatılan eski partisi CHP İstanbul İl yönetimine kayyım (düzenleyici) olarak atandı.
"Yasalarla belirlenen bazı durumlarda, başkasına ait bir işi görmek veya bir malı idare etmek için tayin edilen ve ‘kamu görevlisi’ sayılan ‘kayyım’, esasen ticari işletmeler için atansa da sorunlu ve zorunlu durumlarda sosyo-siyasi kurumlar için de atanabiliyor demek ki.
Anladığım kadarıyla, yargı, kayyım atamasıyla devlet adına yasa dışı faaliyetleri nedeniyle zarara uğrayan veya iflasla karşı karşıya kalan kurumların, ehliyetli ve liyakat sahibi kişilerce düzene sokulmasını amaçlıyor. Buraya kadar bir sorun yok, bütün bunlar bir yana.
Sorular
Soru 1: Maksat gerçekten üzüm yemekse, suçlulara ceza vermekse, koca Türkiye'de, bir partinin yönetim sorununu çözebilecek o partinin üyelerinden başka akıllı bir kişi bulunamadı mı?
Soru 2: Sorunlu bir partiden sorunlu olarak ayrılan bir kişinin sorunları çözmesi için atanması tesadüf olamayacağına göre, bu ne kadar ahlakidir?
Soru 3: Bu yöntemin kültürümüzdeki "Kardeşi kardeşe kırdırmak" deyiminden farkı nedir?
Soru 4: Dış dünyaya da kötü bir örnek olan, milletin moralini altüst eden, devletin polisini halkıyla karşı karşıya getiren, zaman, enerji ve masraf katili olan bu talihsiz ve uğursuz tablonun vebalini hangi onurlu omuzlar kaldırabilecek?
Soru 5: Şahsen ve hâlâ, ferasetine, adaletine, dikkatine ve rikkatine inandığım Türk Yargısı, sahiden, güçlü ve planlı siyasi bir arka plan etkisi olmadan bu kadar masumane bir tasarrufta bulunmuş olabilir mi?
Soru 6: Yasallığı bir yana, devlet adına yapılan böyle bir uygulamanın yine devletin yerleşik müktesebatında etik, estetik, edep, adap ve usul referansı nedir?
Soru 7: Bu millet, her alanda ve her konuda hakkaniyetle ve samimiyetle birbirleriyle rekabet etmenin bereketini ve güzelliğini hiç mi hak etmiyor?
Hakikatin gerçek yüzü, ancak bu soruların doğru cevaplarıyla ortaya çıkar.
Son Söz
Her kim olursa olsun, bu görüntülere sevinen, "oh" çeken ve alkış tutan, bu görüntülerden rant hesapları yapan siyasi akıllar varsa onlara da yazıklar olsun. Çünkü sadece bir partiyi cezalandırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda Türkiye'ye de yazık ediyorlar, bunun farkında değiller.
Keçecizade Fuat Paşa kemiklerin sızlasın: "Türkiye Cumhuriyeti öyle güçlü ki, düşman dışarıdan biz içeriden uğraşıp bir türlü yıkamıyoruz."