Mevlana’dan rivayet edilir ki ; kalabalık bir ortamda iken kendisine yaklaşıp da :
-“Hocam, eşeğimi kaybettim. Gördünüz mü?” diye soran bir köylüye , şöyle bir bakar. Sonra kalabalığa seslenir :
-“İçinizde , şiir ve musikiden hoşlanmayanınız var mıdır? “ Dört-beş kişi parmak kaldırır. Mevlana :
- “Al , tut birini götür” der.
Şiir yazan, şiir okuyan şiir seven kimseler, ince duygulu, hoş-sohbet ve ehl-i muhabbet olurlar.
“Şâirleri tabiatı âb-ı revan olur,
Lütf ile önlerin eşiversen, revân olur”
(Şairlerin tabiatı akar su gibidir, iyilikle önlerini eşiverirse, iyi akarlar) denmiştir.
Şiirle anlatılan talepler , yüz güldürerek hüsn-i kabul görürler.
Hemşehrim , Şair Eşref’i , Sivrihisar’a tayin etmişler. Dahiliye vekaletine yazdığı dilekçe bir rubaidir :
“Merhamet et de beni Sivrihisar’da oturtturma.
Kerem kıl Akhisar’ı, dersen İzmir’de ırak olsun…
Mücerret bir hisarın tepesinde oturtturmaksa muradınız ;
Bari başı “Sivri” olmasında , “Ak” olsun…
Vekaletten talebi hemen yerine getirilir.
Vasfi adında , nâtüvân ( nazenin, zayıf bünyeli) bir ihtiyar şair’e Belediye maaş bağlamış. Bu değerli şaire bakımını belediye üstüne almış. Muzipin biri :
-“Vasfi , öldü” diye belediyeye haber uçurmuş. Ertesi ayın bordrosundan düşmüşler. Vasfi ay başında maaş almak için Belediyeye gelir. Belediye personeli şaşırır ….
-“Vasfi bey!. Seni öldü , dediler bordrodan düştük. “ Vasfi üzülür. Ona derler ki “yaşadığına dair bir dilekçe ver, sana ek bordro yapalım” Vasfi’nin dilekçesinde, kendisine bu sürprizi yapanları suçlamak yoktur :
RESİ-İ ŞEHREMANETİYE
Vasfi-i nâtüvân için, öldü diye rivayet etmişler.
Galibe şerm ile hayretinden kinayet etmişler…
Gördüler günde bin sefer öldüğümü,
Binde birin rivayet etmişler…
Bu rivayeti yapanları dahi , haklı gören şu letafete bakar mısınız ?
İnsanlar hoş , latif, edebi ifadeyi takdir ederler.
1921 yılında ölen Mehmet Sait, Galata Köprüsü üzerinde , dilenen bir âmâ’yı görmüş. Önünden kalabalık geçip gitmekte kimse ona rağbet etmemekteymiş. Mehmet Sait , şu dörtlüğü yazıp , önüne asmış :
“ Halime atf-ı nigâh eyleyen erbâb-ı kerem
Merhametle bana beş para , reva görmez mi?
Sadakayla beni dilşâd eden , ehl-i hayrı
Vâkıa ben görmesem de Hüdâ görmez mi?”
Mehmet Sait , Sirkeci tarafında işlerini bitirip te tekrar Karaköy istikametine giderken , köprü üzerindeki âmânın , önündeki maşrapanın dolduğunu görür…
Neyzen Tevfik’de :
“Delikli demirin vurmazı olmaz,
Ardına geçip te göz uydurmalı…
Şu insanoğlunun kanmazı olmaz
Özünü bilip de, söz uydurmalı “ der.
“Sevdiğim senin için Bağdat’ı yakarım” diyen şairi hemen divana çekerler… Şair kendini savunur :
“Şair ne kadar ileri gitse de elde kalandır,
Unutma ki şair sözü , elbette ki yalandır”
Aşığın, şairin sözü ile amel edilmez diye kendini kurtarır.
Galile , “Dünya dönüyor” dediği için, Engizisyon Mahkemesi onu ölümle cezalandırdı. Onlar giyotine götürürken, “Siz beni öldürüyorsunuz amma, dünya yine de dönüyor” der.
Derler ki Galile , dünyanın döndüğünü şiirle anlatsaydı ; Giyotinden kelleyi sıyırırdı…