İBRAHİM YILDIRIM

Tarih: 02.04.2022 13:22

ŞİİR VE LATİFE

Facebook Twitter Linked-in

Gamlı gönülleri ferahlandırıp huzur vermek için, oyun ve şakaların bir kısmı mübah olduğu içindir ki , Yusuf Peygamberin kardeşleri babalarına dediler :
“Sen onu (Yusuf’u ) yarın bizimle (beraber kırlara) gönder, gönlünce gezsin, oynasın.”[1]

Yine rivayet edilir ki , Allah Resulü ; ihtiyar bir kadına buyurdular :

“ Koca karılar cennete girmezler” . Kadın bundan çok müteessir oldu ve ağlamaya başladı. Peygamberimiz :

“ Kadınlar o gün genç ve taze olarak cennete girerler” buyurdu. O zavallı kadın bu söz üzerine teselli bularak içi ferahladı.

Yine ensardan birinin hanımına buyurdular :

“Senin kocanın gözünde ak var” . O hatun acele kocasına gelip çabucak gözlerine baktı ve dedi ki :

“ Rasulullah doğru söylemiştir. Senin gözünde ak vardır” dedi. Ensardan olan zat güldü :

“Rasulullah doğrudur ve doğru söylemiştir. İnandık ve tasdik ettik. Benim gözümde hem ak vardır, hem de kara. Amma bu ayıp , utanç ve eksiklik değildir” dedi.

Hazret-i Ali : “ Eğer bir kişi kendisini ekşi yüzlülük ve kötü huyluluk dairesinden çıkarmak ile bir miktar latife ve mizah etse , onun için bunda çekinilecek ve korkulacak bir şey yoktur” buyurmuşlardır.

Peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyururlar. Latife ve şaka aşırıya kaçmamak şartıyla güzel huyların ve fıtratın icabı olup , sözde mizah, yemekte tuz gibidir. Az şakaya , eğlenceye meyletmek caizdir ; zira gencin temayülü şakayadır.

Güzel söz ve latife gönüllerde olumlu tesir yapar.

Mehmed Said ( vefatı : 1921) bir gün Karaköy tarafından, Galata Köprüsünden geçmekte iken âma bir dilenci görür. Önünde bir maşrapa vardır. Çoğu umursamadan gelip geçmektedir. Hemen bir kağıda şu dörtlüğü yazar :

Hâlime atf-ı nigâh eyleyen erbâb-ı kerem

Merhametle bana beş para revâ görmez mi?

Sadakayla beni dilşâd eden ehl-i hayrı

Vâkıa , ben görmesem de , Hüdâ görmez mi?

(Hâlime, bir  bakan , şerefli sahipleri , merhametle bana beş parayı uygun görmezler mi? Verdiği sadakayla gönlümü mutlu eden hayır ehlini, gerçi ben görmesem de Allah görmez mi?)

Şair, Sirkeci’deki işini bitirip döndüğünde , maşrapanın dolduğuna şahit olur.

**

Şair Vasfi son derece zayıf vücutlu, sağlıksız, bu nedenle de mutsuz biriymiş . Belediye kendisine maaş bağlamış. Bu maaşla kıt kanaat geçinmekteyken , biri “Vasfi öldü” diye haber getirince , ertesi ayın bordrosundan düşmüşler. Ertesi ay , bordroda yer almadığı ortaya çıkınca kendisinden “ölmediğine dair” dilekçe yazmasını istemişler . Vasfi, böyle haber yayanı da kollayarak  şöyle yazmış :

“Vasfi-i pîr-i nâtüvân için, öldü diye rivayet etmişler.

Galiba şerm ile huzurunda, Hayretinden kinâyet etmişler.

Gördüler , günde bin kez öldüğümü, Binde birin rivayet etmişler”

(Çelimsiz ve yaşlı Vasfi için öldü diye rivayet etmişler. Galiba utanarak huzurunda hayretlerinden kinaye söylemişler. Günde bin kez öldüğümü görüp , binde birin söylemişler)

Şair Eşref’i Sivrihisar’a tayin etmişler. Şu da Eşref’in Dahiliye Vekaletine dilekçesidir :

“Merhamet et de beni ,Sivrihisâr’da oturtturma,

Kerem kıl Akhisâr’ı, dersen İzmir’den ırak olsun.

Mücerred bir hisâra gönderilmekse eğer maksad,

Efendim başı sivri olmasın da, bâri ak olsun!”

Tayinini Akhisar’a güle güle yaparlar.

Eyüp Sultan mezarlığında gördüğüm , şu yazı üzerine oradaki ölülere fatiha okumuştum.  Yazıyı  anne-babamın kabri başına da  yazdırdım :

“Kabrimiz başında duran ziyaretçi ,
Biz şurada yatan iki ölüyüz ;
İkimize bir fatiha yeter.”

Osmanlının son devir edebiyatçılarından olan, fakat derbeder ve düzensiz bir hayat sürdüğü için şiirlerini yayınlatamayan, bu yüzden de edebiyat sahasında pek tanınmayan Adanalı Ziya Bey, Afyon Evkaf Müdürü iken, bir gün İstanbul’a gelir. Beyazıt’ta , cebi ve midesi boş bir şekilde dolaşmaya başlar... Artık canına tak etmiş olacak ki, aç karnını düşünmektense, tok karnına başına geleceklere katlanmaya razı olarak bir ciğerciye girip siparişini verir. Güzelce karnını doyurduktan sonra kasadaki adama seslenir:
-Bak usta, cebimde tek kuruş yok. Bu durumda herhalde beni bir güzel döveceksin. Hadi elini çabuk tut, şu hesabımı gör de gideyim. Arkadaşından imdat ister!
-Yağma yok, der, ciğerci ,  seni dövmekle ne kazancım olacak. Ama mutfağa geç, şu bulaşıkları yıka bakalım. O zaman parasız lokantaya girmenin ne demek olduğunu belki anlarsın... Bu adamdan kurtuluş yok gibidir... Ziya Bey bunu iyi anlayınca hemen kalemini çıkarır ve bir kağıt parçasına yazdığı şu beyti, garson yamağına verip, o civardaki otellerden birinde kalan bir arkadaşına gönderir:

Dağladı aşçı diliyle, ciğerim yâresini,
Ciğer pârem , ödeyiver ciğerin pâresini

Kendisini çok seven arkadaşı, hemen istenilen parayı garson yamağıyla gönderir ve Ziya Bey de bulaşık yıkamaktan kurtulur…

Efendim, Cumanız ve Ramazan ayınız mübarek olsun. Size , ülkemize , tüm İslam Dünyasına ve insanlığa hayırlar getirsin.


[1] Yusuf Suresi ayet : 12


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —