HAKAN GEZER

Tarih: 07.01.2024 20:22

ŞAİRİN DEDİĞİ GİBİ İSTANBUL

Facebook Twitter Linked-in

Şairin dediği gibi;

‘Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.’
 

Yahya Kemal Beyatlı

 

Bu şehrin her ne kadar kahrı çok olsa da şahsına münhasır güzellikleriyle dünyanın en ilgi çekici şehirlerinden olma özelliğini koruyor. Emin olun ki aklınıza gelebilecek birçok devletin ve toplumun gözü, türlü sebeplere bağlı olarak İstanbul’dadır. Gerek nüfus zenginliği, gerek ekonomik gelişmişliği gerekse de tarihi önemi ve stratejik konumuyla İstanbul, eşsiz bir şehirdir. İstanbul için hep iki kıtayı birleştirme özelliği konu olsa da İstanbul bundan çok daha fazlasıdır. Mesela Bakü petrollerine ulaşmak isterseniz yolunuz İstanbul’dan geçecektir. Musul’a, Kerkük’e veya Ortadoğu’nun kuzeyinde kalan herhangi bir bölgeye gitmek isterseniz yine İstanbul’dan geçeceksiniz. Hindistan coğrafyasına inmeniz İstanbul’a uğramadan mümkün değil. Kısacası ön Asya ve Kafkasya diye tabir edilen bölgelere ulaşmak için İstanbul zorunlu bir geçiş noktası. Tabi şu ana kadarki güzergâhı bir Avrupalının gözünden çizdik. Şimdi tam tersini düşünelim. Çinli bir ticaret insanı, Bağdatlı bir tüccar, Şam’da yaşayan herhangi biri için de Avrupa piyasasına açılmasının en kestirme yolu İstanbul’dan geçer. Hint yarımadasından Avrupa’ya geçiş İstanbul’dan olacağı gibi, Asya ve Ortadoğu’nun Müslüman toplumlarını Balkanlar’daki kardeşleriyle kavuşturan ise yine İstanbul’dur. 

İstanbul’un kapasitesini biraz olsun tahayyül edebilmek adına şehrin havalimanlarının yoğunluğunu gözden geçirmeniz yetecektir. Genç ve çalışan nüfusun çokluğu, üretim gücünün yüksekliğini işaret ederken sadece üç aylık vergi tahsilatında yetmiş milyar Türk Lirasını bulan bu şehir devlet için şüphesiz biçimde vazgeçilmez konumdadır. Yükselen birçok şikâyete rağmen, muhtemelen ondan fazla etnik kökene ve dine mensup irili ufaklı topluluklara ev sahipliği yapan İstanbul, Osmanlı döneminden beri eş değerleriyle kıyaslandığında bir yandan da kültürel bir zenginlik vadediyor. Eşsiz metropolit yapısıyla sulh içinde yaşayıp gidiyoruz bu muazzam şehirde. Peki, İstanbul’u en huzurlu kentler sıralamalarında son sıralara iten sebepler nelerdir?

İstanbul denince akla gelen ilk sorun ulaşım oluyor. Yüzlerce otobüs, minibüs hattı, onlarca metro, metrobüs, deniz ulaşım, karayolu yapımına rağmen geçmişten yadigar çarpık kentleşme ve sürekli artan nüfus ne yazık ki bu şehirde yaşayanları çok zorlamaktadır. Kuzey ormanlarına dokunmamak için enine büyümeyi tercih eden İstanbul bu nüfus yükünü daha ne kadar süre ile kaldırabilecek açıkçası tahmin etmek zor. Bir de buna mevcut toplu taşıma sistemlerinin sık sık arıza yapması eklenince İstanbul insanları için bir yerden bir yere şehir içi ulaşım çok zorlaşabiliyor. 

Birçoğu farkında mıdır bilinmez ancak şehrimizin ciddi bir su sorunu vardır. Birçok proje ile başka bölgelerden İstanbul’un su ihtiyacı karşılanmaktadır ancak Avrupa standartlarına göre su üretim/tüketim oranında şehrimiz çok gerilerde kalmaktadır. Su sorunu zaman zaman gündeme gelse de gerekli önemle üzerinde durulduğuna inanmıyorum. Daha sıkı ve net projelerle su üretim/tüketim oranında iyileşme hedeflenmelidir. Suyun ‘verimli’ kullanılması için gerekli adımların atılması bunlardan ilki olabilir. 

Gelelim en çok konuşulan ama hep eksik ele alınan devasa probleme: Şehirleşme… 

İstanbul 1950’den beri enine kontrolsüzce büyüyen bir şehir özelliği göstermiştir. Kırsaldan şehre göçlerin başlaması ve gelişen sanayi bölgelerini ardından kaçak yapılaşmayla sonuçlanmış ve bu da bugünkü keşmekeşin temellerini atmıştır. Kısacası İstanbul’un şehirleşme sorunun bugünün günahı değil; elli-altmış yıllık gelişigüzelliğin sonucudur. Zamanla mimarı estetik duygusundan ve bütünlüğünden yüksek oranda kopan İstanbul’un bugün şehirleşme derdi ne yazık ki estetik kaygılara dayanamıyor çünkü önümüzde çok daha önemli bir güvenlik sorunu mevcut: Deprem! 

İstanbul’da depremin ne zaman olacağının hiçbir önemi yok. Yaşayan herkes biliyor ki mevcut yapılarla yaşanabilecek büyük bir depremde içine düşeceğimiz kaosu dindirmesi günler hatta haftalar alacaktır. Bu kaos tehlikesi ciddi bir milli güvenlik sorunu teşkil etmektedir. Mevcut döviz kuru ve dışa bağımlı ekonomi modelinde kentsel dönüşüm projeleri kat maliklerini aşırı zorlamaktadır. Ufacık bir dairenin bile milyonlarla dönüşebildiği durumda deprem tehlikesine karşı tek doğru ve yapısal çözüm olan kentsel dönüşüm nasıl tam manasıyla gerçekleşebilir açıkçası pek düşünemiyorum. Ancak şu an on milyonlarca İstanbullu makûs talihini beklercesine çürük yapıların içinde yaşamaktadır. Daha felaketi ise insanların her an ölüm tehlikesiyle burun buruna yaşadıkları evlerde enflasyona bağlı olarak on binlerce kiralar karşılığında oturmalarıdır. Kira ücretleri, mevcut yapı stokunun bozukluğu, yetersizliği, dayanıksızlığı, yeşil alan azlığı tamamen çarpık kentleşmenin sonucudur ve hiçbirinin birbirinden bağımsız bir çözümü olamaz. Tek çözüm planlı ve devlet destekli bir kentsel dönüşümdür. Aksi halde birinci yıldönümüne yaklaştığımız Kahramanmaraş depremlerinin sonuçlarından çok daha ağır sonuçlarla karşı karşıya kalacağız. 

Geçtiğimiz beş senenin karnesine bir İstanbullu olarak not düşebiliyor olsaydım yukarıda bahsettiğim sorunların hiçbirinden geçer not vermezdim. Şimdi önümüzde yine bir yerel seçim var ve elbette herkesin konuşacağı ve gözü üstünde olacağı tek şehir İstanbul. Önümüzdeki beş senenin rant ile değil; İstanbul’u daha yaşanabilir hale getiren projelerle anılmasını temenni eder, şimdiden kazanacak adaya gönülden başarılar dilerim. 

Satırlarımı bitirirken yine güzel bir İstanbul şiirinden alıntı iletmek isterim:

‘Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…’

Necip Fazıl Kısakürek


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —