İstanbul Şişli’deki Osmanbey’e , adını veren Osman Bey’i tanımak ister misiniz?
Sultan Abdülhamid’in eski emektarlarından biri de Başmabeyinci Osman Bey idi. Avrupa saraylarında, mabeyincilerin ve bilhassa başmabeyincilerin dirayetli, malumatlı, çok zarif giyinen , çok güzel söz söyleyen, yakışıklı , sevimli ,ince işleri ihata ve idare edebilen şahıslar arasından seçilmesi adet olduğu halde, Sultan Abdülhamid bu noktalara hiç ehemmiyet vermemiş ; sadece sadakat ve emektarlığına binâen , Osman Bey gibi cahil ve kaba saba bir adamı kendisine Başmabeyinci yapmıştı.
Osman Bey, velinimetine karşı fevkalade bağlıydı. En âdi bir sebeple bile hünkârın canını sıkmaktan çekinirdi. Bir gün Sultan Abdülhamid’le aralarında mühim bir hadise olmuştu. Sultan Abdülhamid tahta çıktığının ilk senelerinde , haftada bir veyahut iki defa Veliaht Reşat Efendiyi huzuruna kabul eder . Bazen de beraberce yemek yerdi. Veliahdın saraya geldiği günlerden birinde Osman Bey, bazı maruzatta bulunmak için büyük mabeyin dairesinin merdivenlerini çıkarken , nezd-i şahanede bulunan Reşat Efendi de , Sultan Abdülhamid’e veda etmişti, merdivenlerden iniyormuş. Osman Bey merdivenlerin ortalarına geldiği zaman , yukarıdan veliahdın indiğini görür görmez , hemen ellerini göğsüne kavuşturarak hürmetkârâne bir vaziyet almış, onun geçmesini beklemiş, Reşat Efendi Osman Bey’in hizasına gelir gelmez Başmabeyinciye iltifatta bulunmak istemiş :
-Nasılsınız Osman Bey… İnşallah afiyettesinizdir, demiş.
Osman Bey de nezaketle mukabele ederek :
-“Allah , ömr-ü afiyetinizi müzdât buyursun ( uzun etsin). Efendimizin duasıyla meşgulüm”, diye cevap vermiş…
Meğer Reşat Efendi’yi merdiven başına kadar yolcu eden Sultan Abdülhamid o esnada henüz oradan uzaklaşmadığı için bu sözleri işitmiş. Fena halde müteessir olmuş.
Veliaht , geçtikten sonra, Osman Bey acele acele merdivenleri çıkmış.
Her zaman olduğu gibi , güler yüzle huzura girmiş. Sultan Abdülhamid’in alışılmış munis çehresine mukabil büyük bir şiddet ve infial ile karşılaşmış... Sultan Abdülhamid daha Osman Bey’in söz söylemesine meydan vermeden :
- “Ben, zaten sarayımda yılan beslediğimi biliyordum. Demek ki senin gözün Reşat Efendide… Onların makam-ı saltanata gelmesi için afiyetinin devamına dua ile meşgulsün öyle mi?.. Çık… Gözüm bir daha seni görmesin” diye haykırmış.
Zavallı Osman Bey birden bire şaşırmış. Hem o kadar şaşırmış ki , bir söz bile cevap bulamamış. Ağlaya ağlaya huzurdan çıkmış. Doğruca konağına giderek kapanmış. Tam bir ay, mütemadiyen hıçkıra hıçkıra ağlamış.
Onun bu halini Sultan Abdülhamid haber almış. Tekrar saraya çağırtmış. Bu sadık bendesiyle tekrar barışmış.
Bu hadiseden bir müddet sonra tesadüfen aynı merdivende ve aynı şekilde Reşat Efendi ile tekrar karşılaşmış. Bu defa Osman Bey, sanki hiç tanımadığı bir adama rast gelmiş gibi hiç aldırmamış. Reşat Efendiyi hayretler içerisinde bırakan bir tavırla , kollarını sallaya sallaya merdivenleri çıkmış. Merdivenin başına ayak basar basmaz Sultan Abdülhamid’i karşısında bulmuş. Her zamanki gibi veliahdı merdiven başına kadar teşyi eden ve bu vesile ile merdivenlerde ve sofalarda tesadüf eden bendegândan kimlerin ne suretle muamele ettiğini görmek isteyen Sultan Abdülhamid, Osman Beyle karşılaşınca onun yüzünü okşamış :
İşte böyle.. . Herkesin , ancak bir efendisi olmalı... demiş, ve :
Osman Beyin bu muamelesine o kadar önem vermiş ki ; Şişlideki o geniş araziyi o zaman ihsan etmiş.
Bugün bu büyük arsa, OSMANBEY adıyla bilinen büyük bir mahalledir.
Böyle ehemmiyetsiz bir meseleden dolayı bu büyük ihsan, pek çok büyük görünür değil mi?
Vakıa öyle olmakla beraber Sultan Abdülhamid’in bunda mühim bir maksadı vardır. Bu da diğer bendegânın , bundan bir ibret dersi almasıdır.
Ziya Şakir, Yarım Asır Evvel Bizi İdare Edenler , Sh : 138-140