“Oruçlunun belli bir zaman içinde kendini bazı şeylerden alıkoyması anlamındaki fıkıh terimine imsak denilmektedir. Sözlükte “bir şeyi tutmak, sımsıkı sarılmak, alıkoymak; bir şeyden el çekmek, kendini tutmak” gibi mânalara gelen imsâk, terim olarak “ikinci fecrin (fecr-i sâdık) doğuşundan güneşin batışına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden nefsi alıkoymak” demektir. Bu aynı zamanda savm (oruç) kelimesinin de terim anlamıdır. Bazı fıkıh kitaplarında bu şekilde tanımlanan savm diğer bazılarında soyut olarak “belirli şeylerden belirli bir zamanda (belirli şartlarla) kendini alıkoymak” diye tarif edilmiş ve orucun rüknünün imsak olduğu belirtilmiştir. İmsak daha dar anlamda oruca başlamayı, başlangıç anını, karşıtı olan iftar da geniş anlamda orucu herhangi bir zamanda bozmayı, dar anlamda ise güneşin batışında meşrû şekilde oruca son vermeyi ifade etmektedir.
Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu, imsakin ikinci fecrin doğuşuyla başladığını ve güneşin batışına kadar devam ettiğini kabul etmiştir. Bunlardan fecrin ilk doğuş anını sınır kabul edenler ihtiyatı, aydınlığın biraz yayılıp belirmesini benimseyenler de kolaylığı esas almışlardır (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 51, 194; İbn Âbidîn, II, 371; Çiçek, sy. 7-10 [1989-92], s. 187-188). Zira Hz. Peygamber sahurun mümkün oldukça geciktirilmesini tavsiye etmiş, ashabın uygulaması da bu yönde olmuştur. İmsak vaktinin, ufuktaki beyazlığın ortalığı tamamen aydınlatması ve ardından kırmızılığın belirmesiyle başlayacağına dair bazı sahâbî ve tâbiîn âlimlerinden nakledilen görüş rağbet bulmamıştır. Çünkü âyette geçen, “Sabahın beyaz ipliği -aydınlık- siyah iplikten -karanlık- ayırt edilinceye kadar yiyin için” ifadesi (Bakara 187), aydınlığın karanlık içinde bir çizgi halinde belirgin olduğu bir zamana işaret ettiği gibi sahih rivayetler de bu yorumu desteklemektedir. Ayrıca imsakin başlamasıyla sabah namazı vakti de girdiğinden imsakte güneşin doğmasından önceki kızıllığın esas alınması halinde sabah namazını kılmak için yeterli bir zaman kalmamaktadır.
Sahurun geciktirilmesinin müstehap oluşu imsak vakti girmedikçe söz konusudur. Vaktin girip girmediği hususunda tereddüt varsa bir şey yenilip içilmesi mekruh olur. Yenmesi durumunda daha sonra fecrin doğmuş olduğu anlaşılırsa oruç tutulur, fakat kazâsı gerekir. Kişinin imsak vaktinin henüz girmediğini zannedip yemesi veya vaktin girdiğine dair kanaati ağır basarak yemesi halinde de hüküm böyledir. Ancak bu son durumda, fecrin doğup doğmadığı belirlenemese bile ihtiyaten kazâ gerektiğine dair Hanefî mezhebinde bir görüş bulunmakla birlikte kuvvetli görüş kazâ gerekmediği yönündedir.” (1)
Orucun başlama zamanı ile ilgili verilen bu bilgilerden sonra şunu rahatlıkla diyebiliriz ki, birinci fecir veya ikinci fecirin durumu ile ilgili kitabi olan bu bilgiyi pratikte çok kişi bilmez. “Sabahın beyaz ipliği -aydınlık- siyah iplikten -karanlık- ayırt edilinceye kadar yiyin için” (Bakara 187) ayetinde belirtilen zamanın başlangıcı konusunda ilk dönemden günümüze farklı yorumlar yapılmıştır. Kanaat sahiplerinin benim görüşüm doğru diğerleri yanlış dayatması ancak zihinleri bulandırmakta orucun manevi havasının yok olmasına sebep olmaktadır.
İmam-ı Azam yaptığı içtihatlar ile ilgili; benim bu görüşüm, yanlış olma ihtimali olan doğrudur, farklı içtihat sahiplerinin görüşleri için ise doğru olma ihtimali bulunan yanlıştır yaklaşımında bulunarak, herkes benim bu görüşümü kabul etmek zorunda diğer görüşler hatalıdır dayatması yapmamıştır. Bu teknik konu üzerinde odaklanarak orucun mü’minler üzerinde meydana getireceği manevi inkılabın göz ardı edilmemesi gerekir.
Günümüzde teknolojinin de gelişmesi ile her bölge için namaz vakitleri ile ilgili takvimler yapılmaktadır. Yapılacak en güzel iş güvenilen bir kurum tarafından yapılan bu takvimlerden bir tanesini alarak ona uymaktır.
1- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi İslam Ansiklopedisi, cilt 22, sayfa 238- 239, Mehmet Şener, İmsak
İstanbul
21.11.2024