Yerel yönetimlerle ilgili yapılan seçimlerin ardından “31 Mart Yerel Seçimlerinin Bıraktığı Tortu” başlıklı iki yazı (1,2) yazmıştım…
İlk yazımda; seçim sürecinde adayların, seçmenden oy almak için güzel ahlakın gereği doğruluk, dürüstlük, samimiyet ve çalışkanlık yerine bir anlamda rüşvet vaat ederek yaptıkları ahlaki olmayan söylem ve vaatlerin milletimizi ayakta tutan değerleri örselediğini, özellikle genç nesillere bu değerlerin önemini ve hayatiyetini izah etmekte büyük sıkıntı çekildiğini anlatmaya çalışmıştım.
İkincisinde ise; seçim sürecinde kullanılan, demokrasi ve hukuk devleti ile asla bağdaşmayan bazı kavramlar (Alevi Seçmen, Kürt Seçmen, Ermeni Seçmen vb.) üzerinde durmuş ve Van Belediye Başkanlığı ile ilgili il seçim kurulunun yaptığı uygulama özelinde bir değerlendirme yapmıştım.
Geçen hafta Hakkari Belediye Başkanı M. Sıddık AKIŞ’ın görevden alınarak yerine Valinin Kayyum olarak ataması Van Belediye Başkanlığı ile ilgili yaptığımız değerlendirmenin bir anlamda geçerliliğini ve önemini koruduğunu gösteriyor.
31 Mart 2024 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde Van Belediye Başkanlığı seçimini % 55.48 (245573) oyla kazanan DEM adayı yerine, mazbatanın % 27.15 (120147) oy alan ikinci sıradaki AK Parti adayına verilmesi ile başlayan yöre halkını tahrik, PKK’ya propaganda alanı açma ve muhalefete gözdağı verme girişimleri, Hakkari Belediye Başkanlığını % 48.92 oy alarak kazanan DEM adayının görevden alınması ve yerine Kayyum atanması ile tahrik sürecinin ve Türkiye üzerinde oynanan oyunların devam ettiği anlaşılıyor.
Malum Van Belediye Başkanlığı ile ilgili yapılan hukuksuzluk, halkın haklı tepkisi sonucu yanlıştan dönülmüş ve DEM adayına mazbatası verilmişti.
Hakkari Belediye Başkanı Akış ile ilgili 2014 yılında açılan bir davanın karar süreci tamamlanmadan Akış’ın görevden alınarak yerine Valinin Kayyum olarak atanması, DEM yöneticilerinin ve muhalefetin tepkisine sebep olmuştur. “Silahlı Terör Örgütünü Yönetmek, Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak ve Örgüt Propagandası Yapmak” suçlaması ile açılan ve 10 yıl süren dava Kayyum atamasından 4 gün sonra (önce as, sonra yargıla) karara bağlanmış ve Akış suçlu bulunarak 19 yıla mahkum edilmiştir. (Üst mahkemeye itiraz süreci devam ediyor).
Demokratik hukuk devleti standartları ile bağdaşmayan bu uygulama son derece düşündürücüdür.
Akış, yukarıda belirtilen suçlamayla 2014 yılında açılan bir davadan yargılanıyor… Üstelik davanın savcısının hakkında açılan bir davadan firari olduğu biliniyor. Aradan tam 10 yıl geçiyor… Ne bekleniyor karar vermek için? Tabi ortam hazırlanıyor… Son noktaya kadar bekleniyor…
Yerel seçim sürecinde ve seçimlerin sonucunda olan olayların genel seyri ister istemez J.Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabında yazdıklarını hatırlatıyor insana.
Perkins kitabında; Küresel güçlerin yeni pazarlara açılırken, hedef ülkeye yönelik iki yol-yöntem kullandıklarını belirtir. Biri silahlı güçleri kullanarak darbe yaptırır, diğeri iç çatışmalara sürüklerler.
Perkins’in bu tespitleri elhak doğru ve yerindedir. Buna ilave bizim coğrafyamızın yeniden dizaynında başka etkenler de devreye sokulmaktadır. Malum, İsrail’in genişleme ve bölgeye hakim olma (Arz-ı Mevud-Kutsal Topraklar) planından başka bir şey olmayan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP - Odid YİNON, 1982) uygulama sürecidir. Bu Proje ile bölge ülkelerinin siyasi sınırlarının yeniden çizilmesi süreci devam etmektedir.
Bu bağlamda Irak, Libya, Sudan, Yemen ve Suriye bölünmenin eşiğindeki ülkeler. Bu süreçte Türkiye ve İran da hedef ülkeler arasındadır. Küresel güçlerin planlarının uygulama sürecinde olduğu her halinden belli. Zira pazılın parçaları küresel güçler açısından yerli yerine oturuyor gibi…
Bu süreçte akla gelen şu hususlara dikkat çekerek konuyu bağlayalım…
Önce Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı, ardından Hakkari Belediye Başkanlığı ile ilgili idarenin uygulamaları, büyük ihtimalle senaryosu önceden yazılmış ve bölge insanının devletin karşısında yer alması ve PKK’ya toplumda alan açılması için planlanmış bir hareket gibi geliyor.
Siyasette yaşanan normalleşme sürecinin gölgesinde gerçekleştirilen bu uygulamaların kararını verenleri, süreci yönetenleri ve bu olanları hiç kimse masum göstermeye çalışmamalı…
Sonuçta;
Bu cennet vatanımızda boy, soy, bölge, dil, din, mezhep farklılaşması hastalığına yakalanırsak emperyalistlerin oyununa gelmiş oluruz. Toplumda bu konularda kin ve nefret duygularını körüklemek, beslemek çok ama çok yanlıştır.
Bakınız 1923 yılında Atatürk yeni göreve başlayan Bakanlar Kurulu üyelerine hitabında;
“… Anadolu'da kim varsa hepimiz bir milletiz. Yurt ve kader kardeşiyiz. Milli Mücadele'yi böyle yürüttük, Cumhuriyeti de bu anlayışla yöneteceğiz. Bu anlayışın bozulmasına izin vermeyeceğiz. Bozulduğu zaman ne olduğunu iyi biliyoruz.”(*) diyor…
780 bin kilometre karede yaşadığımız bu toprakları bize çok gören ve bölgenin var olan siyasi/coğrafi statüsünü bozmaya ant içmiş Büyük Ortadoğu Projesinin uygulayıcılarının oyunlarını bozmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının boynunun borcudur.
Siyasetin olması gereken referansının işin ehline verilmesi, ülkemiz için, insanlık için yapılan doğru iş ve önemli projeler yerine, emperyal güçlerin aparatı olan din, dil, ırk, bölge, soy, sop vb. kimlikler üzerine odaklanmış referansların, yalan ve yanlışlarla dolu geçirdiğimiz seçim sürecinden arkamızda bir tortu daha bırakmadan bu oyunu bozalım…
Kalın sağlıcakla…
_________________
İstanbul
18.06.2024
