Haftalık yazımın bu başlığını, aşağıda ismini saygıyla zikrettiğimemekli bir bürokrat ağabeyimizden ödünç aldım…
Yöneticisi olduğum “Türkiye Eğitimciler Platformu”nda emekli Müsteşar Yardımcımız Sayın Merdan TUFAN Hocamız çok anlamlı bir paylaşım yaptı. Bu paylaşım ister istemez beni sorgulamamız gereken alanları gözden geçirmemiz gerektiği konusuna götürdü.
Bakınız Sayın Tufan “Neredesin Anadolu İrfanı” başlığı ile ne paylaşmış?
“Çocukken anam rahmetli, ‘Komşumun çitinden izinsiz bir çöp koparıp dişinizi kurcalasanız haram olur.’ derdi. İneklerimizi komşuların tarlasının kenarından geçirirken ağızlarına telden sepet geçirirdik. Yine anam, komşunun otunu, mısırını izinsiz yiyen ineğin sütü helal değildir.” derdi.
Anacığımı rahmetle yad ediyorum.
Nerden aklıma düştü bunlar?
Evimin önünden turistik bölgelere giden bir yol geçiyor. Tam karşımda büyük bir zincir market, kahve ve köfteci var. Her an onlarca araba durup kalkıyor. Yola yakın portakal, limon ağaçlarım ve üzüm çardağım var. Her yabancıya portakal, mandalina, limon, üzüm ikram etmekten büyük zevk alıyorum. Bir tane isteyene bir poşet veriyorum. Helali hoş olsun.
Olsun, olsun da karşılaştığım manzaralar yüreğimi acıtıyor, içimi kanatıyor. Bazıları adına üzülüyor, utanıyorum.
Onlarca kere karşılaştığım manzara:
Kadın almış eline poşeti limonumdan pişkin pişkin topluyor. Kocası açmış torbayı, portakalı kendi malıymışçasına habiredolduruyor.
Dün yola doğru çıkıyorum, benim üzüm çardağının yanında İstanbul plakalı iki lüks araba ve dışında plaj kıyafetli dört bayan dört erkek, bir kaç da çocuk, ellerinde birer salkım üzüm… Bu yetmiyormuş gibi arabaların içinde camın önüne sıralanmış salkımlar.
Yanlarına yaklaşınca bana yakın olan bayan sırıtarak, “Amca üzümler sizin mi?” dedi.
“Size hiç yakıştıramadım, keşke izin alsaydınız, söyleseydiniz… Size daha fazlasına müsaade ederdim, hatta poşet de verirdim.” dedim, yürüdüm gittim.
Hey benim mektep medrese görmemiş cahil anam!
Komşunun çitinden izinsiz çöp koparmamayı öğreten anam!
Başkasının tarlasının otunu ineğine yedirmemek için tedbir alan anam!
Gör halimizi, nereden nereye evirildik?
Hangi zirvelerden hangi çukurlara devrildik.
Bizi nerede bırakmıştın, nerelere savrulduk.
Kul hakkı, helal, haram, vebal gibi kavramları bilmeyen, önemsemeyen, takmayandan ne beklenir.
Başkasına ait olan bir şeyi umursamadan, gayet rahat, pişkince midesine indirebilen, söz millet malı, devlet malı olunca nasıl davranır bilemiyorum…
Babasının başkasının bahçesinden izinsiz kopardığı üzümü yiyen çocuğu da siz düşünün artık…”
Değerli Hocamız yukarıda her şeyi açıkça ortaya koymuş. Bunların üzerine cümle kurmaya gerek yok diye düşünüyorum. Bununla birlikte son cümlesindeki “…siz düşünün artık..” ifadesinden cesaret alarak “Biz nerede hata yapıyoruz?” sorusunu sorarak bir iki cümle ile katkıda bulunmak istiyorum…
İşte bu soru beni, o çocuğun yetiştiği aile ortamını, çevresini ve de özellikle de eğitim ortamını -iklimini- acımasızca sorgulamak üzere masaya yatırmamız gerektiği sonucuna götürüyor.
Eğer eğitimde helal/haram, iyi/kötü, hak/hukuk, doğru/yanlış, güzel/çirkin kavramlarının içini boşaltır, bireysel çıkar/haz uğruna her şeyi mubah sayarsanız ve de yetişen nesle iyi bir rol model olmazsanız geleceğiniz yer bellidir.
Hak hukuk tanımayan, gözünü mal/mülk hırsı bürümüş, yani “haz ve hız” aşkı ile yanıp tutuşan bir nesil, eline imkan geçtiğinde ve de devletin gücünü arkasına aldığında neler neler yapmaz? Varın siz düşünün. Halk tabiriyle “Har vurup harman savuran.” hiçbir ahlaki değer tanımayan bir nesil…
“Tüyü bitmemiş yetim hakkı.” diye tüyleri diken diken eden butabirin ve Rahmetli Demirel’in “Yenilmiş kul hakkını, ne Mekke temizler, ne de tekke.” sözünün anlamını eğitimin kalbine yazmamız gerekir diye düşünüyorum.
Özellikle son yıllarda eğitim sisteminde “Değerler Eğitimi” ifadesini her fırsatta dillendiren ancak bundan ne derece nasipliolduklarını bilmediğimiz yetkililerimizin kulakları çınlasın…
Hoşça kalın ve sevgiyle kalın
İstanbul
30.12.2024