MEHMET CEYLAN

Tarih: 04.04.2021 19:04

NE OLURSA OLSUN MEŞRU ZEMİNDEN AYRILMAMAK

Facebook Twitter Linked-in

Fotoğrafı, rengi başka göründü ama hep ülkenin bütünlüğünün bozulması, gelişmenin önünün kesilmesi; meşru zeminden kayılması ve demokrasinin katledilmesi ile sonuçlandı.

1960, 1971, 1980 muhtıra ve darbeleri, 28 Şubat postmodern girişim, 2001 ekonomik kriz 15 Temmuz v.s yapılan ve yapılmaya çalışılan girişimler ve kalkışmalar bu ülkeye faydasından daha çok zarar vermiştir.

Demokrasilerde partiler kurulur, seçimler yapılır, kazanan parti hükümet olur ülkeyi idare eder. Eğer o hükümet doğru işler yapmıyorsa bu hükümeti değiştirme şekli darbe, muhtıra değildir. Hükümeti değiştirme şekli demokratik seçimlerdir. Elbette görüşler açıklanır, demokratik uyarılar yapılabilir, meşru zeminde mücadele edilir. Fakat “Aba” altından sopa göstermek hiç kimsenin haddi değildir, amiral olmanız hiç bir şeyi değiştirmez...

Bu sabah kalktığımızda 103 Amiralin yazmış olduğu bir bildiri yayınlandı. Bu bildirinin içeriği çok doğru olmasına rağmen geçmiş dönemlerde arşivlerden gördüğümüz ve bizzat yaşadığımız darbe, muhtıra ve aba altından sopa gösterme şekillerine benziyor. 

Özellikle Kanal İstanbul ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerinde durulması önem taşıyor.

Bildiride; “Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması'nı tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir.” Gibi önemli noktalara da parmak basıyor.

Gerçekten özellikle Kanal İstanbul projesi öyle yenilir yutulur, sonradan düzeltilir cinsinden bir proje değil. Kanal İstanbul projesi öyle ülkeye faydalı bir projede değildir. Nasıl ki, İstanbul’u yığınak haline getirmek yanlış özel bir projeyse, Kanal İstanbul projesi hem stratejik olarak, hem coğrafi olarak yanlış bir projedir. 

Fakat böyle önemli bir bildiriyi meşru zeminden uzaklaştırarak yayınlamak demokrasiye ve meşrutiyete zarar veren bir eylemdir. 

Elbette demokrasilerde herkesin fikir bildirmesi, açıklama yapması ülke meseleleri üzerinde kafa yorması, görüş belirtmesi, bildiri yayınlama hakkı var. Fakat bu gece yarısı yapılmaz, aba altından sopa gösterir şekilde olmaz, darbe çağrıştıran amirallerden, subaylardan oluşan apoletlerin altına saklanarak yapılmaz. İstesenizde - istemesenizde bu ülkenin demokratik seçimlerle gelmiş; yanlış veya doğru politika uygulayan meşru bir hükümeti var. Bu hükümete darbe yapacak olan da tekrar ruhsat verecek olan da meşru seçimlerle milli iradenin tecelli ettiği seçimler ve milli irade dediğimiz seçmendir.

Yapılan tüm tepkiler haklıdır. İktidarın ve muhalefetin aynı tepkiyi göstermesi de önemlidir.

HIRSIZ EV SAHİBİ MİSALİ HÜKÜMETLERİN HİÇ SUÇU YOK MU?

Türkiye demokratik bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti yönetimleri darbe dışı tüm zamanlarda seçimlerle geldi. İyi veya kötü milli iradenin tecellisi ile hükümetler kuruldu. Hükümetler yanlışı veya doğrusuyla dönemler yaşadı.

Asıl burada üstünde durulması gereken durum hükümetler darbeler ve muhtıralar öncesi nasıl bir politika izledi ki, bu art niyetli demokrasi dışı oluşumlara fırsat verildi. 

İşte aslında asıl mesele burada. 

Nasrettin hocanın “Hiç mi hırsızın suçu yok? Dediği gibi bizde diyoruz hiç mi, hükümetlerin suçu yok?

Hükümetlerin suçu yok dersek, yanlış politikalarını görmezsek yeni gelen hükümetler bundan ders almazsa biz ülke olarak daha çok bu tip girişim ve kalkışmalara maruz kalırız.

Hükümetlerin iki suçu var. 

Bir; Hükümet olabilmek için, bazı kesim ve grupları oy deposu görüp, kadrolaşırken bile liyakat yerine, paşa efendilerin, aşiret efendilerinin, hoca efendilerin selam ve talimatlarıyla yapılırsa bir gün gelir başına bela olur ve geçmiş zamanlarda oldu.

İki; Uyguladıkları yanlış politikalar, stratejiler tedbirsiz izlenen yol sonucu ve ben yaptım oldu bitti diyerek milli mutabakattan uzaklaşırsa sonuç bu olur.

Gelen iktidarlar adaletli, hürriyetçi, uzlaşmacı, mutabakata dayalı yönetim gösterseler, destek aldığı bazı güçlerin imtiyazlarına tabi olmak yerine, nasıl ki seçmenin gücüyle hükümet olduğu gibi, seçmenin gücüne tabi olsalar bu tip girişimlere kimse tevessül edemez.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —