İBRAHİM YILDIRIM

Tarih: 22.04.2022 12:46

N Ü K T E L E R - II

Facebook Twitter Linked-in

19. Asır İstanbul’unda ilim , kültür ve sanat ricalinden nükte ve anekdotlara bu hafta da devam ediyoruz . Edebî sanatın akislerini hâvi hikmetli sözler yanında, güzel ahlakın numunelerinden oluşan bir buket sunmak istedim. Ramazan mübarek günlerin 2/3 ‘si geride kaldı. Feyzinden hisse-yâb olmanız dileğiyle…
Mehmed Tahir Münif Paşa (1828 – 1910) ,  sohbet meclislerinde kelimelerin yanlış kullanılmasına müsamaha etmez hemen tashih edermiş. Paşa,  İstanbul’da “nice” ile “niçe”yi tefrik etmiyorlar. Nice’nin ; nasıl , niçe’nin ; ne kadar demek olduğunu pederim söylerdi der. Bazı kelimelerin etimolojisiyle meşgul olur, tetkik eder. Bir gün Hayret Hoca’ya :

“Martaval “ kelimesinin aslını arıyordum. Nihayet buldum; “mâri tavîl” imiş der. Hoca Hayret :

“Efendim , bu da bir nevi martaval” der. (365)

Kethüdazade Arif Efendi Farsça dersleri vermektedir. Emin Efendi, hocayı tanıtırken , “ Hocanız attar dükkanı gibidir” der. Daha sonra bu “attar dükkanı” meselini hocanın talebelerinden Kaymakam Mahmud Beye söyleyen Emin Efendi’ye aynı şahıs :

“Hoca Efendimiz, tenezzül ve tekessür buyurmuşlar. Zira kendileri Mısır Çarşısı gibi idiler” der. Güzel ahlakından kesitler :

Şeyhülislam Molla anlatıyor “Bizim enişte efendinin yanında Kur’anı yanlış okusan  yine sesini çıkarmaz. Eğer bir şey sorarsan , sorduğun kadar söyler, sorduğundan ziyade söylemez. Zira “arzusu o kadardır, fazlasını bilmek zorunda değildir”  der.

Hoca halktan duyduğu garip ve olağanüstü olayları imkan dahilinde terk ile mübalağalı ve münasebetsiz işittiği sözlere “Mümkün ya!, olur ya!” deyip karşılık vermez, hatta iddiasında yanlış da olsa inat edenlerle münakaşaya girmez, onları hataları üzere terk eder, davalı ve mütekebbir adamlara doğrusunu anlatacağım diye uğraşmazmış (413)

Şeyhülislam Arif Hikmet Bey’in hususiyetlerini, Ziya Molla şöyle anlatıyor :

“Hikmet Bey ,zayıf, uzun boylu, gayet mehîb (heybetli) idi. Kaşları uzun ve kılı çok olduğundan genellikle parmaklarıyla kaldırırdı. Bir gün pederimle görüşürken , berberinin vefat ettiğini , istediği gibi bir berber  bulamadığını söylediğinden Yahya Efendi, ikametgahı olan Kanlıca ’da Kahveci Hurşid Ağayı tavsiye etmiş. Berber, Bey’in yanına götürülmüş. Bey, bunun tıraşından memnun olduğundan bir müddet sonra yine istemiş. Hurşid Ağa :

-“ Bey’in heybetinden dehşet içinde kaldım. Elim ayağım titredi. Birkaç yüz kuruş için halâcana uğrayıp ta kendimi öldüremem” deyip , gitmemiş.”

Vaktini daha çok ibadet ve kitap mütalaasıyla geçiren Arif Hikmet Beyefendi için adaşı , Kethüdazade Arif Efendi :

“Beyimi severim, görüşmek için gideceğim ama namazdan görüşmeğe vakit yok ki” dermiş.

Tarihçi Cevdet Paşa’nın arkasında , biraz da Arif Hikmet Bey ile kütüphanesi vardır... Cevdet Paşa’nın Encümen-i Daniş’çe kendisine havale olunan Tarihi’nin yazımı sırasında Efendi’nin dillere destan kütüphanesinden pek ziyade istifade etmiştir. Şöyle der :

Bu vazife bana tevdi olundukta ürktüm. Çünkü icab eden mehazlara (kaynaklara) malik değildim. Keyfiyeti Reşid Paşa’ya arz ettim. Beni Arif Hikmet Bey’e götürdü. Bey kütüphanesinin anahtarını verip , istediğim kitapları almamı fakat aldığım kitaplara lüzum kalmayınca getirip yerine koymamı söyledi. “ (420-421)

Yahya Kemal Beyatlı’nın büyük babası Leskofçalı Galip Bey, ( 1829-1867) , 39 yaşında iken içkinin tesiriyle vefat eder :

“Zehirdir âkil isen olma meye üftâde / Olayımla, öleyim bir yazılır, imlada”

Demesine rağmen -  bu sözünün imlaya gelmediği , kâlinin hâline uymamasıyla sabittir – işrete devam etmiştir.

Sür’at-i kalemiyesi , yârânınca meşhur olan Galip Bey’in refakatindeki kâtipler, müsveddeleri süratli yazdığı için harfleri , kelimeleri okumakta zahmet çektiklerini kendisine söylerler o da hak verirmiş. “Lâkin ne yapayım kalemimi tutamıyorum” dermiş. Galip Bey, Midhat Paşa gibi “kudret-i kalemiyesi” ve Cevdet Paşa gibi kudret-i edebiye ve ilmiyesi müsellem olan” zatlara beğendirecek derecede yazı yazma iktidarını gösterebilmiş nadir kimselerdendir.

“Kâni Paşa bir gün, Galip Bey’e rüsumatın idare-i umumiyesine dair talimat şeklinde bir yazı tarif etti. Galip Bey bunu yazmak için bir hafta mühlet istedi. Kemal Bey’le bana da ( Selanikli Faik Paşa) mezuniyet aldı. Galip Bey’in hanesine gittik. Edebî sohbetler ve ayş u işretle bir hafta tamam oldu. Kapı vaktine iki saat kalarak Galip kalemi aldı. Yirmi kağıt yazdı. Bir halde ki biz yazdığını kamilen okumadan , o diğer kağıdı doldurdu. Müsveddeyi Paşa’ya götürdü. Ertesi sabah Galip Bey’i davetle :

“Böyle mühim ve mükemmel bir talimat bir haftada yazılır mı?” diyerek taaccüp ve teşekkür etti.”  (462)[1]

İçkinin böylesine mahir nice insanın zıyaına sebebiyet verdiğine misal çoktur. Dinen haram kılınmasının hikmet ve önemi daha iyi anlaşılmaktadır.


[1] Şemsettin Şeker, Ders ile Sohbet arasında, Zeytinburnu Belediyesi yy. İst- 2013


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —