Farzlardan bir kısmını eda etmekle sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmayız
“Kur’an ve sünnette “ibadet” kavramının kapsamı fevkalade geniş olup, yaygın kanaatin aksine, namaz, oruç, hac ve zekatla sınırlı değildir. Tam aksine ibadetin Kur’an ve sünnetteki anlamı “ Allah’a kulluk”tur, dolayısıyla Allah’ın bütün emirlerine itaat ve bütün yasaklarından kaçınmak, “ibadet”tir ve kulluk (ibadet)kavramının kapsamına dahildir.” (3)
Farz olan namaz, oruç, hac… gibi bazı ibadetleri yapmakla sorumluluklarımızı tam olarak yerine getirmiş olmayız. İbadet hayatımızı cami ve seccade ile sınırlandırmamak gerekir. Mü’min, İslam’ın şiarı olan bu ibadetleri tam ve noksansız olarak yapmakla birlikte; Müslümanların işlerinin görülmesi, toplum huzurunun sağlanması, İslam’ın mesajının dünya insanlığına ulaşabilmesi, ibadetlerini hür ve bağımsız bir şekilde yapabilmesi için de lazım olan ilmi siyaseti öğrenmeli, toplumun sevk ve idaresinde ehil insanların söz sahibi olmaları için siyasetten geri durmamalıdır. Magazin ve spor dünyasına gösterdiği ilginin daha fazlasını milletinin geleceği, İslam dünyasının içinde bulunduğu durum ve insanlığın yaşadığı buhranlar, problemler ve bunların çözüm yolları üzerinde de düşünmeli, fikirler üretmelidir.
Bir sanatçının evliliği, çocuğu, sevdiği yemek veya tatili ile meşgul olmak, onlara ilgi göstermek hayatımızda milletin geleceği ile ilgili konulardan daha önemli görülüyorsa fikir dünyamızda büyük bir ifsadın tesiri var demektir. Futbol maçlarındaki bir pozisyonun günlerce konuşulması veya tartışılması zihinlerimizi meşgul ediyorsa, gayri ahlaki ve gayri insani davranışlar karşısında vicdanlarımızda en ufak bir tepki meydana gelmiyor kalplerimiz sızlamıyorsa gönül dünyamızı müfsitler işgal etmiş demektir. Sistemli ve planlı bir şekilde Müslümanların hayatının her alanına musallat olan müfsitlerin virüsleri ile magazinleştirilen beyinler düşünce melekelerini kaybetmektedirler. İfsat çalışmalarına karşı müminler ıslah edici olarak anti virüs vazifesi görmeli önce kendilerini sonra çevrelerini korumaya almalıdırlar.
Siyaset şeytan işi midir?
Müslümanlar siyaseti “‘Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaset’ anlayışı ile değerlendirerek siyaseti hayatlarının merkezine almazlarsa, siyaseti şeytan işi görerek kaçarlarsa Müslümanların geleceği bir avuç profesyonel siyasetçinin kontrolüne geçer. Siyaseti makam, mevki, menfaat aracı olarak gören, amaçlarına ulaşmak için her türlü gayri İslami ve gayri insani ilkeleri kendilerine mubah gören profesyonel siyasetçiler kendilerine destek verecek olan tabanın desteğini alabilmek için onların sahip olduğu milli ve İslami kavramları kullanarak önce güven sağlarlar sonra da kavramların içlerini ifsat ederek boşaltırlar. Elde ettikleri siyasi gücün de etkisi ile siyasete ve yönetime hakim olan teşkilatlı bir azınlık teşkilatsız olan kalabalık ve dağınık millet fertlerini kelime oyunları ve algı operasyonları ile istediği şekilde yönlendirir, yönetir ve onlardan aldıkları oy destekleri ile de onlar adına söz sahibi olurlar.
İbadetlerini tam olarak yapan mü’min verdiği oyların bilincinde olmalı, oyuna sahip çıkmalı ve seçtiklerinden gerektiği zaman oyunun hesabını sorabilmelidir. Kullanılan her oyun bir vebalinin, sorumluluğunun olduğunu unutmamalıdır. Bu bilinç ile hareket eden mü’min hayatın diğer alanlarında olduğu gibi siyasi çalışmaları da ıslah etmelidir. Siyasetteki ıslah çalışması uyuyan ve üzerlerinde oyun oynan millet fertlerinin uyanışına vesile olacaktır. Siyaseti ıslah edemeyenler düşmanlarının ifsadı karşısında milletinin paramparça olmasının seyircisi olurlar. Bunun için ıslah çalışmalarını bir bütün olarak ele almalı inançtan amele, ticaretten siyasete kadar her alanda muslih olmalıyız.
Muttaki olan mü’min münzevi bir hayatı tercih ederek kendisini sosyal hayatın içinden dışlamamalıdır. Siyaseti angarya olarak görmek, siyasetten uzak durmak farkına varmadan geleceğini, hürriyetini yaban ellerin tekeline teslim etmektir. Bugün İslam coğrafyasında yaşananlar, Müslümanların yönetim tarzı ile ilgilenmediklerinden, yönetimlerini küresel güçlerin içlerindeki temsilcilerine teslim ettiklerindendir. Meydanı ifsat edenlere bırakanlar, müfsitlerin çalışmalarına göz yumarak kendilerini yalnız ibadete vererek sorumluluklarını yerine getirdiğine inananlar bu anlayışın getirdiği faciayı ancak ülkeleri tarumar edildiğinde, yurtlarından, yuvalarından ayrılmak zorunda kaldıklarında anlarlar.
Muslih olmak temennisi ile…
3- M.Hayri Kırbaşoğu, Ahir Zaman İlmihali, S. 307
İstanbul
21.11.2024