İBRAHİM YILDIRIM

Tarih: 13.05.2022 10:00

MALİYENİN BOZUKLUĞUNU SULTANA ARZ EDELİM

Facebook Twitter Linked-in

Sultan Abdülaziz’in Başmabeyincisi Hafız Mehmed Anlatıyor :
Abdülaziz’in Paris seyahatinde, o zaman Paris Sefaretinde Ataşemiliter olan Esad Paşa, Paris’ten dönüşünde birlikte İstanbul’a getirilmiş ve Ferik rütbesiyle “Dâr-ı Şûra-yı Askerî Riyaseti” ve daha sonra “Hassa Müşirliği” yle taltif edilerek, hizmet ve liyakati Padişah nezdinde meydana çıkarak, Sadarete getirilmişti. O zamanın eski kurtları, adı geçen gibi ilmen ve aklen mümeyyiz fakat övülmüş-sıfat bir genci çekemeyerek, Sultan Mahmud’un kurenasından Serasker Rıza Paşa’yı ileri sürmüşler ve kendisini padişahın gözünden düşürerek azline muvaffak olmuşlar ve Konya Valiliği ile İstanbul’dan uzaklaştırmışlardır. Adı geçen merhum bir hayli zaman sonra Bahriye Nezaretiyle taltif buyurulmuştu. Ben,  Başmabeyinci olduğum için, merhumun konağı Beşiktaş’ta olmak hasebiyle ekseriya Mabeyne gelir ve genel hallerden bahsederdik. Bir gün adı geçen yine gelerek, bütçenin ilan edildiğinden ve Maliyenin birçok açığı bulunduğundan ve memleketin işleri iyi gitmediğinden pek ziyade masraflar ve borca boğulduğumuz halde lüzumsuz ve gereksiz israflarla gelirlerin zayi edildiğinden, devletin on beş milyon küsur lira faiz vermekte olduğundan bahsetmiş ve âcizi müteessir eylemişti. Bu teessür neticesi her ne olursa olsun diyerek bu ahvali padişaha arz etmeye karar verdim. Ve ertesi gün, zat-ı şahanenin neşeli ve ferah içinde olduğunu görerek içimde olanı arza cesaret eyledim.

Bu maruzatım üzerine padişahın elim teessür içinde öfkelendiğini anladım. Başımı öne eğerek iradelerini bekledim. Zat-ı şahane:

-“Hafız! Sen beni yalan yanlış bir takım şeylerle huzursuz ediyorsun. Seni süründürürüm…” gibi öfkeli sözlerle beni azarladı. Ve sonra:

-“Sen biliyor musun on beş milyon lira ne kadar paradır? Eğer hazine yok der, divan-ı hariciye güzeştesini verecek olursa, biz askerimizi, donanmamızı nereden idare edeceğiz? Düşünmeden anlamadan böyle sözler söylüyorsun. Git, araştır, doğru bir bilgi ver. Yoksa seni berbat ederim…” demesi üzerine huzurdan çıkarak derhal, Esad Paşa’nın saraya gelmesi için özel Yaveri gönderdim. Esad Paşa bir-iki saat sonra gelerek, kendisine:

-“Paşa Hazretleri, Abbas yolcu… “ gibi latife kelimelerle başlayarak : “ Maliyemizin halini arz eyledim. Huzur-ı şahaneden tard edildim!” dedim. Paşa:

-“Korkma! Doğruların yardımcısı Hazret-i Allah’tır, bir şey olmaz. Ben hakikati yazayım. Sual-i şahane vukuunda şak şaka etme. Benim pusulamı takdim et ve burada bulunduğumu arz eyle…” dedi.  Acizleri de huzura çağılmamı beklemeye başladım.

Akşam yemeğinden sonra çağrıldım. Ve meseleyi tahkik edip etmediğim hakkındaki padişah iradesine cevaben:

-“ Esad Paşa bendeniz buradadır. Kullarına bir de pusula verdi “ diyerek pusulayı takdim eyledim. Bunun mütalaasına başlamasıyla beraber, Padişahın yüzünde korkulacak surette bir alamet gördüm. Heyecan ve telaşa düçâr oldum. Padişah:

-“Eyvah! Halimiz pek harap… Çaresizlik içinde kalmışız. Hain Vükelânın gözleri kör olsun.  Hallolunmaz bilmece gibi birkaç yüz satırlı meclis-i has mazbatalarıyla şu veçhile karşılık bulunarak kırk milyon konsolid çıkarılacaktır, denilerek beni aldatmışlar. Bir takım ikbâl- perestlerin tuzak ve ihanetine kapılmışız…” diyerek harem dairesine gitti. Ve bu teessür ile üç gün kadar rahatsız olarak hiç dışarı çıkmadı…

İkinci gün Valide Sultan beni nezdine celp ile:

-“Sen Allah’tan korkmaz mısın? Saltanatın ağır yükünü kaldırmak için ağzında diş kalmadı. Yemekten kesildi. İki gündür limonata ve gevrekle beslenmektedir. Ben Sultan Mahmud haremiyim. Rusyalu Edirne’ye kadar geldi. Fütur getirmedi. Sen niçin evladımı böyle acı sözlerle bezdiriyorsun? Böyle şeyleri Vükelâsı arz eder. Senin vazifen Padişahın iradesini vükelâsına tebliğ ve Vükelânın maruzatını hâkipây-i şahaneye arz etmekten ibarettir. Bir daha bu gibi münasebetsizliklerde bulunma. Yoksa beni karşında görürsün…” gibi sözlerle azarladı.

Merhum Hakan seçkin köşede gizlenmiş olarak, devletin mâli işlerinin görülen sıkışıklığa teessüfler eyledikten sonra Mabeyne geldi ve sâdır olan irade üzerine baş başa kullarını huzura kabul etti. Bir müddet sabit bir halde uzun dikkat nazarlarıyla ve hayret ederek bendelerine hitap ile dedi ki:

-“ Teessüf nazarıyla görülen şu halin bekası, devlet ve millet hakkında gayet vahimdir. Buna acil bir çare ve doğru bir tedbir bulmak gerektir. Bu hallere ve ağır faizler altında Mali gücümüzün çürümesine sebebiyet veren konsolid bazı faizli hisselerin, tedavül alanına konmasına lüzum gösteren Sadrazam Hüseyin Avni Paşa’dır. Mademki onun yüzünden devlet ve millet hey’eti zararlar görmektedir, bunun Sadarette devam ve bekası caiz değildir. Sadaretin afif, müstakim bir zata tevcihi lazımedendir. Bugün Salı ve yarın Çarşamba olmak münasebetiyle Perşembe günü mühr-i hümayunumun Yeni Sadrazama tevdii lazımdır.”

Acizleri bu iradeye uyarak, Babıâliye giderek mühr-i hümayunu geri alıp dönüşte Tersane-i Âmire’ye uğrayarak Bahriye Nazırı Esad Paşa’ya Sadareti müjdeleyerek ve iki gün sonra mühr-i hümayunun kendisine tevdii olunacağını ifade eyledim. Ondan sonra Mabeyne gelerek mühr-i hümayun-i Padişahîye teslim ettim. Perşembe Günü, adı geçen Sadrazamı usulen Mabeyne davet ve câri kaide gereği lazım gelen usulü icradan sonra âlâ-yı vâlâ ile ve bendeleri hatt-ı hümayunu hamil olduğum halde, delâletimle Esad Paşa makamına teşrif etti. [1]

 

[1] “Abdülaziz Niçin İntihar etti “ adlı gayr-ı matbu kitabımızdan .


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —