Ramazan, cehaletin karanlıklarını aydınlığa çıkaran, insanlığa dosdoğru yolu gösteren hayat kitabımız yaşam kılavuzumuz Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başladığı bir aydır.
Ramazan sıyam yani oruç ayı olduğu kadar aynı zamanda Kur’an Ay’ıdır da. Mü’min takvaya ermek için emredildiği orucu hakkıyla yerine getirirken hayat kitabı Kur’an’ı da hiçbir zaman ihmal etmez. Kur’an okumalarımızda yüzeyinde gezmekten ziyade özüne inerek, sanki yeni nazil oluyormuş heyecanı ve merakı ile Kur’an okumalarımızı bu ayda yeniden gözden geçirmeliyiz. Kur’an ile yeniden tanışmalı ve bu tanışmayı birbirinden ayrılmayan dostluk seviyesine getirerek yüce kitabımızla dost olmalıyız.
Ramazan şeytanların zincirlere vurulduğu bir aydır. İnsanı azdıran, istikametini şaşırtan şeytan zincirlere bağlı olduğuna göre insanın kulluk vazifelerini yapması için önündeki engellerin büyük bir kısmı ortadan kalkmış demektir. İnsan, şeytanın zincirlerini çözerek ona yardımcı olmak için değil kulluk bilinci ile hareket ederek Rabbine yönelmenin gayreti içinde olmalıdır.
Bu ay için Ramazan isminin verilmesi tesadüf değildir. Araplar, yaz mevsimi sonunda yeryüzünü tozdan temizleyen güz yağmuruna “ramza” demektedirler. Bu ayda tuttuğumuz oruçlar güz yağmurunun tozları temizlediği gibi günahlarımızı yıkayıp kalplerimizi kir ve pastan arındırmaktadır. Yeter ki ramazanın bereketli ikliminden rahmet damlalarının üzerimize düşmesini sağlayalım.
Araplar, güneşin şiddetli hararetinden neredeyse kor haline gelen taşlara da “ramaz” demektedirler. Taşlar üzerinde yalın ayak yürüyerek yanmaya eş olduğu gibi oruç da açlık ve susuzluk hararetiyle günahları yakıp yok eden bir imtihan ayıdır.
Mü’mine düşen görev, bu bereket ayını imtihan ayını gereğince değerlendirmek, imanını takva seviyesine çıkarmaktır. İlk insandan günümüze kadar oruç insanlığa emredilen bir ibadettir. Rasim Özdenören Orucun Ontik Mahiyetini ele aldığı yazısında şu değerlendirmede bulunuyor:
“Cennet hayatında Adem yaklaşmaktan men edildiği ağacın sayısı bir iken, bu dünya hayatında yaklaşmaması gereken ağaçların sayısı da çoğalmıştır: adam öldürmek, hırsızlık etmek, ilaahir. Oruç, bir bakıma, Adem aleyhi selamın Cennet’te mahrum bırakıldığı ağaca karşı duyduğu iştiyakın, içinde bulunduğumuz dünyada bir daha yaşanmamasının talimi gibidir. Şu farkla ki, Cennet hayatının şartında yaklaşılmaması öngörülen ağaç bir tane iken ve ona yaklaşmak mutlak haram kılınmış iken; bu dünya hayatındaki oruçta ona yaklaşılmaması gereken ağacın sayısı çoğaltılmış olduğu gibi, sair zamanlarda yaklaşılması helal kılınmış olan ağaçlara yaklaşmak da haram kılınmıştır.” (ed. Abdullah Yıldız, Ramazan’la Dirilmek, (Rasim Özdenören, Orucun Ontik Mahiyeti) s.42)
“Her kim Ramazan orucunu inanarak ve sevabını Allah’tan umarak tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, Müslim)
Ebu Hüreyre (ra) rivayet ediyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) bir gün minbere çıkmışlardı. Bir ara üç kere “Âmin” dediler.
Minberden indikten sonra Ashab-ı Kiram sordu:
“O anda ne ile meşguldünüz, ya Resulallah?”
Resulullah (sav) şu açıklamada bulundu:
“O anda Cebrail geldi, şöyle dedi:
“‘Bir kul Ramazan’a erişir de affolunmadan çıkarsa, burnu yerde sürünsün.’
“Ben de ‘Âmin’ dedim.
“Sonra tekrar dedi ki:
“‘Bir kulun yanında senin ismin söylenir de, sana salavat getirmezse, burnu yere sürünsün’ dedi.
“Ben de ‘Âmin’ dedim.
“Daha sonra da şöyle dedi:
“‘Bir kul anne-babası veya ikisinden birisi yanında bulunur da, rızalarını kazanmayıp Cennete giremezse, onun da burnu yere sürünsün’ dedi.
“Ben de ‘Âmin’ dedim.” (Beyhaki, 4:304; et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:426.)
Ramazanımızı hakkıyla idrak etmek temennisi ile…