SABRİ ŞENEL


KABAKÖY AYASOFYA CAMİ ÇEŞMESİ AŞKLAR!

Sabri Şenel yazısı


Gümüşhane Kabaköy Ayasofya Camii'nin tarihi ve yanındaki anılar çeşmesi. Köy hayatından aşk hikâyelerine, askerlik acılarından 1915'teki Ermeni katliamına kadar uzanan dokunaklı yaşam öykülerini, Sabri Şenel'in kaleminden siz değerli okurlarımız için yayınlıyoruz.

Gümüşhane Kabaköy Ayasofya Camii, Türkiye'nin dokuz Ayasofya Camii'nden biridir. Cami, yüzyıllara meydan okuyan, aslı kilise olup sonradan camiye çevrilerek yüzyıllarca ibadethane işlevini koruyan, ayakta kalmayı başaran ender yapılardan biridir.

Cami kenarında, cami ile yaşıt, yüzyıllardır hizmet veren tarihî çeşme, zaman zaman tamiratlar geçirse de orijinal hâlini hâlâ koruyor. Cami çevresinde başka çeşmeler olmasına rağmen, köyün su ihtiyacını en çok karşılayan ender eserlerden biridir.

Köyde zamanında Kadığil'in Çeşmesi, Derviş Çeşmesi, Tufangil'in Çeşmesi, Tatar Çeşmesi, Ahledin Çeşmesi, Rıza Bayır Molla Remzi Ezber Çeşmeleri olmasına rağmen, varlığını koruyan ve bugünlere gelen birkaç çeşme içinde tarihî işlevini koruyan, dünden bugüne tarih gibi akan anılar çeşmesidir.

Cami Çeşmesi'nden, insanların "cakkur" denilen, ahşap, kalın, dayanıklı ağaç sopa uçlarına takılı zincir ucundaki iki halkaya asılan su kapları (helke, barkaç vb. su doldurma kapları) ile evdeki su deposu sayılan "ağartı kazanlarına" taşınan suyla evlerin günlük su ihtiyaçları karşılanırdı. Genelde su taşıma işini gelinler veya genç kızlar yapar, çeşmede gün boyu insan sirkülasyonu olurdu. Ayasofya önündeki sedir tarzı oturma yerinde, namaz sonrası genç erkekler takılır, muhabbet ederdi. Çeşmeden doğu, batı, kuzey, güney tarafına gün boyu, bazen de gece su taşınırdı.

İçilecek su, Gazi Dağı'nın etekleri, Armut Deresi'nden gelirdi. Bu suyun kaynağı, asırlardır hatta binlerce yıldır Dölek Deresi'nden Kabaköy'e gelen sulama suyunun kotundan yüksektedir. Su, sürekli tahliller yapılan sağlıklı kaynak suyudur. Biz yıllarca yemek ve su ihtiyacını bu çeşmeden karşıladık. Bizim eski evimiz bu çeşmeye yaklaşık yüz metre mesafededir. Omuzlarımızda taşıdığımız suyun ağırlığının izleri vardır. Kız kardeşlerime kıyamaz, annem de çok yoğun olduğu için suyu çoğu kez ben taşırdım. Evdeki su kazanlarını doldururdum; annem bir taraftan su ihtiyacı olduğunda kullanırdı, kazan bir türlü dolmazdı. Anneme sitem ederdim: "Ya anne, doldurayım ondan sonra kullan," diye şaka yapardım.

Köyün gençleri caminin önünde takılır, gelen gideni izler, genç kızlarla iletişim şansını denerlerdi. Kızlarla karşılıklı "kestirmeler" çoğu kez yeni aşk ateşini yakardı. Bu aşklar bazen evlenmeye, bazen de buruk, ömür boyu sürecek gönül yarasına dönerdi. "Her gencin ömründe mutlaka bir gönül yarası vardır," der Erzurumlu âşık Sümmanî. İşte bu çeşme aslında bir gönüller çeşmesidir. Tabiî, bir diğer adıyla gönül yaralıları çeşmesidir. Köy çeşmesi, zihni meşgul eden duygulara dönüşen kritik bir noktadır. Hem ibadethane, sevgililer sevgilisi sevgiliye yönelme hem de dünyadaki sevgiliye kavuşma, temaşa etme, temas etme, yeni başlangıçlara yelken açmaya vesile olma adresi olurdu. Çeşmeye gelen kızlar bir türlü gitmek istemez, evde anneler su bekler, kendi kendine söylenip dururdu. Tabiî, annelerin yolu da gençken oradan geçtiği için itidalli davranırlardı. Anneler, babalar karşısında çoğu kez koruma kalkanıdır; hata kusur tolere edilir, hayat akışının arızaya yol açmaması için gayret gösterilirdi. Gençler cami önünden ayrılmaz, adeta sosyalleşme, yeni yuvalara giden bir kavşak noktası olurdu.

Bu gönül işleri çok özeldir. Bazen yeraltı suları gibi yerden kaynar gider. İşte bazı aşklar vardır: Bir taraf bilir, diğeri bilmez; bazen ikisi bilir, kimse bilmez; bazen anlayışsızlık, cehalet, fakirlik bu birlikteliğe engel olur. Bunu "kara sevda"ya çeviren, hatta nice hikâyeler yaşanır, anlatılır. Aslında Kerem ile Aslı'yı, Leyla ile Mecnun'u geçen, hatta onlara taş çıkartacak büyük sevdalar yaşanmıştır. Kavalı ile imkânsız sevdasını kaval sesine döken, acı acı, yanık türküler söyleyen efkârlı âşıklar öyküleri biliriz. Bu aşklar anlatılır, dilden dile dolaşır ama asla yazılmadı. Çünkü okuma yazma ile biz bir asırdır tanıştık. Okuyan yazan sayısı köylerde Cumhuriyet öncesi yok gibiydi. Asker yolu bekleyen gelinler, bebekler, anneler, babalar... Aslında Türk milleti, yetimler neslidir. Çok çok acılar yaşanmıştır. İşte biz, bizim yaşadığımız döneme dair yaşananları, ıssız, terk edilmiş, metruk evlerin dili olarak, "Yarın burada bunlar yaşanmış," diye bir vefa adına yazıyoruz. Kültür böyle oluşur, milletleri yaşatan kültürdür.

Evet, bir gün iki teyze oğlu aynı kızı sever: Sefai ve Nurtekin. Sefai biraz daha yakışıklı, birkaç yaş da gençtir ama Nurtekin daha asil karakter sahibidir. Sefai ve Nurtekin aynı çeşmede sevdikleri kızı beklemektedir. İkisi de birbirinden rahatsızdır, birbirlerini çekemezler. Ama yapılacak bir şey yoktur, herkes şansını deniyor. Kızın kimi sevdiği veya onunla ilgilendiği bilinmiyor. Kızın adı Meryem'dir, İsa Amca'nın kızıdır. Nurtekin, Sefai için bir plan düşünür ve eyleme geçer. Bir gün akşam ezanı okunup insanlar namaz için camiye girince, biraz da etraf karanlıklaşınca köyde elektrik olmadığından herkes evine barkına çekilir zira sokaklar eğri büğrü, taşlı, zor yürünür. Akşamları köye sessizlik çöker, gecelerin gizemi kendini hissettirir. Nurtekin, Sefai'nin yoluna pusu kurar. Üzerine koyun postu giyer, kafasını ayaklarını postla sarar, iple bağlar. Ali Dede'nin evinin önünde, sokağın köşesinde Sefai'yi bekler. Sefai, sokaklar ıssız ve birçok efsane hikâyeler, "üç harfli" şayiaları olduğu için kendince korkuyu bastırmak için mırıldanıp türkü söyleyerek yürürken tam Nurtekin'in önüne gelir. Nurtekin yere yatmış, ayı pozisyonu almış, sarı postlu, sarı ayı görüntüsü verir; homurdanıp hırlamaya, garip sesler çıkarmaya başlayınca Sefai gerisin geri kaçmaya başlar. Nazlı Ablaların kapısına dayanır, ahşap kapıyı panikle sallar: "Açın, ayı geliyor!" Çok korkmuştur. "Ne ayısı?" deseler de inanmaz, o gördü bir kere. Neyse, biraz teselli verirler, evine götürürler. İkinci gün Sefai köyün meydanında, "Yemin billah ayı gördüm, beni öldürecekti," diye öyle bir anlatır ki artık korkudan güneş batmadan eve gider. Meydan Nurtekin'e kalır. Birkaç gün sonra aynı noktayı ileri geçince Nurtekin yine postlu hâliyle onu ardından kovalar. Sefai babaannesi Tomris Ana'nın kapısına dayanır: "Aba, aç, ayı beni öldürecek!" diye bağırıp feryat ediyor. Gül Aba, "Oğlum, ne ayısı, delirdin mi?" dese de o bir defa korkuyu yemiştir. Nurtekin hem gülüyor hem hırıltı ve garip sesleri çıkarıyor. Artık Sefai için köyün tadı kaçmıştır. Acilen köyü terk eder, uzun yıllar köye uğramaz, gelmez, gitmez. Meryem, yakışıklı delikanlıların ikisine de kısmet olmaz, başka genç, yakışıklı Sinan ile evlenir. Köyde genç kızların, özellikle ağır aile baskısı eş seçiminde inisiyatifi aileye, özellikle babanın otoritesine bırakması tek belirleyicidir.

BABAYI ERMENİLER ŞEHİT EDER, EVLADI İSE KARA SEVDADAN ÖLÜR

Ruslar 1915 yıllarında Gümüşhane ve bölgeyi işgal edince çile, ızdırap, çaresizlik, meşakkatli seferberlik yılları başlar. İç Anadolu'ya akın akın göç edenler olduğu gibi, gitme imkânı olmayan yaşlı, hasta, sahipsiz aileler köylerde kalmıştır. İşte bunlardan birisi de Hoca Bayram Bayır ailesiydi. Oğlu Yahya Bayır ve Zühtü Bayır olmak üzere iki oğlu vardı. Bayram Hoca, Rus işgaline rağmen dinî ilimler tedrisatı yaptırarak gençlere Kur'an ve İslami ilimler dersi verirdi. Kendisi civar köylerden medresenin ihtiyaçlarını karşılamak için yardım toplamaya gitmiştir. Ardından oğlu Zühtü, arkadaşları Ahmet Şenel, Şevket Bayır ve Temel Şenel ile Pirahmet kavşağında Rus karakolundaki atlar için ot satmak üzere Pirahmet'e gittiler. Rus askerî içindeki Ermeni ırkçısı, tehcir ile gidenler Rus askerî üniforması ile geri dönmüşlerdi. İşte yaşları on üçü geçmeyen dört arkadaştan Zühtü'yü hunharca şehit ettiler. Cesedini atının sırtına bağlayarak cinsel organını kesip ağzına sokarak kan revan içinde atları Sobran Kabaköy Deresi'ne salıverdiler. Olay mahallinden kaçan arkadaşları uzaktan takip edip atların yanına gelince dehşet katliamın farkına vardılar. Zühtü Bayır şehadet şerbetini içmiştir. Kabaköy'e geldiler ve Zühtü'nün babası Bayram Hoca, çok büyük acı yaşayarak cenazesini yıkamış ve cenaze namazını babası olarak bizzat kıldırıp Kabaköy'de kahvelerin önündeki mezarlıkta toprağa vermiştir. Zühtü Bayır'ın İsmail Bayır isminde tek oğlu vardır. Erken evlendirilmiştir. Eşi Mecbure Ana çok genç yaşta dul kalır. Mecbure Ana daha sonra başka birisiyle evlenmiş, Kabaköy mezarlığında türbesi olan Fadime Ana'nın annesidir. Oğlu İsmail artık yetim kalmıştır. Aradan yıllar geçmiştir. Genç delikanlı, Arife isminde güzel bir kızı sever. Ailesi vermez, başkası ile evlendirirler. Kara sevdaya tutulan İsmail genç yaşta vefat eder. Yani özetle, babayı Ermeniler şehit eder, evladı İsmail kara sevdadan ölür. İstediği kız Arife de aslında İsmail'i çok seviyordu ama aile baskısına dayanmak, aksi mümkün değildi. Hatta İsmail ölmesine, aradan yıllar geçmesine rağmen Arife kız evlenmiş, çocukları olmuştur. Buna rağmen sevdiği İsmail'in annesi Mecbure Ana'ya "gelinlik tutardı." Gelinlik tutmak, yöre kültüründe gelinlerin eşinin aile büyüklerine saygının gereği olarak onlara konuşmamak, el kol işareti ya da aracılarla anlaşmaktır. İşte bir ailenin kapısına kara kilit vurulur.

Köy içinden ya da civar köylerden görücü usulü ile kız istemeleri, kızların "İstemiyorum," demesine fırsat vermez. Bunun bazen feci, ağır sonuçları olur. O yüzden kızlar çaresiz ve mazlumdur. Nice genç kız veya erkekler istememesine rağmen zorla başkalarıyla evlendirilmiştir. Böyle çok hikâyeler vardır. Ama buna rağmen töreye, aile baskısına direnip sevdiğine varan, şanslı, kararlı, dik duran, mutlu yuva kuran birçok evliliğe tanıklık ettik. Nice toprak damlı evlerin üstünden açılan penceresinden iple aşağı sarkıtıp sevdiği ile buluşan hikâyeleri hâlâ dinliyoruz. "Gönül ferman dinlemez," sözünün de çok karşılık bulduğu aşk öykülerinin tanığıyız.

 

ÇİFTÇİ VE EREN'DEN YEŞİLÇİMEN'E GENÇLİK VURGUSU

MURATPAŞA MAHALLESİNİN ACI GÜNÜ, SEYİT KELEŞ VEFAT ETTİ

HASAN MUTLU KONTROL İÇİN HASTANEYE KALDIRILDI

RASİM BİLGEHAN: "EĞİTİMİN OLMADIĞI YERDE TEKNOLOJİDEN BAHSEDİLEMEZ”

EYÜPSULTAN KENT LOKANTASI HER GÜN BİNLERCE VATANDAŞA HİZMET VERİYOR

“SMART MEETS” KAPSAMINDA KÜLTÜRLER BULUŞTU

SULTANGAZİLİ MİNİK SPORCULARDAN BİR MÜSABAKADAN TAM 24 MADALYA!

BAŞKAN VEKİLİ KAHRAMAN, BAYRAMPAŞA'NIN GÜÇ DAMARLARINI ZİYARET ETTİ

RUMELİ TÜRKLERİ VAKFI DEPREM SÖYLEŞİSİNE TBST DERNEĞİ'NDEN KATILIM

BAYRAMPAŞA MÜFTÜLÜĞÜNDE HAFIZLIĞI MUHAFAZA EĞİTİMİ SÜRÜYOR

DEMİR PARMAKLIKLAR ARDINDA: KIRK GÜNLÜK BİR HASRET MEKTUBU

AK PARTİ BAYRAMPAŞA ORTA MAHALLE'DE SAHADA: ESNAF ZİYARETİ VE ÜYE ÇALIŞMALARI

BAŞKAN VEKİLİ KAHRAMAN'DAN EĞİTİM YUVALARINA ÖZEL İLGİ

“YABANCILAR İÇİN TÜRKÇE KONUŞMA KULÜBÜ” BAŞLADI

KARTALTEPE SPOR KULÜBÜ’NE BAKAN YARDIMCISI VE KAYMAKAMDAN MORAL ZİYARETİ

GAZETEMİZİN İMTİYAZ SAHİBİNDEN , KAYMAKAM ÇİFTÇİYE ZİYARET

BEYLİKDÜZÜ’NDE KÜLTÜRLERARASI KÖPRÜ: ERASMUS DAYS

GÜZELTEPE EMEKLİLER LOKALİ HAFIZA KAFE HİZMETE AÇILDI

SULTANGAZİ BELEDİYESİ 6.SİYES FESTİVALİ

ESEV’DE YENİ SANAT SEZONU HEYECANI

İstanbul

23.10.2025

  • İMSAK 05:52
  • GÜNEŞ 07:17
  • ÖĞLE 12:53
  • İKİNDİ 15:50
  • AKŞAM 18:20
  • YATSI 19:39
  • Perşembe 20 ° / 17.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cuma 22.5 ° / 17.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Cumartesi 17.1 ° / 13.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.GALATASARAY A.Ş. 9 8 0 1 18 25
2.TRABZONSPOR A.Ş. 9 6 1 2 8 20
3.FENERBAHÇE A.Ş. 9 5 0 4 8 19
4.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 9 5 2 2 1 17
5.GÖZTEPE A.Ş. 9 4 1 4 8 16
6.BEŞİKTAŞ A.Ş. 9 5 3 1 4 16
7.SAMSUNSPOR A.Ş. 9 4 1 4 4 16
8.CORENDON ALANYASPOR 9 3 2 4 2 13
9.TÜMOSAN KONYASPOR 9 3 4 2 1 11
10.HESAP.COM ANTALYASPOR 9 3 5 1 -5 10
11.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 9 2 4 3 -3 9
12.KASIMPAŞA A.Ş. 9 2 4 3 -3 9
13.GENÇLERBİRLİĞİ 9 2 5 2 -4 8
14.İKAS EYÜPSPOR 9 2 5 2 -5 8
15.KOCAELİSPOR 9 2 5 2 -6 8
16.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 9 1 4 4 -2 7
17.ZECORNER KAYSERİSPOR 9 0 4 5 -14 5
18.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 9 1 8 0 -12 3