“Şüphesiz rabbimiz Allah’tır deyip de sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) vaat edilmekte olan cennetle sevinin,” (Fussılet 41/30)
“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” (Ahkâf 46/13)
“Rabbimiz Allah’tır” dedikten sonra istikamet sahibi olanları övgüyle anan iki ayetteki (Fussılet 30, Ahkâf 13) istikamet kelimesi tefsir kitaplarında “samimi ve kararlı bir imanla hak ve hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürme” şeklinde açıklanmaktadır.
Sahabeden birinin Hz. Peygamber’den kendisine, başka bir öğüde ihtiyacı kalmayacak değerde bir öğütte bulunmasını istemesi üzerine Allah Resulü ona, “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol!” demiştir. (Müslim) Bu ayet ve hadisteki istikamet kelimesinin öncelikle tevhid inancında kararlılığı ifade ettiği belirtilmektedir.
İmam Maturidi, bu ayetin istikameti tazammun ettiğini nakletmiştir. Sonra bu ikrar ile rububiyetin ve uluhiyetin bütün emirlerinin yerine getirilmesi gereğini belirtmiş, devamında emredilenlerin yapılması vacip, nehyedilenlerin de terk edilmesinin vacip olduğunu, dolayısıyla onun bütün emir ve nehiylerinin gereğine tabi olmanın gerekliliğine işaret etmiştir.
Bir rivayette, Rasulullah ile birlikte Huneyn’e (veya Hayber) doğru yola çıkan Müslümanlar, heybetli bir ağaca rastladıklarında Rasulullah ’tan bu ağacı kendileri için “zâtü envât” (uğurlu askı) tayin etmesini istemişlerdi. Müşriklerin her yıl yanına gelip kurban kestikleri büyük, yeşil bir sedir ağacı idi bu ağaç. Müşrikler, silahlarını bu ağacın üzerine asarak bir gün boyunca ibadet amacıyla orada kalırlardı. Rasulullah’a eşlik eden Müslümanlar, eski alışkanlıklarının etkisiyle böyle bir ricada bulunmuş, bunun bir putperest âdeti olup İslam inancıyla bağdaşamayacağını düşünememişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Sübhanallah! Yemin ederim ki İsrail oğullarının Hz. Musa’ya: ‘Ey Musa! Bunların taptıkları gibi bize de bir tanrı yap.’ demelerinin aynını diyorsunuz. Sizden önceki (kavimlerin) yolundan yürüyeceksiniz.” (Tirmizi, Hadislerle İslâm III, 646.) cevabını vermiştir.
Hz. Peygamber bu cevabı ile cahiliye toplumunun itikadi sapmalarını düzelterek onlara istikamet kazandırmaya çalışmıştır.
En’am suresi 151-152. ayet-i kerimelerde de özetlenen sırat-ı müstakim başlıkları arasında ilk sırada Allah’a şirk koşmama yer almaktadır.
“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa adil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.” (En’am 6/151-152)
Ayette başlıca dinî ve ahlâkî ödevler sıralandıktan sonra bunun Allah’ın dosdoğru (müstakim) yolu olduğu, başka yollara sapmadan bu yolda yürümek gerektiği bildirilmektedir.
Hz. Peygamber’in “doğru yol” (es-sıratü’l-müstakim) ifadesini sahabeye açıklamasını Cabir b. Abdullah şu şekilde rivayet ediyor: “Rasulullah’ın yanında idik. O, yere bir çizgi çizdi. Bu çizginin sağına iki, soluna da iki paralel çizgi daha çizdi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koydu ve dedi ki: “Bu, Allah’ın yoludur.” Sonra şu ayeti okudu: “Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki, onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır.” (En’am 6/153.)
Müfessirler buradaki istikamet kavramı hakkında, “İslam dışı her türlü inançtan ve sünnete aykırı düşünce ve davranışlardan, bidat ve hurafelerden uzak durarak Kur’an ve sünnet hükümlerine göre yaşamak” anlamına gelecek şekilde açıklamalar yapmıştır. (Çağrıcı, İstikamet, DİA, XXIII, 349.)
İstanbul
21.11.2024