Türkiye, 21.YY ilk çeyreğini köklü bir yapısal sorunun ceremesini milyarlarca dolar ödeyerek geçiriyor.
Bugün devlet yönetiminde yaşadığımız gerçek, kurallardan ve kurumsallıktan uzak, keyfi bir anlayışla devlet yönetme biçimidir...
Bu düzene "Gecekondu Kültürü" ya da daha keskin bir ifadeyle “Kuralsız ve Keyfi Yönetim Anlayışı” demek, kimilerine ağır gelebilir. Ancak ortaya çıkan sonuçlar, ne yazık ki bu benzetmenin gerçeği yansıttığını kanıtlar nitelikte.
Rusya’dan 2,5 milyar Dolar ödeyerek aldığımız ve depolarda olduğu iddia edilen S-400’lere sebep, üretimine ortak olduğumuz ve 1,2 milyar Dolar ödediğimiz, ancak CAATSA’ya(*) takılarak ABD’nin vermediği F-35 savaş uçaklarına bir ilave de Irak petrol boru hatlarının işletmesinden gelmiştir.
Türkiye tarafından, 2014-2018 yılları arasında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) sahasından çıkarılan petrolün, Irak Merkezi Hükümetinin izni olmadan, Kerkük-Ceyhan boru hattından dünya pazarlarına sunulması, Irak Merkezi Hükümetince uluslararası tahkim mahkemesine taşınmıştır.
Irak Merkezi Hükümeti’nin açık iradesine ve uluslararası hukuk kurallarına rağmen Türkiye’nin, IKBY ile petrol ticareti yapması, tahkim heyetince mevcut boru hattı sözleşmesinin ihlali olarak değerlendirilmiştir.
Davayı gören Uluslararası Tahkim Mahkemesi, Türkiye'yi Irak’a yaklaşık 2 (1 milyar 997 milyon) milyar Dolar tazminat ödemeye mahkûm etmiştir.
Bu noktada sormamız gereken soru şu: Türkiye bu hatalara nasıl düşmektedir?
Cevabı açık ve net… "Devlet Aklı"ndan uzak yönetim icra etmekten...
Kurumsal mekanizmalarla değil, günübirlik çıkarlar ve dost-akraba ilişkileriyle yürütülen dış politika, dış ticaret, yalnızca siyasi değil, ekonomik olarak da ülkeye ağır faturalara mal oluyor.
Kerkük-Ceyhan hattı üzerinden yürütülen bu “Uluslararası Hukuk Kurallarına Aykırı Ticaret” kısa vadede birilerine çıkar sağlamış olabilir. Ama orta ve uzun vadede olan Türkiye’nin uluslararası itibarına ve hazinesine olmaktadır.
Bu bir dış politika ya da enerji politikası hatası değil yalnızca; bu bir devlet yönetme tarzı sorunudur. "Ben yaptım oldu", "Hukuk arkadan gelir", "Bizim çocuklar halleder" mantığıyla devlet yönetilmez.
Devlet, şahısların ayaküstü aldığı kararlarla değil, hukukun belirlediği kuralların ve kurumların yönetiminde ayakta durur. Ama bizde maalesef bu kültür, gecekondu inşa eden müteahhidin yöntemiyle şekilleniyor: Ruhsatsız, projesiz, denetimsiz ve standartlardan uzak konut inşa etme…
Sonunda da olan oluyor, felaket… Bütün birikimin, varlığını ödeyerek aldığı konut ilk depremde insanımızın mezarı oluyor
Devlet yönetiminin bu anlayışla yürütülmesinde, Irak petrolü meselesi Türkiye'nin ilk ve tek dersi olmayacak. Ama belki de en pahalılarından biri olacak.
Bu olay, yalnızca dış politikada değil, enerji, hukuk ve ekonomi yönetiminde de ciddi bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız olduğunu haykırıyor. Çünkü devlet, “Keyfiliğe Dayalı Yönetim Tarzı” ile değil, akılla, ilimle, hukukla ve hikmetle yönetilir.
Aksi halde, halen ABD’de görülen Halk Bankası davasının sonucu da bu manada merak edilirken, yukarıda verdiğimiz örneklerin toplamı olan yaklaşık 5,7 milyar dolara ilave daha çok milyar dolarlık cezalar/faturalar öderiz.
Ve bu faturalar, devletin hazinesinden değil, fakirleşmemiz pahasına hepimizin cebinden çıkıyor...
İlgililere ve yetkililere yine Ahmet Cevdet Paşanın o meşhur sözünü hatırlatarak yazımızı noktalayalım.
İlmi olmayanın feraseti,
Feraseti olmayanın siyaseti,
Siyaseti olmayanın riyaseti (yönetme becerisi) olmaz.
_________________
(*)CAATSA :“ABD’nin düşmanları ile yaptırımlar yoluyla mücadele etmesi” demek.