27 Şubat 2025’te İmralı’dan gelen çağrıya, Mayıs ayında PKK’nın “silah bıraktık, örgütü feshettik” açıklaması, şimdi de Türkiye’deki militanlarını yurtdışına çıkarma talimatı vermesi, PKK’nın 40 küsur yıllık tarihini unutanlar için heyecanla karşılandı ve büyük laflar edilerek kamuoyuna sunuldu.
PKK’nın geçmişinde bu çeşit açıklamalar hepimizin hafızalarında canlılığını koruyor. Hemen bir hatırlatma yapalım.
- Rahmetli Özal zamanında (1993) PKK’nın ateşkes ve silah bırakma sözüne rağmen sonraki yıllarda binlerce şehit verildi.
- Çözüm sürecinde (2009-2013) yaşananlar ortada. Onbinlerce insanın katili PKK, Çözüm sürecinde yaşanan “Hendek Olayları”nda da ağırlıklı istihbarat örgütü mensubu 900 civarında vatan evladını şehit etmişti.
Başta ABD ve İsrail olmak üzere Batılı ülkelerin aparatı olan kanlı terör örgütünün bu kısa tarihi sürecinde yaşananlar bütün çıplaklığı ile ortada iken, bugün bebek katili Öcalan’ın çağrısının üzerine, “Terörsüz Türkiye” sloganı ile yola çıkanlar, Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) ve bu bağlamda PKK’nın üstlendiği rolün farkında değiller mi acaba?
Geldiğimiz noktada, PKK’nın Mayıs ayı içinde kendini fesih kararı alması ve sembolik olarak silahlarını yakması birilerini heyecanlandırmış görünüyor...
“Terörsüz Türkiye” sözü, dışarıdan bakanlar için oldukça janjanlı ve de cafcaflı. Ancak bu sözün sahadaki karşılığı, fiiliyattaki durumu nedir? sorusunun cevabı endişe vericidir.
Örgüt, Mayıs ayı içinde sözde kendini fesh ettiğini açıklamış ve sembolik olarak silahlarını da yakmıştı. Ancak örgütün, Ekim ayı içinde militanlarını Türkiye dışına çıkarma kararı örgütsel yapısının hala ayakta ve kadroların Kandil ile temas halinde olduğunu gösteriyor. Bu tablo, bitmiş bir örgütten değil, biçim değiştiren bir yapıdan söz edilmesini gerektiriyor.
Bu bağlamda PKK için bu “fesih” bir kapanış değil; uluslararası meşruiyet kazanma ve zaman kazanma hamlesi olabilir. “Silah bıraktık” mesajı, Batı nezdinde bir yumuşama sinyali taşırken, sahada militanların yedekte tutulduğu, yeni yapılanmaların hazırlandığı izlenimi veriyor.
Irak ve Suriye hattındaki bağlantılar da bu tabloyu güçlendiriyor. PKK’nın fesih değil, yeni bir forma geçtiğini gösteriyor. ABD ve bazı Batılı aktörlerle geçmişteki ilişkiler düşünüldüğünde, bu “fesih” bir stratejik bekleme süreci gibi duruyor.
Silahlar sustu belki, ama örgütsel hafıza susmadı. PKK hâlâ ideolojik damarını koruyor, kadrolar Kandil ile hâlâ temas hâlinde. Yani, resmî olarak kapanan yapı fiilen kendini dönüştürüyor.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye açısından asıl risk, bu süreci “son” sanmak. Oysa bu, bir başlangıç evresi… Örgüt, yeni koşullarda, Irak ve Bölgede KCK, Suriye’de ABD’nin desteklediği ve ana omurgasını PKK’nın oluşturduğu SDG/PYD/YPG vb. yeni isimlerle, yeni zeminlerde var olmanın yollarını arıyor. Bu süreçte Türkiye’nin PKK’yı bahane ederek BOP sürecinde Suriye’deki oluşuma müdahale etmemesi için ABD aklı ile önlem alınmaktadır.
Bu sebeple bugün sorulması gereken soru şudur:
Gerçekten bir “fesih” mi yaşandı, yoksa sessiz bir yeniden yapılanmanın perdesi mi açıldı?
Türkiye, güvenlik politikalarını gevşetmek yerine bu dönüşümün doğuracağı belirsizlikleri doğru okumalı. Çünkü bazen “biten” bir şey değil, şekil değiştirip yeniden başlayan bir süreçtir asıl dikkat edilmesi gereken.
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, 40 küsur yıldır bölgede Emperyal güçlerin aparatı olan bölücü terör örgütü PKK, bu amacından vazgeçmediğini ortaya koymaktadır.



