HAKAN GEZER

Tarih: 17.04.2024 18:19

FECAAT

Facebook Twitter Linked-in

FECAAT

Seçimler bitti. Seçim sonuçları üzerine konuşmak vakit kaybı olarak görülmelidir. Bugün artık ivedilikle Türkiye’nin en acil sorunları üzerine yapılması gereken hamleleri çalışmak gerekir. Yöneticiler niye seçim kaybettik sorusuna en uygun cevapları mevcut sorunları gerçekten çözme yoluna girince zaten göreceklerdir.

Bugün sizlere 2023-2024 eğitim öğretim yılının son aylarına girerken nasırlaşmış yapısal problemlerimizden biri olan eğitim üzerine farklı bir bakışı sunmak isterim. Eğitimdeki mevcut problemlere eğilmek yerine bu sefer farklı bir yöntem seçelim isterim. Yıllardır çözülemeyen sorunları, sorun çözme makamlarında oturanlar veya o makam sahiplerini oraya oturtan hükümet yetkilileri gerçekten çözmek istemiş mi? Birazdan öyle istatistiki veriler paylaşacağım ki ağlanacak halimize güleceğiz belki de. Malumunuz başarının en önemli basamağı planlı çalışma ve plana sadık kalacak istikrarı sağlamaktır. Türkiye’de mevcut sistem içinde hükümetleri oluşturan on yedi tane bakanlığımız bulunmaktadır. Bunlardan sadece iki tanesinin başında ‘milli’ ibaresi geçiyor: Milli Savunma Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı

Yani memleketin sulhu ve refahı için savunmanın ve eğitimin rolü zaten kabul edilmektedir. En azından ismen! Peki, ortada uygulanabilmiş, istikrarlı bir plan oldu mu? Cumhuriyet tarihinde iki veya üç seneden uzun görev yapan sadece iki bakanımız olmuş milli eğitim bahsinde: Hasan Ali Yücel  (Chp/1938-1946) ve Hüseyin Çelik (Ak Parti/2003-2009)

İsmi geçen bakanlarımız dışında 3 seneden fazla görev başında duran yok. Yani standart bir hükümetin görev süresini tamamlayan bakan yok. Bu ciddiyetsiz, plansız, istikrarsız hal ile mevcut eğitim sisteminin süregeliyor olabilmesi bile mucize! Şimdi biraz somut detaylara inelim. Bir memleket için aydınları çok önemlidir. Aydınlar akademik mecralardan çıkar toplumda itici bir güç oluştururlar ve demokrasinin toplum içinde yaşanması ve yaşatılmasında öncü olurlar. Milli eğitimde de akademi çok önemli bir noktada durmaktadır. Bilin bakalım 1974 yılından beri üniversite giriş sınavının şekliyle birlikte adı kaç defa değişmiş? Tam beş kere! 

1974-1980 & ÜSS (Üniversitelerarası Seçme Sınavı)

1981-1998 & ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı) - ÖYS (Öğrenci Yerleştirme Sınavı)

1999-2010 & ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı)

2010-2019 & YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) - LYS (Lisans Yerleştirme Sınavı)

2020 & YKS (Yükseköğretim Kurumları Sınavı)

 

Üzerine gülünmeyen, yersiz anlatılan bir fıkra gibi tablo değil mi? Bir de bu yıllar içinde ismin aynı kalıp içeriğin değiştiği birçok uygulama mevcut. Affınıza sığınarak şu ana kadar paylaşılan verileri tek kelime ile özetleyebiliyorum: Fecaat! 

Şimdi başka bir içler acısı veri ile devam ediyoruz. Daha küçük yaşlarda liselere giriş sınavları yapılıyor ülkemizde. Sizce son yirmi senede lise giriş sınavlarımız kaç defa değişmiştir? Beş kere! Çok tatsız bir nükte çıkıyor sanki cenaze evinde. Böylesi bir hal ancak cenaze evinde yapılan anlamsız ve yersiz bir nükteye benzer çünkü. 

2004-OKS

2008-SBS (6.ve 7.sınıf) ve son OKS

2009-SBS (8.sınıf)

2014-TEOG

2018-LGS

 

Şunu da belirtmek isterim ki 1955-1999 arasında ciddi bir istikrar mevcut. Bu sınavlar Anadolu liselerine giriş sınavı olarak 44 sene ilkokulun(ilk 5 yıl) peşine yapılmış. 28 Şubat kararlarıyla zorunlu eğitimin 8 seneye çıkarılması ile orada bir düzen değişikliği geliyor. Ardından bu düzen değişikliğini değiştirelim diyenler bu kararı politik ve darbeci bulanlar 20 senede lise giriş sistemini de karışık çorbaya çeviriyorlar. Eğitim öğretimin milli olması demek herkesin üniversiteli olduğu bir ülke kurmak demek değildir. Bu durum zaten akademinin niteliğini düşürür. Şimdi bu kısma çok girmeyeceğim ama tek örnek akademideki fecaati özetlemeye yetecektir. 2012 yılında Danıştay’ın verdiği bir karar üzerine intihal (akademik hırsızlık) öğretim üyeliğinden çıkarılma cezası kapsamından çıkarıldı! Üretim bitti, kopyala yapıştır tezler arşivi başladı. Hele şimdi yapay zekânın da gelişimiyle birkaç kelime oyunu yapıp onlarca hatta yüzlerce sayfalık tezleri kelime oyunu yaparak çalabilirsiniz! 

Konunun başına gelecek olursak, bugün yetki sahiplerinin konuya günlük politik kaygılarla yaklaşıp milli eğitimin daha çok siyasi partilerin çeşitli kısa süreli amaçlarını gerçekleştirme aracına döndüğünü görüyoruz. Koalisyon hükümetlerini bu hususta mazur görmek isteyenleriniz olabilir. Kanımca görülemez lakin görüverelim. Hatta pembe gözlükleri takıp başkanlık sisteminden itibaren göz atalım. 9 Temmuz 2018’den itibaren ülkemizde yürürlüğe konan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi altı senede üçüncü bakanının dönemini yaşıyor günümüzde. Gelen kulis bilgisine göre mevcut Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin de değişebilir yakında. Ne olacak böyle? Bugün adında milli olan bir başka bakanlığımız olan savunma alanında onca sevindirici gelişme varken tüm memleketin selametini ve refahını sağlayacak eğitimde niçin bu bitmek bilmez fetret devri? Anlayana çok şey anlatır bu veriler. Bu ülkede on yıllardır eğitim bahsine halis bir niyetle ve adındaki gibi milli bir bakış açısıyla yaklaşılmıyor. Hal bu iken bulunan sözde değişimler sayesinde sürekli oradan oraya savrulan ve hunharca yıpratılan eğitim sistemi ve mağduru olan öğretmen, öğrenciler… Bu vebali kim ödeyecek. Bilmem farkında mısınız ancak ülkemizde eğitim öğretim hayatı, çalışan ebeveynlerin çocukları bir yere bırakacakları mekânlardan öteye geçmemeye başladı. Böyle giderse on seneye insanlar çocuklarını okula göndermemeye başlarlar. Bizden uyarması, tabi sesimizi duyan olursa! Malum bu sıralar yönetenlerle yönetilenler arasına örülen duvarlar fenomen oldu! 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —