Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bir toplantıda “Biz ekonominin kitabını yazdık” dedi. Sanırım bu sözün arkasının nereye gideceğini ya düşünmeden konuştu, yada birileri konuşma içine sıkıştırdığı bu sözü Cumhurbaşkanı Erdoğan farkına varmadan sözlerinin arasında kayboldu. Yada son zamanlardaki ekonomik duruma karşı muhalefetin eleştirileri karşısında bu sözün arkasına sığındı. Başka bir izahını göremiyorum.
Doğru bir kitap yazıldı aslında da, bu kitap kimin lehinde kimin aleyhinde olduğu gerçeği olduğunu iyi bilmek lazım ama milletin ve ülkenin lehinde değil.
İsteseniz bu kitabın sayfalarında neler var bir görelim. Aslında bu kitabın sayfalarını her şey güllük gülistanlık olduğu dönemlerde bu günleri işaret eden yazılarımızla uyarmıştık.
Bu kitabın planı AK Parti iktidarından önce tasarlandı.
2001 Yılında üçlü koalisyon döneminde büyük bir ekonomik kriz patladı.
AK Parti de 2001 yılında kuruldu.
Geçmiş dönemlerde olduğu gibi kriz üzerine güçlü iktidar planı.
2002 yılında da erken seçim oldu güçlü AK Parti iktidarı geldi.
İşte bu tarihten sonra o kitabın sayfaları teker teker yazılmaya başlandı. Her yazılan sayfa millete o kadar toz pembe gösterildi ki, nasıl bir gelecek beklediği gösterilmedi. Tabi toplumun her bireyi olayları analiz edecek diye bir şey yok ama sözde toplum önünde olanlar ne yapıyorsunuz diyen pek çıkmadı. Biz gene o günlerde rakamların sanal olduğunu bu gidişatın kriz olabileceğini hükümetin daha 3. 4. yıllarından itibaren yazmaya başladık. Defalarca yazılarımızın içinde konun vahametini anlattık.
FİNAS SEKTÖRÜNE SICAK PARA AKIMI
Yazılan kitabın ilk sayfaları finans sektörüne sıcak para akışıyla başladı. Güçlü hükümet güçlü ekonomi imajıyla kapitalist dünyanın finans çevreleri paralarını Türkiye’ye yönlendirdi. Para üzerinden para kazanarak Türkiye’nin para musluklarını açtı. Hükümet bu sıcak parayı kendi parası gibi rahatça savurdu, harcadı. Bir gün gelip bu sıcak paralar geri çekildiği zaman ülke krize gider denilmedi.
BORÇLU TOPLUM SADIK OLUR...
Yine yazılan kitabın ilk sayfalarında borçlandırılmak vardı.
Çünkü borçlu toplum, borçlu birey sesini çıkaramaz sadık olur, ne denilirse sessiz kalır. Sanal olmasına rağmen enflasyon tek rakamlı sayılara çekildi faizler düşürüldü borçlanmak o kadar kolaylaştırıldı ki, sokaklarda kredi ve kredi kartı satılır hale geldi. Finans sektörüne gelen paralar hovardaca dağıtıldı.
Kapitalist sistemde önce toplumu koyun haline getireceksin sonra da sağacaksın mantığı vardır.
Toplum borçlanmadan bir şey olmaz mantığıyla gelirinin kat kat üstünde borçlanmaya başladı. Çünkü güven veren bir hükümet vardı.
Bankalar sokaklarda kredi ve kredi kartı dağıtıyor, beynelmilel sermaye çevrelerinin uzantıları taksitli satışlarla vatandaşı güllerle tuzağa çekiyordu. Devlet buna müsade etti, şuursuz borçlanmanın yolunu açtı.
TEMBELLEŞTİRME POLİTİKASI
Sosyal devlet imajı verilerek hak etmeyenlere dahi yapılan yardımlar yavaş yavaş tembelleşmeye yöneltti. Çalışarak kazanma yerine yardımlarla geçinen, sonrasında da aman yardımlar kesilecek korkusunda yaşayan bir toplum haline getirmekti amaç, buda gerçek oldu.
Küçük esnaf ve köylüye üretimden kazandırmak yerine hazır para vererek çalışmadan kazanma yolları açıldı. Bu durum üretimin durmasına sebep oldu, hazır para tembelliği getirdi. O hale geldi ki, çalışkan bir millet tembel ve çalışmayan bir millet haline geldi.
VARLIKLAR YOK EDİLDİ
İyileştirmek çalıştırmak kar eder duruma getirmek yerine zarar ediyor diye özelleştirme adı altında ülkenin kazanımları yok edildi. Özelleştirme doğru yapılsaydı bazı sektörler özelleştirilmesinde bir mahsur yoktu ama özelleşen tüm sektörler üretimi durdurdu yada keyfi davranmaya başladı. Son özelleştirme şeker fabrikalarında son günlerde semeresini görüyoruz.
YABANCI İSTİLASI
Bir ülkenin ekonomisinin en büyük düşmanı yabancı sermayedir. Yabancı sermayeye başı boş bırakarak, inisiyatifleri tam eline almasına izin verilmemeliydi. Sırf yatırım yapsın diye yabancı sermayenin elini güçlü kılmak ülke ekonomisinin iplerini de vermek demektir.
Yabancı sermayeye o kadar çok inisiyatif verildi ki, tüm kontrolü ellerine geçirdi. Hatta bizim milli, yerli olarak dedelerinin tırnaklarıyla kurduğu varlıklar bile yabancı ortaklık, yabancı sermaye planıyla yabancıların inisiyatifine verildi. Sonrada istedikleri gibi at koşturuyor, istedikleri gibi fiyat ayarlaması yapıyor, devlet bile kontrol edemez hale geldi.
GÜÇ AYRIŞMASI VE HÜKÜMET ZENGİNLERİ
Bir ülkede büyük iş alanlarının yansıra küçük iş alanları ve tarım eş değer gitmelidir ki, ekonomi toplumun genelini kapsamalı. Ülkemiz öyle bir coğrafyada ki, kendi kendini idare edecek, kendi istihdamını yapacak ve kazanacak değerlere haizdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başbakan olduğu dönemde “Küçük esnafı bitireceğiz demişti.” Maalesef küçük esnaf kendi kaderine ve yardım alır, borçlu yaşar duruma geldi. Büyüklerde yabancı sermayeye neredeyse peşkeş çekildi. Büyük işletmelerin sahipleri belki daha çok zenginleşti, eli daha çok para gördü ama kontrolü elinden kaçırdı.
Hükümet kendi zenginlerini oluşturdu devlet bankası kredileriyle ciddi zenginler türedi. İmtiyazlı kesim kazanırken diğer kesim bir süreç içinde kaybetti. Büyük ve hükümet imtiyazlı şirketlerin vergi borcu bile affedilirken küçük esnaf ve çalışan kesim vergi borcu kıskacında kaldı.
Güç ayrışması ve hükümet zenginleri ile sınıf farkları arttı. Çok küçük azınlık ülkede rahat ederken büyük çoğunluk darboğazda boğuşmaya başladı.
YATIRIM ÖNCELİĞİ DÜŞÜNÜLMEDİ
Bir planlama yaparken öncelik sıralaması yapılması gerekir. Eğer bir iş yaparken siz önceliklerinizi doğru planlamazsanız sermayenizi tüketir kısa sürede başlamadan iflas edersiniz. Ülkenin önceliği istihdam yolları açılması gerekirken, yanlış planlama ile sıralamada sonlarda olan yatırımlar yapıldı. Elbette o yapılanlar kötü değil ama öncelikli değillerdi. İstihdam yerine üretim yerine gider bazlı yatırımlar yaparsanız akıbeti pek hayırlı olmaz. Örnek verecek olursak Osman Gazi Köprüsü ihtiyaç olmadığını söylemek yanlış olur ama öncelikli değildi. Yavuz Selim Köprüsü yani 3. Köprü doğru plan yapılsaydı göçün önüne geçilseydi yapılmasına ihtiyaç yoktu.
GARANTİ İPOTEĞİ VE SÖMÜRÜLEN BÜTÇE
Yap işlet devret modelinin yanlış uygulanması sonucu ülke garanti ipoteği altına alındı. Körüler, hava alanları, hastaneler ülkeyi garanti ipoteği altına aldı bütçe ciddi sıkıntılar çekiyor. Yap İşlet devret modeli doğru bir proje olabilir ama işletmesine karışılmaması gerekirdi. Yada kontrol devletin elinde olmalıydı. İşletmede fahiş fiyatlar yerine makul fiyatlarla herkesin kullanmasına fırsat verilmeliydi.
GÖÇ POLİTİKASI VE MAHKUMİYET
Bir ülkede ekonomi ülkenin genelini kapsamalıdır. İstihdamı bir alanda toplamak yerine genele yayılmalıdır. İnsanları doğduğu topraklarda istihdam ederek yaşamı sağlandığı zaman problemler daha asgariye iner aynı zamanda toplum değerleri korunur.
Doğru planlamayla tarım, hayvancılık ve sanayi üçgeninde ülkenin ücra köşelerine kadar istihdamı götürmek yerine insanları büyükşehirlere göç etmelerine doğal yollarla zorlandı. Kimse bu şekilde olacağının farkına bile varmadı. Bir alanda toplanan toplum bazı zorlukları da beraberinde getirdi. En azından evi, bağı bahçesi ile hayatını ailesi ile iç içe geçireceği hayatını göçün verdiği zorluklarla boğuşmayla devem ettirir hale geldi. Geçim derdi yarınından gelecek korkusu aileleri parçaladı, bazı olumsuzluklara mahkum etti.
RAKAMLAR BÜYÜK ALIM GÜCÜ KÜÇÜK
Tabi bir ülkenin ekonomisinde en önemli olan gelir ve gider istikrarıdır. İnsanları geliri ve gideri arasında fark açıldıkça orada yaşam kalitesi de düşer.
Tüketim mallarına gelen zamla gelire verilen zam aynı olmadığı zaman arada makas açılmaya başlar alım gücü düşer.
Tabi aslında zam yapmak yerine hayatı ucuzlatmak, zam yapılmasını önlemek en evla olan şeydir. Tüketim mallarına zam yapıldıkça bu sefer gelire de zam yapmak zorundasınız. Gelen zamlar nasıl ki, işleri etkileyip alışverişi kısıtlıyorsa gelire yapılan yani maaşlara yapılan zamlarda işsizliği körüklemekte, işvereni zorlamaktadır.
YAZILAN KİTABIN SON SAYFASI KONTROLÜ KAYBETTİK DİYOR
AK Parti iktidarı 19 yıllık bir iktidar. Önce şunu söylemek gerekir ki, 2002 öncesi iktidarlarla kendisini kıyaslama hakkı ortadan kalkmıştır. Bu millet hem güçlü hem de uzun soluklu bir iktidar imkanı vermiştir. Bu kadar zaman sonrası çıkıp ne kendilerini öncekiler yapamadı biz yaptık diye nede dış güçler bize geçit vermiyor diye bahane etmeye hakkı yoktur. 19 yıl sonra nereye atarsanız elinizde kalıyorsa, ülke krizler ülkesi, kutuplaşan düşmanlaşan bir ülke haline gelmiş ise herkes şapkasını önüne koyup iyice düşünmesi gerekir.
Elbette hiçbir şey yapılmadı demek insafsızlık olur. Ama yapılan güzel işler, yapılan yanlışların gölgesinde kalır hatta kaybolur.
İşte hakimiyetinizde olmayan bir sistemin verdiği sonuç budur. Hükümet olarak ne fahiş fiyatlara hakim olabilirsiniz, ne paranızın yabancı para karşısında kaybettiği değere hakim olabilirsiniz. Sonra da kendi milletinizi açlık veya yoksulluk sını altında yaşamasına mahkum eder seyirci kalırsınız.
Siz toplum değerlerini yok ederseniz ekonomiyi toplum genelinde konuşlandıramazsanız sizin yaptığınız o güzel eserleri milletimiz değil birleri gelir sahiplenir. Çünkü o zaman değerleri kaybolmuş bir toplum, değerleri kaybolmuş bir Türk ekonomisi ve parası bulacaksınız.
Aslında çok uzun yazılabilir hatta kitaplar yapılabilir, o konuda çalışmalarımız var. Kısacası yazılan kitabın son sayfası şunu yazıyor. “Biz ipin ucunu kaçırdık, hakimiyeti kaybettik”
Kitabı yazdık ama çok pahalı bir “MAL” oldu