EKONOMİNİN İÇİNE DÜŞMÜŞ OLDUĞU KRİZİ SADECE DOLARA İNDİRGEYEN AKIL, YA GAFLETTEDİR YA CEHALLETTEDİR VEYA İNATÇI KÜFÜRDEDİR (BİR HAKİKATİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK ANLAMINDA)
Konu ile ilgili olarak kaç gündür yazıyorum, yazılanları, paylaşılanları okuyorum. Mevcut probleme üzülmenin ötesinde toplumsal zihnin bu derece tefessühe uğramış olmasından korktum, ürktüm.
Bakınız, bu ülke bundan öncede benzer problemlerle karşılaştı. En son 2001 de yaşadığımız derin kriz. Bu ülke bunları aşmasını bildi. Yani, demek istediğim, ekonomi de dahil olmak üzere pek çok problemimizi aşabiliriz. Tedrici de olsa, yavaş da olsa başarabiliriz. Ama öyle bir problem var ki, aşılması yıllara, bir insan ömrüne baliğ olabilir; ?Güven ikliminin yitirilmesi ve bunun hasıl ettiği ruhsal travmalar.? Bunu tamir etmek, tedavi etmek öyle kolay olmayacak. Meşhur Japon kökenli siyaset bilimci Francis Fukuyama ?Güven/Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması´ kitabında güvenin nasıl bir sosyal sermaye olduğunu, toplumların kalkınması için ne kadar büyük kaynak olduğunu örneklemelerle geniş geniş anlatır. Bütün refah toplumlarının ortak karakteri, yönetimlerinin hasıl ettikleri ?güven iklimidir.?
Buna munzam bir örnek daha; Türkiye´de 2001 yılı ekonomik krizi yaşanırken uzak doğu ülkelerinin bir kısmında da benzer küresel tetiklemelerin getirdiği krizler yaşanıyordu. Şu an ülkeyi hatırlamıyorum ama muhtemelen Tayland olabilir. Türkiye 500 milyon dolar için IMF kapılarında beklerken Budist rahipler bir kampanya başlatmışlardı. Ellerinde ağaç dallarıyla sokak sokak dolaşarak vatandaşlarını ülkelerine yardıma davet ediyorlardı. TV´den haberini izlemiştim. Kampanyanın sonunda 4 milyar dolar toplanmıştı. Kendi kendime sormuştum; bugün bu ülkede böyle bir kampanya başlatılacak olsa acaba kaç kişi böyle bir fedakarlıkta bulunur? Yoksa yardıma davet edilen kişiler, davet sahiplerine şunu derler mi?; ?İlk önce bu ülkenin yöneticileri/idarecileri olarak siz buyurun öne düşün, sahip olduklarınızın hepsini değil, yarısını getirin havuza koyun? deseler, bu fedakarlıkta bulunacak kaç kişi çıkar? Bir de vatandaşlar şöyle deseler, haksız mı olurlar? ?Bugüne kadar sahip olduklarınızı çarçur ettiniz, müteahhitlere yedirdiniz, ipotek ettirdiniz, israfta çağ atladınız nereden bilelim ki, şimdi vereceklerimizi de aynı usulle onlara peşkeş çekmeyeceğinizi, harcamayacağınızı?? Bu ve buna benzer sorular ardı ardına sökün edip gelir? Makul bir cevabınız olabilir mi? Geçmiş uygulamalarınıza bakıp size nasıl güvensinler? Evet, bu ülkenin sosyal sermayesi yok edilmiştir. Güven ortamı yitirilmiştir. İşte asıl büyük problem de budur.
Bugün problemi doların inmesi çıkması üzerinden inşa edersek yine asıl büyük ve derin problemi ıskalamış oluruz. Derin krizi, ABD ve onun doları olarak görmek, iktidarın da işine geliyor. Çünkü milli duygu ve hisler üzerinden kendi seçmenini konsolide ediyor. Mahalli seçimler öncesinde ihtiyaç duyduğu bu konsolidasyonu tahkim ediyor.
Döviz endekslerinin yükselmesi, ABD´nin hasmane davranışı bir sonuçtur, asla sebep değildir. Kırılgan bir soysal ve ekonomik yapıya dışarıdan müdahale her zaman için mümkündür. Dünya, bir rekabet dünyası. Büyük balıkların küçük balıkları yuttuğu bir dünya. Bu, her ülke için böyle. ABD için tabii olarak böyle?
Şimdi oturup ABD´yi ve daha basiti, dolar aleyhtarlığı yaparak, milli ve İslami hisleri tahrik ederek sorunu çözdüğünüzü mü zannediyoruzsunuz? Hayır, tam aksi, zamana ötelemekle, sorunun kar topu gibi büyüyüp bir aysberge dönüşmesinin vetiresini hazırlıyorsunuz. Sorun yapısaldır ve kronikleşmiştir. Uzun bir tedaviye ihtiyaç var. Onun için de hazik (uzman) hekimlere ihtiyaç var.
Belki yüzlerce defa yazdım. Yine tekrarlıyorum; Bu hukuki, siyasal, iktisadi problemler mevcutken tek başına iktisadi parametreleri olumluya evirmeniz mümkün olamaz. Sosyal hadiselerin kanuniyetine aykırıdır.
-Bu ülkede hukuka olan güven %27´lerde ise,
-Bir ehliyet ve liyakati belirleme ciddiyetinden ve kurumundan yoksunsanız,
-İnsan hak ve hukuklarının korunmasına dair ciddi, kararlı ve sorumlu bir yönetim ahlakınız yoksa,
-Sermayenin serbest dolaşımını temin edecek bir güven ikliminden mahrumsanız,
-Siyaset kurumunu, bir istişari kurum olmaktan çıkarmışsanız,
-Milli hasılanın bölüşümünde adil davranmıyorsanız,
-Bedduaları azaltıp, duaları çoğaltılmıyorsanız,
-Affı ve merhameti zulme tercih etmiyorsanız,
-Mutlu bir azınlığın haksız iktisaplarla obezleşmesine fırsat aralıyorsanız,
-Helal ve haram dairelerini birbirine karıştırmışsanız,
-Ekolojik tahribat bütün hızıyla devam ediyorsa, bitki ve diğer canlı varlıklara kastediliyorsa,
-Din adına fecaatler işlenirken ses çıkartmıyorsanız, onlara imkanlar aralıyorsanız, dindarlık adına dinbazlık yapılmasına prim veriyorsanız,
-Fakirlerin, muhtaçların, mazlumların feryadı figanı arşa uzanıyorsa v.s., v.s., v.s?
Allah aşkına hangi gelişmenin olmasını beklemeye hakkımız/hakkınız olabilir?
İnandığımız Allah Rad:11´le bize gerçeği ve hakikati bildirmemiş mi;
??Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez??
Siyasal yönetimi, nefsi sorgulamadan uzaklaştıracak her izah ve yorum bu yönetime ve topluma yapılmış büyük bir günahtır, vebaldir. Yapmayın bunu! Yönetimi kendi nefsi eğilimleri üzerine düşünmeye sevk edin. Biliniz ki, iktidarlar birer emanettir. Eğer layık isek, Allah bizi daha iyilerle, değilsek daha zalimleri ile karşılaştırır. Aydınların görevi, kimin gelip gittiği değil, hakkı ve adaleti ayakta tutmaktır. Hiçbir fani, mübarek, kutsal ve vazgeçilmez değildir. Aksi bir düşünce küfürdür. Bu alçaklığa, çukura düşmemek lazım. Kutsal olan Allah ve O´nun muradıdır.