Yaşamın bir parçasıdır. Gereken deneyim, donanım, bilgi, tutum, davranış kazanma sürecidir. Her bireyin davranışında sonsuz bir döngüye sahiptir. Yaş fark etmeksizin eğitimin daimî bir parçasıyız. Eğitim, sistemli ve planlı gerçekleşirken diğer yandan da plansız ve doğaçlama olarak da gerçekleşir. Eğitim yeri sadece dört duvar arasında sıkıştırılmış bir yer değildir. Toplum, çevre, aile eğitimin birer örneğidir. Çok küçük yaşta başlar. “Yavru kuş, yuvada gördüğünü yapar” diye çok da hoş bir atasözümüz vardır. Toplumdaki davranışlarımız, ahlak, değerlerimiz, örf ve adetlerimiz aileyle biçimlendirilir. Bunların özünü korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak sorumluluklarımızdandır. Zamanla sosyal çevre ile gelişerek kalıcı davranışlara dönüşür. Eğitim, insanlar arasındaki iletişimi geliştiren etkendir. İnsanların birbirleriyle olan diyalogları, doğudan - batıya farklı kültürlerdeki hayatları anlamalarına ışık tutar.
Okullarda öğretmenlerimiz çocuklarımızın aileden sonraki en büyük örneğidir. Saygı, sevgi, vicdan topluma kazandırılan bireylerin davranışlarındaki etkilerini öğretmenlerimiz destekler. Çocuklarımızın ailesinden sonraki ikinci evi dediğimiz okullarımız temeli atılan eğitimin inşasında büyük öneme sahiptir. Eğitim, öğretimde gösterdiğimiz başarıları desteklemiyorsa gerçekten başarılı sayılamayız. İşte o zaman okumuş cahil dediğimiz bireylerden başka bir misyona sahip değiliz. Eğitim davranışlarımıza yansıyorsa toplumun değerlerini göz ardı edemeyiz. Bu noktada birbirimizden sorumluyuz.
Eğitim düzeyimiz yıllarca konuşulan, tartışılan bir konu olmuştur. Eksiklikler dile getirilir, olması gerekenler uzun uzun sempozyumlarda anlatılır. Felsefi dayanaklar, bilimsel makaleler yayınlanır. Her kesimin söyleyecek bir sözü vardır mutlaka. Bilinçsizce kirlettiğimiz çevremiz, benciliğimizden yaktığımız ormanlarımız, vahşice zarar verdiğimiz sokak hayvanlarımız, uyulmayan trafik kuralları, çocuklarımıza, kadınlarımıza uygulanan şiddet ve daha bunlara benzer yok ettiğimiz birçok unsurları da eksik olduğumuz eğitimi de anlatır dururuz.
Oysaki gelişen toplumun en büyük göstergesidir eğitim. Akılcı, düşünen, üreten, araştıran insanlar, yeni yüzyıllara açılan kapılarının anahtarıdır. Bu anahtarlar girilmez denen her kapının kilidini açan gizli güçlerdir. Ekonomi, sanat, bilim, siyaset, bireysel, toplumsal gibi işleve sahiptir. Duygusal, fiziksel gelişimleri sağlamakta ve eğitim içinde de yer alırlar. Bununla ilgili Albert Einstein’ın çok güzel bir sözü vardır. “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir, düşünmek için aklın eğitilmesidir.”
Ülke olarak en önemli eksiğimiz kitap okumayı sevmeyen bir millet olmamız. Araştırıp okumayan millet, kök salacak toprağı olmayan bir fidan gibi savunmasızdır. Maalesef araştırmalara göre senede kişi başına ortalama bir kitap dahi okunmuyor. Körü körüne inanılan doğru bildiğimiz yanlışların peşinde sürükleniyoruz. Kulaktan kulağa yayılan kirli bilgiler eğitim sevimizi daha da düşürüp trajikomik durumlarla karşılaşıyoruz. Televizyon başında, sosyal medyada, bilgisayar başında oyunlarla uyuşturulan beyinlerimiz gün ve gün çürüyor.
Üzerimizdeki vazifenin bilinciyle yeni nesillere bırakacağımız eğitimin temelinde yatan “kalıcı öğeler” çocuklarımıza bırakacağımız mirasımız olacaktır. Bu miras okumak ve araştırmaktır. Gelişmiş ülke düzeyine ancak bununla ulaşılacağımız inancındayım.
İstanbul
07.01.2025