Bütün milletlerde, özellikle Türk Milletinde ve İslam toplumlarında eğitim başlıca önemli bir meseledir. Doğru ve milli eğitim meselesini çözerseniz tüm meseleleri çözmüş olursunuz.
Eğitimin ayakları çok önemlidir. Aileden başlar denilen eğitim, aile ile birlikte, inanç, toplum, okullar ve meslek gruplarına kadar geniş bir daire çizer.
Eğer bu daire içinde bir ayak kısa yada eksik olursa eğitim tam olarak doğru ve milli bir eğitim sisteminiz yok demektir. Sadece bilimsel ve teknolojik eğitim başlı başına yeten bir eğitim değeri değildi. Toplum değerlerini, ahlak ve adalet değerlerini kavramayan birey teknolojik olarak veya bilimsel olarak istediği kadar başarılı olsun topluma faydalı bir eğitim almış sayılmaz. Toplum değerleri, ahlak ve adalet değerleri de inanç değerleriyle sağlanır. Eğitim meselesini çözmek için eğitim sistemini doğru oluşturmak gerekir.
“Eğitim meselesi, bizim gibi, insanı; inancı, hayat görüşü ve fikri sebebiyle insan kabul edenler için en hayati meseledir. Zira insanı, hayvandan ayıran ancak şuurudur. İnsanları da birbirinden ayıran bu ruhi melekedir. İnsan şuurunu değiştiren, geliştiren veya hayvan haline getiren de eğitimdir. Eğitim yâni insanın eğitimi deyince onun şuur ve bedeninin eğitimi anlaşılır. İnsan eğitimi ile hayvan eğitiminin farkı zaten budur. Hayvanın reflerini ıslahı yeter. İnsan ise; şuuru, şuur ötesi ve bedeni ile bir bütündür. İfade ettiğimiz gibi, İnsan eğitiminin temeli, bu ana farka dayanır.” (1)
Eğitimin önemi hakkında fazla söz söylemek lüzumsuzdur. Halkımız bunu veciz bir şekilde belirtmiştir. “Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.” Dağı bağ yapan eğitimdir. Odunu mobilya, pamuğu kumaş, çeliği top yapan eğitimdir, terbiyedir.
Ehemmiyeti kendiliğinden ortaya çıkan, İnsan eğitiminin önemi ne yazık ki günümüzde pek anlaşılmıyor, pekte mevcut değildir.
Eğitim insanın, mensubu bulunduğu millete, insanlığa ve kendisi ne karşı vazifelerini yerine getirebilmesi için şuur ve beden kabiliyetlerini düzenleyen, geliştiren terbiye ve öğretim faaliyetidir.
EĞİTİMDE İSLAM İLMİ
Eğitimde sıkça söylenen “Dini Eğitim” kavramı bakıldığı zaman genel bir kavramdır. Dini eğitim denilince anlaşılan ibadet eğitimidir. Tüm dinler İslam , Tevhit üzerine gelmesine rağmen sonraki zamanlarda dinler hükmünü İslam dinine bırakmış, Allah katında tek din İslam olduğu tescillenmiştir. Materyalist düşünce ve dini hapsetme projeleri neticesinde dinler Kilise ve Havralara hapsedilmiş, İslam’da mescitlere hapsedilmeye çalışılmış hala da çalışılmaktadır. Halbuki İslam sadece ibadet dini değil ilim dinidir. Kitabı Kur’an da ilim kitabıdır. İnansanız veya inanmasanız da bilimsel çalışmalarda İslam ilminden yararlananların daha başarılı olduğu çok sayıda ilim adamında görülmüş, bazıları bu muazzam ilim karşısında saygı duymuş iman etmiştir. Herkesin hafızasında olan Kaptan Coustea’ya Kur’an-ı Kerim’deki Rahman Suresi’nin 19-20’inci ayetlerini okuyunca İslam’a olan hayranlığını gizleyememiş ve “ Modern ilmin 14 asır geriden takip ettiği Kur’an, ben şahadet ederim ki, Allah kelamıdır ” diyerek Müslümanlığı kabul etmiştir.
“Eğitim meselesini İslam ilmiyle birleştirdiğiniz zaman; insanı tanımağa mecbur eder. İnsan ne cansızdır, ne bitkidir, ne de hayvandır. Bu bakımdan insan, münasebetleri ile insandır. İnsan, madde alemi ve toplumla temas halindedir. Kâinat ve hayat onu kuşatmıştır. Ayrıca kendi varlığını idrak eder. Bütün bunlara ilave olarak insan, Cenab-ı Allah'ın irade, kudret ve ilmi ile kuşatılmıştır. Bu münasebetler insanı Allah'ın kulu, bir milletin ferdi ve insanlık âleminin şahsiyetli parçası olarak var eder. İnsan ancak bu haliyle vardır ve insandır.” (2)
İşte eğitim insanı, gerçek bir insan yapmak hedefine yönelen faaliyet olmalıdır. İnsanın milletine, insanlığa, bizzat kendisine ve Allah'a olan vazifelerini öğretmeyen, insanın ruhi, bedeni kabiliyetlerini bu vazifelerin ifası için düzenlemeyen, artırmayan ve geliştirilmeyen eğitim; ne millidir, ne insanîdir, ne de verimli olur.
Eğitim; ilmi, milli, insani ve verimli olmalıdır. Eğitim belli bir plana bağlı olmadıktan sonra, milli ihtiyaçları tatmin hedefine yönelmez. Verdiği kültür sakat olduğu kadar, gayrı milli, gayri ilmi olur.
İnsanı ancak münasebetleri insan kılar. Yani insan inandığı, düşündüğü ve hissettiği için insandır. İnsan ise tabii, ahlaki ve tarihi bir realite olan milletin, şuurlu parçası olduğu için şahsiyet kazanır. Bu gerçekten hareket edilince, milletin menfaati, mukaddesatı, tarihi ve varlığına karşı sonsuz bir yabancılık, ilgisizlik, kayıtsızlık, alakasızlık, iğrenç bir menfaat kaygısı okuyan nesillerin alnına bir leke gibi yapışmış olur. Millete olan sevgi, saygı, bağlılık, eğitimin hakim karakteri olmak lazım gelirken, bütün hayatımıza giren dünyadan daha fazla zevk almak, eğitim sisteminin karanlık felsefesi haline gelebilir.
Kesin olarak belirtmeliyiz ki, eğitim sistemini doğru oluşturmazsanız; inanç değerlerinden, toplum ve millet olgusundan uzak, içinde yaşadığı dünyanın meseleleri hakkında alakasız, mensubu bulunduğu İslâm aleminin davalarından habersiz lüks, para ve zevk dışında hiç bir davası olmayan nesiller yetiştirmeğe yarayan bir sistemi eğitim sistemi diye insanların önüne koyarsınız.
EĞİTİMDE AİLE VE TOPLUM
Eğitimde aile ve toplumun önemi oldukça büyüktür.
Çocuklar anlatılanı, söyleneni değil gördüğünü uygular. Anne, baba, ağabey, abla çevresindeki büyükler ne yapıyor, nasıl davranıyor, nasıl konuşuyor çocuklar da aynısını yapmaya başlar, uygulamayı alışkanlık yapar.
Çocuklar için mutlaka bir büyüğü rol modeldir. Rol model aldığı büyüğünün her yaptığı, her söylediği, her hareketi onun için doğrudur. Eğer büyükler doğru yapıyorsa onu rol model alan çocuk doğrularla büyür, yanlış ise yanlışlarla büyür.
İşte tam bu eğitimin başlangıcı. Onun için eğitim de ailenin ve toplumun eğitimdeki payı burada ortaya çıkıyor.
Çocuklarla yakın ilişkide olduğu aile bireyleri ve toplum bireyleri diline, hareketlerine oldukça dikkat etmelidirler. Büyük bireylere çocuklara örnek olduğunu unutmamalıdır.
Çocuğun eğitimdeki başlangıcı daha yeni emeklemeye başladığı, konuşmaya başladığı andan itibaren başlar. İlk gördüğü büyüklerinin hareketlerine göre hareket eder, konuşmasına göre konuşur, davranışlarına göre davranır.
Eğitim sadece okulda okuma yazma öğrenmek, yada kur’an kursunda Kur’an okumasını öğrenmekle başlamaz.
Eğitim, aile ve toplum içinde bir birey olmaya başladığı günden itibaren başlar. İlk eğitim de toplumsal yaşamı ve bireysel yaşamı içindeki hal, hareket ve davranışları öğrenmesiyle başlar.
Çocukların doğru eğitim için aile ve toplum bireylerine büyük sorumluluklar düşüyor.
OKUL EĞİTİMİ VE ÖĞRETMEN İLİŞKİLERİ
Çocukların, okul yaşına gelinceye kadar nasıl ki, aile bireyleri ve toplum bireyleri rol modelleriyse, okula başlamasıyla birlikte öğretmenleri rol model olmaya başlar. Öğretimden önce öğretmenlerinin davranışlarına, söylemlerine ve yaptıklarına göre kendileri şekil almaya başlar.
Okul eğitim ve öğretimin birlikte yürüdüğü kurumsal bir yapıdır. Öğretimden önce eğitim gelir. Nasıl ki, öğretici öğretmense, eğitici de öğretmendir.
Okula yeni başlayan çocuklar henüz çocuk yaşında oldukları için aynı şekilde söyleneni anlamaktan önce gördüğünü yapar. Öğretmen bunu düşünerek çocuklarla iletişim kurmalıdır.
Bir süreç içinde gördüğüyle hareket eden çocuk bireylerin; anlama, sorma, sorgulama, düşünme melekelerinin gelişiminde de öğretmene büyük görev düşmektedir.
Eğer öğretmenler bu süreci iyi değerlendiremez, geçiş sürecinde olması gereken sabrı gösteremezlerse çocukların gelişimi ve başarısı da o derce kötü olur.
DOĞRU VE MİLLİ SİSTEMLİ BİR EĞİTİM - ÖĞRETİM
Her toplumun her ülkenin kendi değerlerine has eğitim – öğretim sitemi vardır. Fakat ortak bir alan vardır ki, hangi toplumda, hangi ülkede olursa olsun geçerlidir. Çocuk bireylerin gelişim sürecinde, tespit, yönlendirme ve uygulama eğitimi.
Çocuk bireylerin kabiliyetlerini doğru tespit etmezseniz, bu yönde yönlendirip, uygulama yaptırmazsanız doğru bir eğitim – öğretim yapmış olmazsınız.
Önce şunun altını çizelim tespit ve gelecek bakımından ailelerin çok büyük bir hatası var.
Aileler, çocuğunun kariyerini daha çocuk yaşta satın alıyor. Acaba çocuk nasıl bir yol yürüyecek, nasıl bir meslekte başarılı olacak denilmiyor.
Daha rahat meslekler ve devlet kapısı hedefi koyuyorlar. Aileler aman çocuğum zorluk çekmesin, aman kıyamam duygularıyla bütün kapıları kapatıyor.
O çocuk doktor olmak yerine iyi bir marangoz, belki bir oto tamircisi, belki bir makine mühendisi olacak, belki toprakta huzur bulacak, koyun sürüsünün arkasından gitmek isteyecek.
O çocuk sabit gelirli devlet garantisinde, masa başı yerine, özel işletmesinde başarılı olacak ve mutlu olacak.
Aileler henüz seçme becerileri olmayan, kendine gelmeyen minik beyinlerini esir almamaları daha doğru olacaktır.
4+4+4 sistemi düşünce olarak doğru bir eğitim - öğretim sistemi. Fakat doğru uygulandığı zaman doğru bir eğitim - öğretim sistemi olur.
Birinci 4’de Temel eğitim; Çocuk temel eğitimi birinci 4’de alabilir. Okumayı yazmayı öğrenir, hayat bilgisini, yabancı dili, tarih bilgisini öğrenir.
İkinci 4’de tespit ve yönlendirme eğitimi; Okumasını yazmasını geliştirsin, hayat bilgisini geliştirsin, yabancı dilini geliştirsin, sosyal bilgileri öğrensin, tarih bilgisini öğrensin, yapılan gözlemler sonrası doğru tespit ile meslek seçimine yöneltilsin, üçüncü 4’e geçmeden hangi mesleğe uygun olduğu ortaya çıksın.
Üçüncü 4’de mesleki eğitim; Temel eğitimle birlikte artık mesleki çıraklığa başlasın. Üçüncü 4’ü okurken her çocuk mesleğini seçmiş olsun. Üçüncü 4’ü bitirdiği zaman okul ile birlikte meslek sahibi olur. İsteyen üniversiteye mesleğine uygun okuluna gider.
Böylece temel eğitim, mesleki eğitim birlikte tamamlanır. 12 Yıl sonrası diplomasını aldığı zaman meslek sahibi an azından bir kalfa derecesinde bir birey olarak topluma kazandırılır.
Meslek sahibi olarak okulunu bitiren bireyler de işsizlik ıstırabında yaşamamış olur.
TOPLUMUN EĞİTİMDEN BEKLENTİLERİ (3)
Eğitim; yeni yetişen kuşakları fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamda, toplumsal hayata hazırlamak amacıyla gerekli bilgi, beceri ve anlayış düzeylerini yükseltme ve kişiliklerini geliştirme süreci olarak tanımlanmaktadır.
Bugün özellikle; insan hakları, demokrasi, çağdaşlaşma, sosyal adalet, hukukun üstünlüğü, fırsat eşitliği, kaliteli eğitime erişim hakkı gibi yükselen değerlerin özel bir önem kazandığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bütün bu değerlerin insanımız için anlamlı olması ve yaşam şekline dönüşmesinin her şeyden önce insanımıza kaliteli bir eğitim ortamında, 21. Yüzyılın becerilerinin kazandırılması ile mümkün olacağı unutulmamalıdır. Bu durum, aklıselim sahibi herkesin teslim edeceği bir gerçektir.
Bu gerçekten hareketle 21. Yüzyılda dünya medeniyetinin ortağı olarak yaşayacak ülkemiz insanını;
• İyi vatandaş ve iyi meslek insanı olabilmesi için gerekli bilgi, beceri, davranış vb. nitelikleri kazanmış,
• Eleştirel düşünme ve problem çözme yeteneğine sahip,
• Araştırma ve sorgulama becerisi kazanmış,
• Analiz ve sentez yapma kabiliyeti gelişmiş,
• Kaliteyi bir hayat tarzı olarak benimseyen,
• Sorumluluk alan ve hesap verebilen,
• Bilgiyi üreten, kullanan ve paylaşan,
• Girişimci, kalite ve standart bilinci gelişmiş,
• Millî değerleri benimsemiş, kendisiyle ve toplumuyla barışık,
• Evrensel değerlerin bilincinde,
• Risk alabilen ve kendi kendini yönlendirebilen,
• İletişim ve işbirliği becerisi gelişmiş,
• Ekip çalışmasına önem veren,
• Bilimsel düşünme yeteneğine sahip,
• Kişilik ve sosyal gelişimini tamamlamış
bireyler olarak yetiştirerek toplumsal beklentileri karşılamak eğitim sistemimizin misyonu olmak durumundadır.
İstanbul
07.01.2025