Sosyal medyada karşılaştığım bir video gösterisi bu yazıyı kaleme almama sebep oldu… Videoda; bir annenin okuldan gelen çocuğunu, kara yolunun kenarında bulunan 50-60 cm genişliği, yaklaşık bir metre derinliği olan bir su tahliye kanalından geçirerek evine gidişini gösteriyordu.
Kara yolunda otomobili ile seyir halindeki bir sürücünün Annenin bu durumunu görüp hemen çözüme yönelik gayreti, takdire şayan bir sorumluluk örnekliğidir. Bana göre sorumluluk konusunda bu örnek davranışın, eğitim amaçlı okullarımızda gösterilmesi gerekir.
Sürücü, çocuklar için tehlikeli olan bu yaya geçiş yerini güvenli bir şekilde geçiş için bir çalışma yapıyor. Daha doğrusu bunu kendine görev biliyor ve yol kenarında bulduğu dikdörtgen şeklinde 2 beton kapağını arabasına yükleyip getiriyor ve yayaların rahatça geçebileceği pratik bir köprü oluşturuyor.
Videoyu izlerken Ulu Çınar, Devlet Adamı Mili Eğitim Bakanlarımızdan Ali Naili ERDEM’in Milli Eğitim Vakfında yaptığı sohbetindeki şu can alıcı sorusu geldi aklıma… Sayın Bakan “Nasıl bir eğitim vermeliyiz?” sorusunu yöneltmişti dinleyicilere…
Ve ardından sorduğu bu soruyu yine kendi cevaplamıştı: “Bireye sorumluluk yükleyen bir eğitim. Yani mutlak sorumluluk yükleyen, toplumsal sorumluluk yükleyen bir eğitim.” ifadesinin ardından, varoluşçu Fransız düşünür Sartre’nin “Ben çağımdan sorumluyum.” ifadesini kullanmıştı. Yani bireyin kendini aşan düşünce ufkuna yelken açmasını öğütleyen bir eğitim.
Lügatlerde sorumluluk kavramı; “kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğudur.” şeklinde tanımlanmış.
Bu elbette dürüst, samimi, çalışkan ve bütün bunların toplamı olan güzel ahlak sahibi insanı yetiştirmek anlamına geliyor.
Bir başka ifade ile egoist, yani bencil, yalnızca kendisi için yaşayan değil, ailesi, mahallesi, içinde yaşadığı toplumu, milleti ve insanlıkla ilgili problemlere çözüm aramayı kendi sorumluluk alanında gören insanı yetiştirmek…
Soru şu:
Bu niteliklere sahip insanı yetiştirmek için eğitim sistemi ne kadar bu amaca hizmet ediyor acaba? Bu sorunun cevabını aşağıdaki araştırma sonuçlarında net olarak görmek mümkün.
Yapılan bir araştırmada Türk öğrencilerin; “Yurtdışında eğitim aldıktan sonra ülkenize dönmek ister misiniz?” sorusuna öğrencilerin %64’ünün eğitimlerinin ardından gittikleri ülkede kalmak istediklerini, %36’sının Türkiye’ye dönmek istediğini belirtmiş.(1)
Konrad Adenauer Vakfı’nın (KAS) Türkiye Gençlik Araştırması (2021) sonuçlarına göre, ankete katılanların %72.9’u imkanı olsa başka bir ülkede yaşamak istediklerini belirtirken, %27,1’i Türkiye’de yaşamak istediğini belirtmişlerdir.(2)
Gençler üzerinde yapılan bir başka araştırmada; gençlerin Sivil Toplum Kuruluşlarıyla (STK) ilişkilerinde ciddi bir mesafe olduğu, STK çalışmalarına katılımın %2-3 oranında kaldığı görülmektedir.(3)
Bir başka gençlik araştırmasında; gençlik örgütlerinin yüzde 27’sinin yönetim kurullarında 18-30 yaş arası gençlerin bulunduğunu belirtirken, yaklaşık yüzde 60’nın yönetim kurullarında ya dengeli ya da gençlerin yoğun olduğu bir yönetim biçimi olduğu görülmüştür. (4)
Sonuç:
Yukarıdaki araştırmaların sonuçları, eğitimin insanımıza vermesi gereken sorumluluk anlayışını beklenen düzede veremediğinin birer göstergesidir. Çünkü bu veriler gençlerin bireysel çıkarlarını yani bencilliklerini ön planda tuttuklarını gösteriyor.
Ülkesinde kalarak kendi toplumuna hizmeti öncelemek yerine, şahsi çıkar ve arzularının baskın olduğunu gösteren bu veriler, eğitimde sorumluluk konusunu ıskaladığımızın göstergesidir. Oysa kişinin kendi toplumuna hizmet sorumluluğundan kaçması, insanın kendisine ve toplumuna ihanetidir bana göre...
Kaynakça:
İstanbul
04.05.2025