Yazımıza bu başlığı koyunca bir anda 1990’lı yıllara gittim...
O yıllarda Bakanlıkta (MEB) Daire Başkan V. olarak görev yapıyordum. Bir tanıdığım öğretmen, yanında İstanbul’un bir beldesinin çiçeği burnunda belediye başkanı ile odama geldiler. Tanışma, hal hatırdan sonra Belde Belediye Başkanı 6 aylık belediye başkanlığında aldığı kararları ve çözüm adına yaptığı faaliyetleri sıraladı.
Belde Belediye Başkanı, çözüme kavuşturduğu işlerden birisinin de emekli bir askerin, evine mevzuata uygun olmadığı için iki yıldır bağlanmayan elektriğini, talimat vererek 2-3 gün içinde nasıl hallettiği ile ilgiliydi.
Emekli bir albay, randevu alarak kendisini ziyarete gelir ve belediyenin, evine oturma ruhsatı vermediği için elektrik bağlatamadığını anlatır…
Belediye Başkanı,
-Çağırdım ilgiliyi ve “Hemen ruhsatını verin.” dedim.
Belediye görevlisi, evin mevzuata (standartlara) uygun olarak yapılmadığını ifade ederek ruhsat vermenin doğru olmayacağını ifade eder. Ancak Başkan; bu konuda kararını vermiştir.
Başkan belediye görevlisine;
-Senin mevzuat dediğin ayet mi, hadis mi kardeşim… Geç bunları, vatandaşın ruhsatını verin ve mağduriyetini giderin, yoksa bırakın gidin, dedim ve iki yıldır çözülmeyen meseleyi hallettim.
Bu talimatı veren Belde Belediye Başkanının kültür dünyasında inşaat standartlarının, yani mevzuatın, devlet yönetimindeki kuralların yeri yoktur… Çünkü kendisi gecekondu kültür ikliminden gelmektedir. Dolayısıyla yönetim adına verdiği kararın neye mal olacağını düşünecek kültürel hassasiyeti yoktur…
Yönetim sözcüğünün Türk Dil Kurumu Sözlüğündeki karşılığı "çekip çevirmek, idare" (TDK, s. 875, 1979) olarak belirtilmiş. Literatüründe ise yönetimin: İnsanların işbirliğini sağlama ve onları belirlenmiş bir amaca doğru yöneltme, yürütme faaliyet ve çabaların toplamıdır.1” diye bir tanımı da yapılmıştır.
Bu tanımlardan anlaşılan yönetimin konusu doğrudan doğruya insan ve onun sosyal varlık alanıdır. Yani iş, tek kelime ile insanlarla yapılacaktır.
İşte insanın doğumundan ölümüne kadar olan bütün hayatını baştanbaşa kuşatan kültürel iklimin özellikleri yönetimde, üretimde de tüketimde oldukça baskındır.
Dolayısıyla bu kültürel iklim, insanların işi planlamasını, uygulamasını, kontrol etmesini ve önlem almasını çepeçevre kuşatan kültür olduğu bilinen bir gerçektir…
Burada yönetim kültürün bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer kültürel iklim insanî ise yani yaratılış kodları ile çelişmiyorsa, gelişmeye ket vurmuyor, insanı iş yapmaya özendiriyor, onu motive ediyorsa iş hayatının daha üretken, daha verimli ve insana refah sağlayan sonuçlara götüreceği muhakkaktır.
Yukarıdaki Belde Belediye Başkanı örneğindeki yöneticilerin “Kırık Cam Teorisi” örneğinde olduğu gibi yapılan-edilenlerin, toplum hayatında nerelere varacağını hesaba katmaları zor olsa gerek.
İnşaat standartlarından, toplumsal kurallardan ve de en önemlisi Devlet Umuru2 dediğimiz kıvamdan yoksun bu Belde Belediye Başkanının verdiği karar evet bir vatandaşın mağduriyetini gidermiştir. Ancak yönetimde böyle bir kuralın ihlali beraberinde neyi getirecektir? Tabii ki yönetimde kural tanımazlığı, ilkesizliği getirecektir.
Belde Belediye Başkanında olduğu gibi, devletin gücünü arkalarına alan kurumların başkanlarını, genel müdürlerini hatta bakanlarını bu minval üzere verecekleri kararlardan toplumsal hayatın doğrudan olumsuz etkileneceğini düşününce ürperiyor insan...
Yazımızı konu ile ilgili atalarımızın şu sözleri ile bitirelim.
“Bir çürük elma bir kasa elmayı çürütür.”
“Sıçan geçer, yol olur…” (Bir kez izin verilirse, sürekli yapılmaya başlar ve alışkanlık haline gelir.)
Oğuz Kağan atamızın “…Bir korkak bir orduyu bozar.” dediği o meşhur sözü; “Aşını, eşini, işini bil; bin bilsen de bir bilene danış; bin dost az, bir düşman çoktur. Bir korkak bir orduyu bozar”.
Kaynakça:
İstanbul
10.12.2024