HAKAN GEZER

Tarih: 06.01.2020 15:37

DEVLET NEDİR?

Facebook Twitter Linked-in

Devlet geçmişte bir çok maddi manevi tanıma bürünse de bugün anladığımız kadarıyla sınırları içinde silah kullanma yetkisine sahip, yasama, yürütme, yargılama tahakkümüne sahip, sınırlarında yaşayan insanların her türlü hayat şartından sorumlu, resmi mekanizmadır. Olmasa da olur mu? Asla olmaz! Resmi tanımından öteye devlet, milletlere göre değişim de göstermektedir. Bir Yunan devletsiz yaşayabilir mesela. Çok uzun yıllar yaşamıştır da hem de hiç isyan etmeden. Fakat Türk öyle mi? ?Öncelikle Türk devletsiz olmaz, olamaz, varlık iddiasını sürdüremez.´ Peki nedir Türkler´i devlete bu kadar muhtaç kılan? Türkler istişare sever, tartışma kültürü gelişmiş bir millettir. Kesimden kesime değişim gösterebilse de genelinde çok özgür bir tartışma adabı vardır milletimizde. Tartışma kültürü teşkilatlanmayı, teşkilatlanma ise devletleşmeyi beraberinde getirir. Bitmek bilmez amacı olanların devleti olur. Birlikte yaşamayı tercih edenlerin devleti olur. 1071´de girdiğimiz Anadolu´da karşılaştığımız diğer kültürlerle birlik olup onların önce gönüllerini fethedip daha sonra çoğu zaman kan dökmeden Anadolu´daki siyasi birliği sağlayan da çatı devletini kuran da yine Türkler´dir. Dini, mezhebi ne olursa olsun girdiği bölgelerde sinelere süngü çekmektense barış tohumu ekmeyi tercih eden bir adap? Böylesine bir fütuhat anlayışı, eşi benzeri görülmemiş biçimde asırlarca hüküm sürecek bir devletin köklerini saldığı kaynak olacaktır.

Türk´ün devletinin haddini belirleyen İslam ve kaideleri olmuştur. İslamlaşmadan önce Türkler´in haddinin sınırları yokken İslam´dan sonra İslami perspektif ve vicdan çerçevesinde hareket edilmiştir. İslamileşme Araplaşmadan öteye Anadolu kültürüyle harmanlanmış haliyle özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tezahür etmiştir. Türklüğünü reddeden bir Türk hükümdarı olamayacağı gibi İslam´ı reddeden bir Türk hükümdarı olamayacağı da açık beyan ortadadır. İslam´ın genişlemeci anlayışı Türkler´in genişlemeci anlayışını muhtevası ile ehlileştirmiş, salt bir sınır genişlemesi yerine, daha yerleşik ve sınır ötesi bir gönüller fethine çevirmiştir. İslamiyet´ten önce hakan Tengri´nin yeryüzünde gölgesiydi. Sanılanın aksine, hükümdarlarımızdaki bir yaratıcının temsilcisi olma imajı İslamiyet ile gelme değildir. Bu İslamiyet´ten önce olan bir Türk geleneğidir. Din toplumları şekillendirir. Devlet de şekillendirir. Dini İslam olan devletin vizyonu da buna göre şekillenebilir. Bu durum illa bir kitapta yazmaz. Anayasal bir belirtme gerektirmez. Çoğunluğu Müslüman olan bir millettin devletinin dini, piramit mantığına göre zaten İslam´dır. İçindeki diğer kesimlere olan sahiplenici ve eşit mesafede tutumu ise sadece laiklik değil zaten Müslüman olmanın desturundan gelir. Engizisyon mahkemelerinde köleleşmiş hıristiyan, çaresiz halde laisizmi bulurken, Müslüman´ı sömüren, devletini sömüren bir dini kurumu yoktu, hala da yok. Şahıslar dönem dönem tabi ki olmuştur fakat hiç bir İslami kurum bu sömürünün meşrulaşması için resmi bir çaba yürütmemiştir.

Müslüman için devletin kutsiyet meselesi adaleti yaymada ve düzeni sağlamada devletin araç olmasındandır. Türk için devleti kutsaldır fakat işlevi İslami fikir ile örtüşür. Türk´ün ayrıca sosyal yapısında töresine bağlılık vardır. Türk, yıllarca devletini örfi kanunlarla yönetti. Şer´i hükümler her ne kadar çoğu zaman bire bir uygulanmasa da her zaman bir o kadar hukukun içinde olmuştur. Genel ahlakı korumak üzere devlet, gerek eğitim alanında gerekse hukuksal alanda sürekli sınırları belirler. Bu sınırlar toplumun dini ve kültürel yapısına göre programlanır. Değişmez kaide olarak genişlemeyi tercih eden devlet, bu konuda ise değişime büyük oranda kapalıdır. Yaşanan değişimler devlet ile alakalı değil çağın getiri-götürüleridir.

Devlet milletine karşı sorumludur. Millet de aynı derecede devletine karşı sorumludur. İslamileşmeden önce devlet için millet şiarı ?devlet için millet, millet için devlet´ şiarına dönüşmüştür. Batının sosyal devletten haberi dahi yokken Türk´ün İslamlaşan devlet yapısının temellerini atan Şeyh Edebali; ?İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.´ diyordu. Selçuklular´dan Osmanlı´ya geçişte böylesine yüce bir anlayışa iyiden iyiye bürünen Türk´ün devlet anlayışı olağanüstü durumlar haricinde bu halini muhafaza etmiştir. Devlet sosyal haklar konusunda gücünün yetmediği yada ne yazık ki yetişemediği noktalarda sivil toplum kuruluşlarına daima destek vermiştir. Bazılarının ?sadaka toplumu´ diyerek sözde kötüledikleri yapı ?yardımlaşma ve dayanışmanın´ vücut bulmuş halidir. Batıda zerresinin bulunmadığı bu kültür hem devlet tarafından sonuna kadar her zaman desteklenmekte hem de toplum tarafından kendiliğinden yaşatılmaktadır.

Şimdilik burada bitiriyorum. Devlet nedirden çok Türk için ve biraz da Müslüman için devlet nedire değinmeye çalıştım. Devamı bir gün gelecektir?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —