İBRAHİM YILDIRIM

Tarih: 13.05.2021 23:05

DELİYE HER GÜN BAYRAM !..

Facebook Twitter Linked-in

On bir ayın sultanı Ramazan da bitti ve gitti…  Ramazanda oruç tutmak farz idi. Bayramda oruç tutmak haram. O gün bir ay oruç tutmanın mükâfatı olarak yenilmesi gerekiyor. 
Peygamber Efendimiz bir hadisinde, “Bütün seneyi oruçla geçiren, hiç oruç tutmamış gibi olur” buyurarak bayramda  yenilip içilmesi gereğini ifade eder.

Gerçi Ramazandan bîhaber yaşayanların varlığı tarihin her devrinde görülür. Buna mazeret gösterenler de bulunabilir, Ömer Hayyam gibi…

“Orucumu yiyorsam Ramazanda, 
Mübarek aydan habersizim sanma. 
Çileden gece oluyor da gündüzüm, 
Sahura kalkıyorum gün ortasında …”

Bu, bana Tahir’ül Mevlevi’nin , -bir zamanlar , İzmir Hisar Camii avlusundaki musalla taşı yanında yazılı- şu dörtlüğünü hatırlattı :

“Eli boş gidilmez gidilen yere Allah’ım,
Boş gelmedim ben “suç” getirdim.

Dağlar çekemezken o ağır yükü,

İki kat sırtımla pek güç getirdim”

Ne edebi bir yaklaşım değil mi? Eli boş gidilmez bir yere… “Suç”larını Allah’a paket yapıp da hediye getirmiş, şuna bak… Böyle niyaz eder de , Allah affetmez mi?

Oruç tutan müminlerin Allah ibadetini kabul etsin. Tutamayan ve fakat aleni yemekten de hicap edenleri mağfiret etsin. Alenen yemiş olanlara da hidayet versin…

Efendim,
Mübarek bayramınızı en içten duygularımla kutluyor, Lamiizade Abdullah Çelebi’den bir deli fıkrasıyla sizleri baş başa bırakıyorum :

Bağdad Şehrinde bir deli vardı. O diyarda “Bağdad Dîvânesi” namıyla meşhurdu. Her ne kadar tatlı yemeklerle doyursalar ve kendisine iltifat edip durumuyla ilgilenseler bile :

-“Dîvâne karnın doydu mu?” diye sorulduğunda :

-“Ne yedim, tatlı yemek mi vardı? Karnım neden doysun?” derdi.

Bir gün Halifenin oğlu Bağdad’ın büyüklerine ziyafet verirken , Dîvâne ansızın kapıdan içeri girer. Bakar ki nimet bol, hemen sofranın başına geçip oturur. İştahla o nefis yemeklerden atıştırmağa başlar. Halifenin oğlu, yanındakilere :

-“Bugün fırsat yerinde ve nimet bol. Gelin dîvâneyi tıka basa doyurup, dilini tutalım” der. Ve emreder ; kebap, çevirme , yahni, kavurma, keşkek, börek, muhallebi, nişastalı, şekerli tatlılar, kadayıf, börek, dâne, zerde, çeşitli besleyici pâluze ve helvâ gibi bin bir çeşit yemeğin yanında ayrıca içecekler; gülsuyu, hoşaf, armut, nar, elma , üzüm yani cins cins yemişleri bir bir getirip dîvânenin önüne koyarlar. Halifenin oğlu dîvâneye :

-“Karnın doyuncaya kadar yiyeceksin” der.

Dîvâne her birinden canı istemeyinceye kadar yer.

Dîvâne kalkıp gitmek isteyince , Halife-zade işaret eder. Dîvâneyi tutarlar :

-“Daha yemelisin” diye zorlarlar. Dîvâne :

-“Artık bir lokma almaya mecalim yok, boşuna zorlamayın ve yemekleri telef etmeyin” der.

Halifenin oğlu kılıçla tehdit ederek :

-“Ye, yoksa sana şu kılıçla yediririm” der. Dîvâne çaresiz kılıç korkusuna zorla bir miktar daha yedikten sonra :

-“İsterseniz öldürün, artık yemeğe takatim kalmadı” der.

Halife-zâde emreder. Dîvâneyi dışarı çıkarıp salıverirler. Sonra yanına gelip yine sorarlar :

-“Be deli ! Yemek çok muydu? Karnını doyurdun mu?”  Dîvâne cevap verir :

-“Evet, nimete nihayet yoğudu ve yemek gayet çoğudu. Amma kılıç korkusundan bir şey mi yeyebildim. İşte aç ve azıksız gezen , başı boş kimsesiz biriyim” der.

-------

NOT : Bu mübarek günlerde, Kadir Gecesinde Mescid-i Aksa’da başlayıp, Gazze’de devam eden zulmünden dolayı , İsraili kınıyor, telin ediyorum. Doğu Türkistan’dan başlayarak mazlum Türk ve İslam coğrafyasındaki zulmün son bulması dileklerimle… Okuyucularımın tekrar bayramlarını kutluyorum

ibrahimyildirim_99@hotmail.com

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —