İman; Allah Rasulü’nün Allah’tan alıp tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmaktır. İman, kalp ile tasdik dil ile ikrar etmektir. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir. 

Kur’an-ı Kerim’de iman esaslarını Rabbimiz öz olarak şöyle bildirmiştir:

“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. «Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır» dediler.” (Bakara,2/285)

“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygam-berine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisâ, 4/136)

Cibril hadisi olarak meşhur olan hadisi şerifte Cibril’in iman nedir sorusuna Peygamber Efendimiz (sav) şu cevabı vermiştir:

“Allah’a, meleklerine, kitabına, O’na kavuşmaya, peygamberlerine iman etmendir. (Aynı şekilde) öldükten sonra son dirilişe iman etmendir…” (Soran kişi yanından ayrıldıktan sonra) Resûlullah buyurdu ki, 

 “Bu (gelen) Cibrîl’dir, insanlara dinlerini öğretmek
için geldi.” (M97 Müslim, Îmân, 5; B50 Buhârî, Îmân, 37)

Hicretin dokuzuncu yılında Abdülkays heyeti Medine’ye gelerek Peygamberimizden tavsiye ister. Allah Resûlü onlara yalnızca tek olan Allah’a iman etmelerini söyler. Peşinden de yalnızca tek olan Allah’a iman etmek ne demektir bilir misiniz?” diye sorar.

Onların “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” diyerek cevap vermeleri üzerine Hz. Peygamber, “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna iman etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurur. (B87 Buhârî, İlim)

Allah Resûlü’nün, Abdülkays heyetine tavsiye ettiği Allah’a iman, “Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmekten oluşan bir bütündür. Yani Allah’a iman etmek; Allah’ın varlığını, birliğini, O’nun eşi, benzeri, ortağı ve dengi hiçbir varlığın olmadığını bilerek tasdik etmek, bu bilgiyi ikrar etmek ve bu doğrultuda yaşamaktır.

İman, kabul etmek ve tasdik etmekle olur. Ayet ve hadislerde geçtiği şekli ile iman esaslarını kişi bilse fakat bunları kabul etmese bilmekle iman etmiş olmaz. İslâm dinini araştıran ve İslâm ile ilgili dini bilgiye Müslümanlardan daha çok sahip olan binlerce şarkiyatçı vardır. Bu kişilerin İslâm ve iman esasları hakkında bildikleri onlara mümin olma vasfını kazandırmaz.

İman esaslarını amentü olarak ezberlediğimiz, yukarıda ayet ve hadislerde zikrettiğimiz beş altı madde ile sınırlandırmak doğru değildir. Bu sayılanlar iman esaslarının özüdür.

Kur’an da açıkça belirtilen itikadi ve ameli konuların tamamına inanmak mümin olmanın gereklerindendir. Hükümlerden bir kısmını kabul etmek bir kısmını da zamana ve akla uygun görmeyerek kabul etmemek kişinin iman dairesinden çıkmasına vesile olur.

İMAN- AMEL İLİŞKİSİ

İman konusundaki tartışmaların ve fikri ayrılıkların temelinde amel imandan bir cüz müdür değil midir konusunda yaşanmaktadır. Ameli imanın rüknü kabul edenler ameli terk edenleri küfür ile itham ederlerken ehli sünnet alimleri ise ameli imanın aslî rüknü olarak görmemekle beraber kâmil iman için şart olarak kabul etmişlerdir. Amel, imanı kuvvetlendirir, besler ve korur. Gayri İslâmi, gayri ahlaki ve gayri insani düşüncelerden etkilenmemek ve imanımızı muhafaza etmek için emredilen/nehyedilen amelleri önemseyerek yerine getirmek mümin olmanın gereklerindendir. Kur’an’da; yasakları çiğneyen, küçük veya büyük günah işleyen mü’minlerin hemen tövbeye çağrıldığı dikkate alınırsa amellerin iman için önemi daha iyi anlaşılmış olmaktadır.

Ebu Hanife bu konuda şöyle der: Amel imandan, iman da amelden başka şeylerdir. Bazen müminden amel kalkar, fakat amel kalktığında iman da yok olur demek caiz değildir. Mesela hayızlı iken bir kadından namazın hükmü kalkar. Fakat böyle kimseden iman da kalkar diyemeyiz. Bu durumdaki birine “orucu tutma kaza et” denildiği halde, imanı bırak kaza et denilmez. Çünkü imanı bırakmak küfürdür. Yine fakirin zekâtı yok denildiği halde, imanı yok denilmez. O halde iman ve amel ayrı şeylerdir.

Kur’an-ı Kerîm’de iman kavramı 800’den fazla yerde geçer.

“Kur’an’da Allah’a, peygamberlerine ve âhiret gününe inananların, sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceği (el-Bakara 2/2-5) anlatılır. İman kalbe atfedilen bir eylem olmakla birlikte (el-Hucurât 49/14; el-Mücâdile 58/22) cennet ehlini iman ve sâlih amel sahiplerinin teşkil edeceği belirtilerek (el-Bakara 2/82) imanla ilâhî emirlere uymak arasında sıkı bir ilişki bulunduğuna dikkat çekilir. Yine Kur’an’da müminlerin Allah’tan başka bir tanrıya tapmamak, O’nun haram kıldığı cana kıymamak ve zina etmemek gibi yasaklara uydukları (el-Furkān 25/68), oruç tutmak, namaz kılmak, iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek gibi buyrukları yerine getirdikleri (et-Tevbe 9/112) belirtilir; böylece iradeye dayalı imanın ilâhî rızâya uygun amellerle tamamlanmasının gerekliliğine işaret edilir. Gerçek müminler Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, âyetleri okunduğunda imanları artan ve yalnız rablerine güvenen, namazlarını kılan ve servetlerinden Allah yolunda harcayan kimseler olarak nitelendirilir (el-Enfâl 8/2-4).

İslâm âlimleri arasında dinî hayatın bütünlüğü açısından imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunda ihtilâf yoktur. Bazı fırkalar ve kelam ekolleri ameli imandan bir cüz olarak kabul ettiklerinden büyük günah işleyen ve ilâhî emirlerden birini terk edenin kâfir olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ehli Sünnet alimlerine göre Kur’an-ı Kerîm’de “iman edenler ve sâlih amel işleyenler” diye sıkça tekrarlanan âyetler, imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin mevcudiyetini hissettirmekle birlikte bu ilişkinin atıf edatıyla kurulması ve gramer açısından atıf terkibinde yer alan iki tarafın birbirinden ayrı şeyler olması kuralı çerçevesinde amel olmaksızın imanın teşekkül etmesi mümkündür. Mâtürîdî, “ey iman edenler” hitabıyla başlayan bazı âyetlerde (en-Nisâ 4/59; et-Tevbe 9/38; el-Hadîd 57/28) amel bakımından eksiklik içinde olan müminlerin uyarıldığına ve amellerinin eksikliğine rağmen onlardan mümin diye bahsedildiğine dikkat çeker (Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 379).

İslâm dini imanın hayata yansımasını ister. İmanın amele tesir ederek onu kemiyet ve keyfiyet yönünden daha iyi bir konuma getirdiği, amelin de imanı kuvvetlendirdiği, bu açıdan aralarında olumlu ve olumsuz etkileşimlerin bulunduğu bilinen bir gerçektir. Sünnî âlimlerin fikirlerini, ameli gereksiz bulan ve sadece tasdikten ibaret sayan bir iman anlayışı olarak görmek doğru olmaz. Bu anlayışı, amel eksikliğinden dolayı kişinin mümin vasfını kaybedeceğini ileri süren Hâricî ve Mu‘tezilî görüşe karşı, kalbî tasdikten ibaret bir imanın varlığı devam ettiği sürece ferdin mümin kaldığını kabul eden kucaklayıcı bir tavır olarak değerlendirmek gerekir.

Bir insanın mümin olması kelime-i şehâdetin muhtevasına inanmasıyla gerçekleşir. Kişi bununla Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği iman esaslarını da kabul etmiş olur. Kur’an’da sabit olup sahih hadislerle de açıklanan iman esasları sadece yaygınlık kazanan altı unsurdan ibaret değildir. Dinden olduğu kesin biçimde kanıtlanan itikadî, amelî ve ahlâkî bütün hükümlere inanmak, bunların farz, helâl veya haram olduğunu tasdik etmek de mümin olmanın şartıdır.”[1]

Ehli Sünnet çoğunluğunun anlayışına göre ehli kıble tekfir edilemez

İman edenleri tekfir ile suçlamak İslâm’ın anlaşılmamasındandır

Peygamber Efendimiz ’in (sav) ahirete irtihali sonrası fazla zaman geçmeden dini kavramların içleri boşaltılmaya, kavramlara yeni anlamlar yüklenmeye başlanmıştır. Bu anlayış Müslümanları birbirlerini tekfir etmelerine kadar götürmüş, birbirlerini yıkayan iki el olması gerekenler maalesef hiç tereddüt etmeden birbirlerinin kanlarını tereddütsüz dökebilmişlerdir. 

Günümüzde Müslümanlar grup, cemaat, parti taassubunun etkisi ile yalnız kendilerinin haklı diğerlerinin de yanlış ve sapık bir yolda oldukları düşüncesindedirler. Ortak oldukları asgari müştereklerde birleşmek yerine ayrıldıkları noktada birbirlerine düşmanca tavır içerisine girmektedirler. Müslüman olmayanlara gösterilen tolerans ve hoşgörü aynı inancın sahipleri tarafından birbirlerine karşı gösterilememektedir. Grup taassubundan kaynaklanan anlayışın meydana getirdiği husumet, inanç noktasında çok tehlikeli noktalara doğru gitmektedir. Aynı safta, aynı kıbleye yönelenler nerdeyse birbirlerini tekfir ile suçlayabilmektedirler. Ayrılıklar değil ortak yanlar ön plana çıkmalı, düşünce farklılıkları hoşgörü sınırları içerisinde değerlendirilerek hizmet yarışında bulunulmalıdır.

Hz. Osman döneminde başlayan Cemel ve Sıffin (657) mücadeleleri ile devam eden süreçte Müslümanlar tarihte görülmedik şekilde siyasi kamplara ayrılmışlar, özellikle hakem olayından sonra ortaya çıkan harici anlayış Müslümanlar arasında tekfir konusunu gündeme getirmiştir.

İman amelden bir cüz müdür değil midir? Büyük günah işeyenlerin iman açısından durumları nedir? gibi tartışmalar, Kur’an ve Sünnetin farklı yorumlanmaları yeni yeni grupların ve ekollerin oluşmasına sebep olmuş, her oluşum birliği sağlama yerine parçalanmanın ve düşmanlıkların Müslümanlar arasında kök salmasına yol açmıştır. Öyle bir noktaya gelinmiş ki gruplar İslâm’ın kendi uhdelerinde olduğunu ve kendi dışındakileri İslâm dışı görerek tekfir ile suçlamışlardır.

Tekfir; söz, fiil ve inancından dolayı bir kimseyi veya topluluğu küfre nispet etmek anlamına gelen dini bir terimdir. Mümin olduğu bilinen bir kişi hakkında kullandığı söz veya yaptığı amellerinden dolayı hakkında kâfir hükmünün verilmesidir. 

[1]  Mustafa Sinanoğlu, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 22, S. 212-214

 


HÜSEYİN TOPTAŞ

AKAİD İMANIN PUSULASI; İMAN

Hüseyin Toptaş köşe4 yazısı

11.02.2025 12:14:00

İstanbul

22.03.2025

  • İMSAK 05:32
  • GÜNEŞ 06:57
  • ÖĞLE 13:16
  • İKİNDİ 16:42
  • AKŞAM 19:25
  • YATSI 20:45
  • Cumartesi 11.5 ° / 4.7 ° Güneşli
  • Pazar 14 ° / 6.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 16.7 ° / 10.4 ° false

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 27 22 0 5 41 71
2.Fenerbahçe 26 19 2 5 40 62
3.Samsunspor 27 15 6 6 14 51
4.Beşiktaş 26 12 6 8 13 44
5.Eyüpspor 27 12 7 8 11 44
6.Gazişehir Gaziantep 26 11 10 5 1 38
7.Göztepe 26 10 9 7 10 37
8.İstanbul Başakşehir 26 10 10 6 4 36
9.Trabzonspor 26 9 9 8 12 35
10.Kasımpaşa 27 8 8 11 -5 35
11.Rizespor 27 10 14 3 -12 33
12.Antalyaspor 27 9 12 6 -21 33
13.Konyaspor 27 8 12 7 -7 31
14.Alanyaspor 27 8 12 7 -9 31
15.Bodrum FK 27 8 13 6 -9 30
16.Sivasspor 27 7 14 6 -12 27
17.Kayserispor 26 6 11 9 -19 27
18.Hatayspor 26 4 15 7 -17 19
19.Adana Demirspor 26 2 20 4 -35