Afetlerin insanlar için fiziksel, sosyal, ekonomik kayıplar doğuran, gündelik yaşantıyı bozan veya kesintiye uğratan, yerel imkanlarla baş edilemeyen doğa veya insan kökenli olaylar olarak tanımlandığını belirten Ayşe Aydemir Yıldırım, “Günümüzde yaşanan doğa veya insan kaynaklı afetler sonucunda ortaya çıkan can ve mal kayıplarının çok büyük boyutlarda olduğu gözle görülen bir gerçektir. Bu noktada ortaya çıkan ‘Afet Yönetimi’ olgusu tüm tehlikelere karşı zarar azaltma, hazırlıklı olma, müdahale etme ve iyileştirme faaliyetlerinin planlanması, koordine edilmesi ve yönetilme süreçlerini kapsıyor. Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi, afet öncesi, sırası ve sonrası çalışmaların tamamının kamu, özel sektör ve halkında dahil olduğu afet yönetim sistemidir. Yani aslında sadece kurum ve kuruluşların değil toplumunda dahil olduğu afet yönetim sistemi olarak ifade edebiliriz.” dedi.
TOPLUM AFETLERDEKİ ETKİSİNİ GÖSTERDİ
“Geçmişte yaşadığımız depremlerde ve diğer afetlerde olduğu gibi bu afette de ilk müdahale eden afet bölgesinde yaşayan yerli halk oldu. Yerli halk kendi imkanlarıyla hayatta kalabilmek için tüm çabaları sarf etti. Halk yaşanan böylesine büyük bir afette aile bireylerine, komşularına ve sevdiklerine tutunabilmek için müthiş bir gayret gösterdi. Afet bölgelerinde hızla arama kurtarma çalışmalarına ve afetzedelere yardımlar ulaştırılmaya başlandı. Bilinen en büyük gerçek şu ki; bölgesel ya da lokal olarak herkesi etkileme potansiyeli olan afetlerle mücadelede artık topyekûn hareket etme büyük önem taşıyor. Afetlerde eldeki tüm kaynakların etkin kullanımı ve bilinç arttırmaya yönelik faaliyetlerin yapılması da afet yönetim sürecinde oldukça önemli.”
KAMUNUN EN ÖNEMLİ YARDIMCI UNSURU HALK OLMALI
Son deprem felaketinde çalışmaların yetersiz kaldığını vurgulayan Aydemir Yıldırım, “Yaşanan bu deprem sürecinde ne zaman, nerede, hangi büyüklükte bir afetin meydana geleceği bilinmediği, afetlerin insan yaşantısını tehdit ettiği ve bu nedenle yapılan çalışmalarda, kamunun tek başına bu işlevi yerine getiremeyeceği ortadadır. Afet risk algısı oluşturmadan mevcut kaynakların kullanımına, eğitim çalışmalarından müdahale ve iyileştirme çalışmalarına kadar birçok faaliyette kamu erkine yardımcı olacak en önemli unsur sivil halk olmalıdır. Aynı zamanda, yaşanan bu afetlerde afetzedelere yardım etmek amacıyla insanların tamamen gönüllülük esasıyla yaptığı veya örgütlü olarak yaptığı çalışmaları kapsayan sivil toplum kuruluşları afetlerle mücadelede önemli bir kaynaktır.” dedi.
STK'LAR DESTEK SAĞLAMADA ÖNEMLİ ROLE SAHİP
Sivil toplum kuruluşlarının toplum yapısına zarar veren ve ekonomik çöküntüye sebep olan afetlere destek sağlama konusunda önemli bir role sahip olduğunu ifade eden Yıldırım, “Sivil toplum kuruluşları, afet yaşamış bireylere hiçbir maddi manevi beklentisi olmaksızın tamamen kişilerin hür iradesiyle ortaya çıkan sorunlara karşı çözüm bulma amacı ile afet yönetim sürecine dahil oluyor. Sivil toplum kuruluşlarında ‘gönüllülük’ esastır, içtenlik ve fedakârlık önemsenir. Bu sebeple gönüllülerin ortaya koyduğu çabalar da bir o kadar fazla ve anlamlı olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının ülkemizde yer alan her türlü toplumsal soruna karşı çözüm için değerlendirilmesi önemli bir konudur.” İfadelerini kullandı.