İSTANBUL

İSTANBUL'UN ÇÖZÜM BEKLEYEN YEDİ KRİTİK SORUNU

İstanbul, yaşayanlarına büyük bir şehir deneyimi sunarken, beraberinde bir dizi kritik sorunu da getiriyor. 31 Mart 2024'te yapılacak yerel seçimlere kısa bir süre kala, İstanbul’un çözüm bekleyen önemli 7 sorunu değerlendirildi.

İstanbul'da en büyük sorunlardan biri olan deprem riski, şehir sakinlerini endişelendiriyor. Jeolojik yapısı nedeniyle sürekli bir deprem tehdidi altında bulunan İstanbul, yerel yönetimin afet hazırlık ve yönetim konularına odaklanmasını gerektiriyor.

Trafik sorunu da günlük yaşamı olumsuz etkileyen bir diğer önemli mesele. İstanbulluların yılın 15 gününü trafikte geçirmesi, hem zaman kaybına hem de çevresel sorunlara yol açıyor. Toplu taşıma sistemlerinin güçlendirilmesi ve alternatif ulaşım yöntemlerinin teşvik edilmesi, bu soruna çözüm olabilir.

Susuzluk tehlikesi ise İstanbul'un su kaynaklarındaki baskı nedeniyle ciddi bir endişe kaynağı. Su yönetimi politikalarının gözden geçirilmesi ve sürdürülebilir su kaynaklarına yatırım yapılması, gelecekteki su sorunlarını önlemek adına önemli adımlar olabilir.

Son olarak, konut sorunu İstanbul'da yaşayan birçok kişinin karşılaştığı bir diğer zorluk. Şehirdeki nüfus artışı ve kentsel dönüşüm projeleri, uygun fiyatlı konut bulmayı zorlaştırıyor. Yerel yönetimin adil ve sürdürülebilir çözümler üretmesi, bu soruna karşı toplumsal bir çözüm sunabilir.

İstanbul'daki yerel seçimler, şehirdeki bu kritik sorunlara odaklanarak, yaşam kalitesini artırmak adına önemli bir fırsat sunuyor. Seçim sonuçları, İstanbul'un gelecekteki yönetimini ve şehirdeki yaşam şartlarını şekillendirecek.

 

İSTANBULDA DEPREM GÜVENLİĞİ

İstanbul, deprem güvenliği konusunda karşı karşıya olduğu ciddi sorunlarla baş başa. Şehirde yaşayanların en büyük korkularından biri olan deprem, özellikle yüksek riskli konutlar nedeniyle endişe yaratıyor.Marmara Denizi'nde beklenen 7 ila 7,5 büyüklüğündeki deprem, kentteki yaklaşık 1,3 milyon yüksek riskli konutu tehdit ediyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Or, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, 17 Ağustos depreminin üzerinden 24 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, şehirdeki deprem güvenliği sorunlarının hala çözülemediğine dikkat çekiyor.

Özellikle kamuya ait yapılar, deprem toplanma alanları, acil ulaşım yolları ve altyapı konularında yaşanan sorunlar, İstanbul'un afetlere hazırlıklı olma kapasitesini zorluyor. AFAD ve AKOM'un kurulmasına rağmen, yapılan çalışmaların sınırlı olduğunu belirten Or, özellikle deprem sonrası toplanma alanlarının yetersizliğine vurgu yapıyor.

Deprem sonrası yaklaşık 4 milyon İstanbullu'nun evinin kullanılamaz hale geleceği öngörüsüne rağmen, acil geçici barınma ihtiyacının nerede ve nasıl karşılanacağı konusunda belirsizlik yaşandığını belirten Or, bu konuda şeffaf ve etkili bir planın oluşturulmasının önemine vurgu yapıyor. İstanbul'da yapı stokunun incelenmesi ve ağır hasar alması beklenen binaların tespiti konusundaki eksiklikleri dile getiren Özer Or, bu sorunun çözülmesinin, şehirdeki deprem riskini azaltmak adına kritik bir adım olacağını söylüyor. İstanbul, yerel seçimler öncesinde deprem güvenliği konusunda ciddi adımlar atma ihtiyacıyla karşı karşıya.

KENTSEL DÖNÜŞÜMDE YENİ DÖNEM: RİSKLER VE BELİRTİLER

İstanbul'da kentsel dönüşüm, son aylarda yapılan düzenlemelerle tekrar gündeme geldi. Ancak, bu değişiklikler toplumda "ısıtılıp önümüze konmuş eski mevzuat" olarak değerlendiriliyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Or, yaptığı açıklamada, rezerv alan tanımının genişletilmesi, bina bazında dönüşüm kararı için ortakların kabul oranının düşürülmesi gibi finansal uygulamaların topluma "müjde" olarak sunulduğunu ancak aslında mevzuatın 2012'den beri bilinen 'kentsel dönüşüm' mevzuatının ısıtılıp önümüze konması olduğunu belirtiyor.

KANUNDA EKSİKLİKLER ÇOK

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu da 6306 Sayılı Kanun'un eksikliklerine dikkat çekerek, içinde "afet" kelimesinin sadece birkaç kez geçtiğini ve kentin tüm bileşenleriyle depreme hazırlayacak bir dil ve anlayışa sahip olmadığını belirtiyor. Giritlioğlu, bu kanunun, özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra elde edilemeyen yetkiyi ele almak için bir fırsat olarak kullanıldığını ifade ediyor.

Özer Or ise yapı stokunun barındırdığı risklerin sadece 600-800 bin binanın yıkılıp yenilenmesiyle çözülemeyeceğini ve acil müdahale gerektiren binaların belirlenip kaynakların bu amaçla kullanılması gerektiğini söylüyor. Or, imar artışı yoluyla yenilemenin tek yol olmadığını, mühendislik esaslarına uygun güçlendirme veya bina güçlendirme gibi alternatif yöntemlerin de düşünülmesi gerektiğini vurguluyor.

KAMU BİNALARIDA KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN İÇİNDE OLMALI

İstanbul'da kentsel dönüşüm, özel yapıları dönüştürmekle sınırlı kalmamalı; kamusal yapılar, altyapı ve yollar da afetlere hazır hale getirilmelidir. Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, "Afet dirençli bir kent olmanın sadece özel yapıları dönüştürmekle değil, kamusal yapıların, altyapının ve yolların da afetlere hazır olmasından geçtiğini" belirterek, yapıdan çıktığınızda, sokağa adım attığınızda güvenli bir ortamın olması gerektiğini vurguluyor.Ancak, Giritlioğlu, mevcut afet toplanma alanlarının özelleştirildiğini ve İstanbul'da olası bir afet durumunda sığınılacak açık alanın neredeyse bulunmadığını ifade ediyor. Afet kaçış yollarının ise hala otopark olarak kullanıldığını dile getiriyor.

CAN MI DAHA ÖNEMLİ RANT MI?

Kentsel dönüşüm projelerindeki rant odaklı yaklaşımlar, alt gelir grubunu barınma sorunuyla karşı karşıya bırakıyor. Sosyal konut adı altında yapılan konutların kamunun yapıp sattığı ucuz ve erişilebilir konutlar olması gerektiğini savunan Giritlioğlu, bu konutlara belirlenen fiyat politikasının orta gelir grubunun erişebileceği seviyede olduğunu belirtiyor. 

 

İSTANBUL’UN SU SORUNU

İstanbul'da su sorunu, barajlardaki doluluk seviyesi üzerinden sık sık gündeme geliyor. Kentin günlük su ihtiyacı 3 milyon metreküp iken, mevcut barajlardaki su miktarı bu ihtiyacı karşılamaktan uzak. Su sorununa çözüm olarak kullanılan Melen su sistemi ise İstanbul'a yaklaşık 200 kilometre uzakta bulunuyor.

İstanbul'daki su sorunu sadece kuraklıkla değil, aynı zamanda kent içindeki su havzalarında devam eden yapılaşma ve artan nüfusla da ilişkilidir. Kontrolsüz nüfus artışı ve altyapı yetersizlikleri, su kaynaklarının insanlara ulaştırılması konusunda kayıp kaçak oranının yüksek olmasına neden olmaktadır.6306 Sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle orman alanları, mera alanları, su toplama havzaları ve tarım alanları koruma kapsamı dışına çıkartıldı. Bu da su kaynaklarının korunmasına ilişkin riskleri artırmaktadır.

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Or, İstanbul'un sorunlarının birbirinden bağımsız olmadığını vurgulayarak, kontrolsüz nüfus artışının, yapılaşmanın ve altyapı yetersizliklerinin su sorununu daha da karmaşık hale getirdiğini belirtiyor.

YEŞİLLER AZALDIKÇA SULAR TEHLİKEYE GİRİYOR

Melen Barajı'nın yanı sıra Trakya'nın kuzeyindeki havzalardan İstanbul'a su getirilmesine dair plan ve projeler sürekli gündemde tutulmaktadır. Ancak, Özer Or, bu tür müdahalelerin sınırlarının belirlenmesi gerektiğini ve uzak havzalardan su aktarımının sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri bulunduğunu ifade ediyor.Yeşil alanlardaki yapılaşmanın artması ise iklim değişikliğinin etkilerini artırırken, tarım alanlarının azalmasına ve ucuz gıdaya erişimde sorunlara neden oluyor. Yeşil alanları yapılaşmaya açma trendi, özellikle rezerv alan uygulamaları ile hız kazanıyor.

İstanbul, plansız ve programsız dayatılan projelerle uzun vadeli planlarını alt üst edebilen bir şehir olarak karşımıza çıkıyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ise mevcut sorunlara yeni zorluklar ekliyor. Bu durum, şehir planlamasında sürdürülebilir ve çevre dostu çözümlere olan ihtiyacı daha da önemli hale getiriyor.

 KANAL İSTANBUL VE ÇEVRESİNDEKİ TARIM ALANLARI TEHLİKEDE

İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, Kanal İstanbul projesinin etkileri konusunda uyarılarda bulunuyor. Giritlioğlu'na göre, Kanal İstanbul bölgesinde 130 milyon metrekare tarım alanı yapılaşmaya açıldı, bunun 5 milyon metreküpü ise mutlak korunması gereken tarım arazisi statüsünde bulunuyor.

Kanal İstanbul projesi, sadece su sorununu değil, aynı zamanda tarım alanlarını ve çevresel dengeyi de tehlikeye atmaktadır. Bu durum, sürdürülebilir ve çevre dostu çözümlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor.

 

İSTANBUL'DA NÜFUS ARTIŞI VE TRAFİK SORUNLARI

İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık kenti olarak nüfus eşiklerini aşmış durumda. Kentteki yoğun nüfus artışı, beraberinde bir dizi sorunu getiriyor. Özellikle yapılaşma modeli ve altyapı eksiklikleri, İstanbul'u sık sık trafik sorunları ve kamusal hizmetlerin yetersizliği ile karşı karşıya bırakıyor.

2022 yılı itibariyle İstanbul'un nüfusu 15 milyon 907 bin 951 kişiye ulaşmıştı. Aynı yıl içinde kent, diğer illerden 385 bin 294 kişi ile en çok göç alan il oldu. Ancak, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı'nda belirlenen 2030 yılında 16 milyon kişilik nüfus tahmininin üzerinde, 21 milyona kadar çıktığı ifade ediliyor.İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, kentin yapılaşma modelini eleştiriyor. Yapılan inşaat faaliyetleriyle birlikte sürdürülen inşaat odaklı dönüşüm, nüfusun kamusal hizmetlerden daha az yararlanmasına neden oluyor. Giritlioğlu, bu modelin devam etmesi durumunda eğitim, sağlık ve ulaşım gibi alanlarda nüfusun daha fazla yük altında kalacağına dikkat çekiyor.

TOPLU TAŞIMAYA TEŞVİK EDİLMELİ (Mİ?)

Trafik sorunu da İstanbul'un önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul trafiğini dokuz yıl boyunca analiz eden bir araştırma raporuna göre, İstanbullular yılın ortalama 15 gününü trafikte geçiriyor. Giritlioğlu, kentin son boş alanlarını yükseltirken yeni yollar yapılmamasının trafik yükünü artırdığını belirtiyor. Otoparkların artırılması yerine, toplu taşımanın teşvik edilmesi gerektiğini savunan Giritlioğlu, özellikle transfer merkezlerindeki otopark ücretlerinin düşük tutulmasıyla insanların toplu taşımayı tercih etmelerini sağlamanın önemli olduğunu ifade ediyor.

İstanbul'da yaşanan nüfus artışı ve trafik sorunları, şehir planlamasının önemini bir kez daha gösteriyor. Toplu taşımanın ve altyapı projelerinin geliştirilmesi, kentteki yaşam kalitesini artırmak adına önemli adımlar olarak öne çıkıyor.

İSTANBUL'DA TOPLU TAŞIMA VE YEREL YÖNETİM SORUNLARI

İstanbul'un nüfus artışı ve trafik sorunlarıyla başa çıkma çabaları, toplu taşıma ve yerel yönetim sorunlarını gündeme getiriyor. İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu ve İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Or'un değerlendirmelerine göre, bu sorunların üstesinden gelmek için planlama, işlevsel çözümler ve yerel yönetimdeki etkinlik yeniden gözden geçirilmelidir.

Özer Or'a göre, İstanbul'daki toplu taşıma ağının birbiriyle daha iyi ilişkilendirilmesi ve aktarma noktalarındaki sorunların çözülmesi gerekiyor. Toplu taşıma ücretlerinin ekonomik krizle birleştiğinde yeterince uygun olmadığını belirten Or, bu durumun erişilebilirliği sınırlayan bir engel olduğuna dikkat çekiyor. Etkili bir toplu taşıma sistemi oluşturulması ve bunun ekonomik olarak erişilebilir hale getirilmesi, İstanbul'da otomobil kullanımını azaltmanın önemli bir adımı olabilir.

 

İstanbul'un karşılaştığı sorunları çözmek, niyet ve siyasi iradeyle mümkündür. Giritlioğlu, "Her şeyi doğrudan bir anda tabii ki bir sihirli değnekle dönüştürmek mümkün değil. Ama bu bir planlama meselesidir. Planlarla yine geleceğe yönelik olarak bunları telafi etmek mümkündür her zaman" diyor. İstanbul'un geleceğini şekillendirmek için, planlama, etkin yerel yönetim ve toplu taşıma sistemini geliştirmek, sorunları çözme yolunda önemli adımlar olabilir.

 

Editör: Burak İNCEOĞLU