Orucun mânen faydalı olabilmesi için, beden ve rûh âhengi içinde tutulması lâzımdır. Yani maddî beden oruç tutarken kalp, nefis ve diğer âzâlar da oruç tutmalı, her türlü haram ve mekruhtan uzak durmalıdır. Oruçtan maksat da zaten mânen yükselerek, Allah’ın emir ve yasakları karşısında hassâsiyet kazanmaktır. Bu sebeple oruçlunun yalan, iftira, gıybet, söz taşıma gibi davranışlardan, küfür ve lânet gibi kötü sözlerden, kavgadan, her türlü kötü fiil ve günahtan şiddetle sakınması gerekir. Oruçlu mü’min, kendisine karşı yapılan kabalıklara da sükûnetle mukâbele etmeyi bilmelidir. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cenâb-ı Hakk’ın böyle tutulmayan oruçtan râzı olmadığını bildirmektedir. Oruç arzu edildiği şekilde tutulmadığında insan, borcunu ödemekle birlikte, orucun mânevî kemâl ve faziletinden mahrum kalmaktadır.
Şunu unutmamak gerekir ki, orucun gâyesi, vücuda işkence etmek ve zahmet çektirmek değildir. Onun için orucun emredildiği âyetlerde, “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez” buyrulmuştur. Savm-ı visâl gibi insanlara meşakkat verecek uygulamalar yasaklanmıştır. Yine Resûlullah, oruç tutarken sahura kalkmaya ve iftarda acele etmeye ehemmiyet vermiş, sahurda bereket olduğunu ve oruçlarını açmakta acele ettikleri müddetçe, Müslümanların hayır üzere yaşayacaklarını bildirmiştir. Demek ki orucun asıl hedefi, Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirmek, nefsi terbiye ederek takvaya ulaştırmak, ferdi ve toplumu geliştirmek sûretiyle Allah’ın râzı olacağı huzurlu bir ortam meydana getirmektir.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları