Bütün zamanların ve her dönemin tartışmasız krizi ekonomidir.
YANLIŞ YAPILAN ÖZELLEŞTİRMELER
1980 Yılları sonrası dünyaya açılıyoruz perdesinin arkasında bir çok konuda olduğu gibi ülkenin zor şartlarında sahip olunan değerlerinin, kazanımlarının da kapısı kırılmış yanlış sisteme bağlanan özelleştirme, ülkenin kazanımlarını yok ederken bazılarının kasalarını doldurdu.
Bir taraftan sadece görüntü değeriyle tüm mülkler verildi, diğer taraftan zor şartlarda da olsa çalışan fabrikalar bir bir kapatıldı. 1980 öncesi gündemde olan ama bir türlü uygulanmayan belki cesaret edilemeyen özelleşme Turgut Özal’lı ANAP iktidarıyla hız kazandı, Recep Tayyip Erdoğan’lı AK Parti döneminde de bir bir sonuçlandı.
Ülkemizde özelleştirme düşüncesi Atatürk’ün direktifiyle 1938 yılında çıkarılan 3460 sayılı kanunda ilk kez yer almış ve müteakibinde 1950’li yıllardaki hükümetlerin programlarında da yerini korumuştur. KİT’lerin istihdam yaratma gücünden faydalanma yolu öncelik olmuş, muhafaza edilmiştir.
Demokrat parti döneminde İşletmeler Bakanlığına bağlı devir komisyonu kuruldu. Bu komisyon KİT’lerin özel sektöre devir şekil ve şartlarını, bunların satış bedellerini belirlemekle görevlendirilmişti. Ancak söz konusu komisyon tarafından hiçbir özelleştirme yapılmadı.
1980-1983 yılları arasında KİT’lerin özelleştirilmelerinden ziyade bir reforma tabi tutulmaları, bu doğrultuda da kar etmeleri öngörülmüş, Beşinci 5 Yıllık Kalkınma Planından itibaren özelleştirme, bir hedef olarak görülmeye başlanmıştır.
YABANCIDAN MEDET UMULDU
Özelleştirmeyle ilgili olarak hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere Turgut Özal hükümeti 1985 tarihinde 2 Amerikan (Morgan Guaranty Trust Company of New York, The First Boston Corporation) ve 5 İngiliz firmasından teklif istenmiş sonuçta ise Morgan Guaranty Trust Company of New York firması uygun görülerek, firma DPT ile aralarında anlaşma imzalanmıştır. Söz konusu kuruluşlar Mayıs 1986’da bir Master Planı hazırlanmış ve plan 4 kuruluş ile birlikte yürütülmüştür. Bu kuruluşlar Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Sınai Yatırım ve Kredi Bankası, Yatırım Finansman A.Ş., Price Waterhose/Muhaş A.Ş.’ dir
Sunulan planda Türkiye’de özelleştirme ile ilgili önemli engellerin bulunmadığı belirtilerek, hükümetin Katma değeri yüksek bazı KİT’lerin iki yıl içinde özelleştirilebileceğini, bazılarının da uygun bir zaman içerisinde satılabilir hale getirebilmek için, bu kuruluşlarda gerekli reorganizasyon çalışmalarına vakit geçirmeden başlanılması belirtildi.
Serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte tekel statüsüne sahip olan KİT’lerden bazılarının bu statülerinin kaldırılması istendi. Bununla birlikte Çaykur’ un çay üretim ve dağıtım tekeli 1984’de, TEKEL’in sigara üretme ve dağıtma tekeli 1991’de, Şeker Fabrikalarının şeker üretim ve dağıtım tekeli ise 1995’de kaldırıldı.
27 Kasım 1994 tarihinde yürürlüğe giren kanunla Özelleştirme Yüksek Kurulu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme Fonu kurulmuş ve özelleştirmenin ilkeleri benimsendi. (1)
Özelleştirme tüm zamanlarda yanlış bir sistem olarak yapıldı. İlk yanlışlık zaten bu işin planlanması yabancı şirketlere verilmesi oldu. Bir taraftan milli sanayi, milli ekonomi derken serbest piyasa, liberal ekonomi diye yabancı, ülke ekonomisine karargah kurdu.
Yabancı sermaye, yabancı yatırımcı hayranlığı ve yanlış algısı özelleştirme sistemi ekonominin üzerinde de kara bulutlar oluşturdu. Yabancı sermayenin yanısıra hükümet zenginlerine çekilen peşkeşler özelleştirmelerde yanlış özelleştirmenin tamamlayıcısı oldu. Özelleşen tüm KİT’ler blok satış yöntemi ile gerçekleşti. Fabrika özelleşirken tüm gayri menkulleri de birlikte verildi. Öyle rakamlarla verildi ki, fabrika fiyatı belki bir gayrimenkulün ederi ile verildi.
KİT’ler devletin üstünde bir kambur anlayışı düzeltmek yerine, ülkenin kazanımlarını yok etme politikası olarak yerini aldı. Ülkenin kazanımlarını kendi iç dinamiklerinde değerlendirmek, çalışma koşullarının iyileşmek yerine ya yabancı sermayeye yada yabancı sermayenin Türkiye erklerine yada hükümet himayesi şirketlere haraç mezat satıldı.
24 Ocak kararlarının getirdiği ve Turgut Özal Hükümetiyle başlayan özelleştirme hız kazanma projesi 2002 AK Parti iktidarında zirve yaptı.
Bazı sektörlerde özelleştirme olabilirdi elbette ama iletişim, enerji, ulaşım gibi stratejik firmaların özelleştirilmesinin yükü daha sonra vatandaşa yüklendi. Örneğin elektrik özelleştikten sonra %35 oranında hizmet bedeli diye bir birim eklendi, sonra bu birim fiyatı içine yerleştirildi. Diğer firmalarda da özelleştikten sonra bir çoğunda üretim durdu. Örneğin SEKA, Sümerbank gibi fabrikalar üretimi durdurdu yada üretim kısıtlandırıldı, ithalata yöneldi. Böylece üretim kısıtlandığı gibi istihdam da kısıtlandı.
Özelleştirme ile devlet işletmelerinin ürettiği mal, üretim kapasitesi, satış hacmi gibi büyüklükler göz önüne alınmadı, bunların yerine, bu işletmelerin menkul ve gayrimenkulleri dikkate alınarak talepte bulunanlar ile karşılaşıldı. İşletmeyi alan özel sektör işletmeyi bir süre sonra kapatarak gayrimenkullerini yüksek fiyattan sattı ya da kiraya verdi. Özelleştirme uygulanırken bunlar dikkate alınmadı.
Yanlış yapılan özelleştirme ülke ekonomisine katkı yapmak yerine devletin kazanımları yok edildi, birilerinin kasaları şiştikçe şişti.
Özelleştirmede yapılan yanlışlık, özelleştirmelerden gelen sıcak paranın kullanılmasında da yanlış uygulandı. Üretim yapan firmalar özelleşip yok olurken gelen para geri dönüşümü olmayan işlerde kullanıldı ve siyasetin sevici makyaj yüzü oldu.
Yapılan bu yanlışlıklar bir taraftan üretimi yok ederken diğer taraftan istihdamı yok etti, ülkenin kazanımları da buharlaştı.
KUMAR EKONOMİSİ
1980 sonrası yani dünyaya açan adam perdesinin baş kahramanı Turgut Özal dönemi kumar ekonomisinin de başlandığı dönem oluyor. Döviz ile birlikte Kur’un serbest olması, serbest piyasa ve serbest ithalat ile ticarette rekabetin önünün şuursuzca açılması, stokçuluğun meşru olması, faiz gelirinin gözde hale gelmesi, borsacılık oyunları ve devlete bağlı kumar işletmelerinin artması vatandaşı kumar ekonomisine özendirdi.
Çalışıp üretme, üretim üzerinden para kazanmak yerine vatandaş, ekonominin ahlakının yok edildiği gizli kumar yollarına yöneldi.
Döviz; Dövizin serbest olması ve serbest kur ile gelen dövizdeki kaygan zeminde, vatandaş döviz üzerinden nasıl para kazanmanın yollarını aramaya ve kurun yükselmesini beklemeye başladı. Çünkü Kur’un ne olacağının bir garantisi yok, TL karşısında her an artması beklentileri artıyor, ara çıkışlarla kur üzerinden para kazanma heveslerini kabartıyordu.
Serbest Piyasa; Aslında serbest piyasa olumlu gibi bir hava vermesine rağmen tüccar toplum üstünde nasıl yaralar açtığını zaman içinde kendini gösterecekti. Serbest piyasa ile başlayan süreçte ithalatında kontrolsüz bir şekilde serbest bırakılması güçlünün zayıfı ezme dönemi başladığı gibi stokçuluk da piyasanın vazgeçilmezi haline geldi. Serbest kur ve serbest piyasa ile TL’nin değersizleşmesinin ve gelen zamların önü alınamaz duruma geldi. Serbest piyasanın ve ithalattaki kontrolsüz serbestliği güçlü tüccarın zayıfı ezmesi sonucu iş kollarını gizli tekelleşmelere sürükledi. Asıl burada zayıfı ezip gizli tekelleşmeyi sağlayan, güçlü yerli firmalar değil ülkeyi sömürmek isteyen, Türk ekonomisini zayıflatmak hatta yok etmek isteyen beynelmilel sermayenin Türkiye ayakları oldu. Bu ayaklar güçleri eline geçirdiği zaman fiyatları kontrol etmeye başladılar. İstedikleri zaman istedikleri gibi kur artışlarıyla birlikte fiyat artışlarını yaptılar. Bu durum stokçuluğu, stok üstünden yani kumar ekonomisi uygulayarak kolay para kazanmanın yolunu açtı. Büyük tüccarı kendisine örnek gören küçük tüccarda bu modaya uydu.
Borsa; 1980 içinde açılan İMK da kumar ekonomisinin bir parçası oldu. Halka arzedilince büyük şirketlerin hisselerini satın alıp kar ve zarar içinde ticari bir ortaklık gibi görünmesine rağmen gündelik takip ile bir kumar oyunu içinde faiz ve kolay para kazanmak hayali oluşturdu. Kazananlar olduğu gibi çok kişinin birikimlerini yok etti.
Geri Dönüşüm, Hediye; Devletin koyduğu vergi üzerinden geri dönüşüm sistemi de kumar ekonomisinin yolunu açtı. Hayali ihracat, iade fişi, değersiz (naylon) evrak vurgunları baş gösterdi. İşini yapıp emeğini alması gereken devlet görevlileri “Turgut Özal’ın memurum işini bilir önlemleri ile rüşvet zirve yaptı. Daha sonra rüşvetin adı hediye olarak değişecektir.
Devlet kumarı; Ticari kumarların yanısıra devlet işletmesinde olan şans oyunları her geçen gün arttı. Milli Piyango, Loto, At Yarışı gibi kumar işletmeleri devlet eliyle çoğaltıldık. Loto çeşitleri değişik isimlerle ve haftanın neredeyse her gününe ayrı bir isimle insanlara umut simsarlığı yaptı.
Kumar ekonomisi toplumu kolay para kazandırma hevesi ise güçlünün ezdiği, daha güçlü olduğu, zayıfın daha çok ezildiği hatta battığı bir dönemi başlattığı gibi dürüst yaşamaya çalışan insanlar aşağılanır duruma geldi. Kolay para kazanma hevesi toplumu özellikle de teknolojiyi iyi takip eden yeni nesli tembel ve kolaycılık hastalığına tutulmasına yol açtı. Kumar ekonomisi 1980 yıllarında zirve yaptı, 1990’lı ve 2000’li yıllar devam etti hala da devam ediyor.
BARAJ SİSTEMİ BÜTÇEYİ GÜÇLENDİRDİ
1980’li yıllarda başlayan ekonomide ki yeni sistem 1990’lı yıllar, 2000’li yıllar devam etti, halada da devam ediyor. Bu arada kısa süreli bir sitem değişikliği yaşandı çok konuşuldu hala hafızalardan silinmedi.
Necmettin Erbakan’lı Refah Partisi ve Tansu Çiller’li Doğru Yol Partisi koalisyonu ile oluşan RefahYol iktidarı dönemi yaşandı. 11 Aylık kısa süreli bir iktidar oldu ama ses ve korkuyu birlikte getirdi. 1980 ile 2000’li yıllar arasını konuşurken bu 11 aylık döneme ayrı bir paragraf açmak gerekir.
1994 Yerel seçimlerinden sonra belediyelerde gösterilen başarı 1995 genel seçimlerde Refah Partisini 1. Parti durumuna taşıdı. 1996 Yılında Tansu Çiller ile el sıkışan Necmettin Erbakan RefahYol hükümetini oluşturdu.
RefahYol iktidarı kısa sürede ekonomide bir devrim meydan getiri.
Ülke gelirleri havuz sistemiyle güçlü bir bütçe oluşturuldu.
Önce emekli, kamu personeli, ve asgari ücretlinin durumunu iyileştirdi, para sirkülasyonunun bir kesimde değil, tabanda toplum içinde dolaşmasını sağladı.
Bağlantılarla kamu ve özel sektör ücretlisi, emekli rahat bir nefes aldı, sirkülasyon ile üretici, toptancı, perakendeci esnaf harekete geçti.
1980 ile 2000’li yıllar arasında ekonomi altın çağını yaşadı, hatta ülkeyi dünyaya açtık diyen, ülkeyi köprüler, yollarla donattık diyerek ülke bütçesini sömüren, vatandaşın alım gücünü yerle yeksan eden son 40 yılın en iyi bir yılı geçti.
Beynelmilel güçlerin Türkiye versiyonları bu gelişmelerden rahatsız oldu, kapitalizmin acımasız yüzü görüldü, bir takım siyasi hataların yapılmasını bahane eden güçler hükümete vurayım derken ülkeye ağır tokat vurdu. Ülke 28 Şubat gibi çağdışı bir hareket ve görüntüyle karşı karşıya kaldı.
RefahYol rüyası kısa sürede bitti, akabinde gelen koalisyon hükümetleri ve 1999 Genel seçimleri sonrası gelen Anasol M 3’lü koalisyon hükümeti ile 2000’li yılların yeni planlanmasının oluşmasının önünü açan büyük kriz patlamış oldu.
(1) dergipark.com AKTAN, C. C. (1994). “Özelleştirme ve Türkiye Deneyimi”, Özelleştirme Sempozyumu Kitabı, Manisa.
Not; Bu konuda bizimle bilgi belge paylaşmak isteyen dostların vereceği destek için şimdiden teşekkür ederim....