Bütün zamanların ve her dönemin tartışmasız krizi ekonomidir.
USTALIK DÖNEMİ KRİZLERİN KAPISINI AÇTI
AK Parti hükümetinin 3. Dönemi başlangıç itibariyle bazı olayları da beraberinde getirdi. O günün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 3. Dönemini ustalık dönemi olarak ilan etti. 1. Dönem çıraklık, 2. Dönem kalfalık, 3. Dönemi ustalık dönemi olarak açıkladı. Fakat ustalık dönemi bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi.
3. AK Parti hükümeti dönemi hem ekonomide nemde siyaseten bazı sıkıntıların da başlamasının süreci oldu. Birinci ve ikinci hükümetleri döneminde oluşan güven verici hava, oluşan güzel günler yerini yavaş yavaş kara bulutlu günlere bırakıyordu. Sayısal gücü elinde olan AK Parti hükümeti bu olumsuzlukları bastırdı, pek topluma yansıtmamaya çalıştı. Olumlu hava döneminde güvenen toplum kendi imkanlarının üstünde borçlandı, vatandaş kredi ve kredi kartlarına alıştı. Kendisinin olmadığı halde kendi parası gibi harcama yaparak tüketim toplumu haline geldi. 1980 yılları döneminde çağ atladık diye toplum yanlış yönlendirildiği gibi 2000’li yıllar içinde de zenginleştik diye toplum lüks harcamaya ve tüketim toplumu olarak alıştırıldı.
Direk yanlış demeyelim ama tercih yanlışlığıyla yapılan yatırımlar hep gidere dayalı olduğu için kısa süre sonra krizlerin başlangıcı oldu. Ekonomik olarak girilen sıkıntılar ve ardı ardı gelmeyen siyasi krizler, açılımlar, çözüm süreçleri, gezi olayları, 17-25 yargı krizi, ve 15 Temmuz hain saldırısı ekonomideki krizi gölgelemiş oldu.
Ekonomik kriz üçüncü AK Parti dönemi sonrası 2015’li yıllara geldiği zaman sıkıntılar büyümeye başladı Döviz karşısında TL’nin değer kaybı her geçen gün artıyordu. 2015 yılına geldiği zaman Dolar 3 TL’yi aştı.
Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine gecen Türkiye ilk yeni dönem seçimini 2018 Haziran ayında yaptı. Yeni dönem seçimlerine gidilen 2018 Haziran ayında dolar 5 TL kapısını çaldı. Seçimler öncesi Recep Tayyip Erdoğan seçim konuşmalarında sık sık “ Verin bu kardeşinize yetkiyi bakın faizle, dövizle nasıl mücadele edilir görün” demişti.
Fakat seçimlerden sonra ekonomik kriz iyiden iyiye kendisini daha çok göstermeye başladı. Her 4 ayda bir kriz kendini gösteriyor, döviz yükseliyor Türk lirası eriyordu. Her krizde birilerinin kasaları da doluyor vatandaşın alım gücü her geçen gün düşüyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşa dolarlarınızı bozdurun, dolar anlaşmalarınızı iptal edin derken asıl yapması gereken devlet tüm anlaşmalarını dolar üstünden yapmaya devam ediyor, kendi bünyesinde vatandaşa tavsiye ettiği şeyleri yapmıyor, dövize dayalı ekonomisine devam ediyordu.
Asıl sorun burada kendisini gösteriyor. Gelen süreç içinde tüm ekonomi döviz üzerine kurumlandırıldığı için Türk lirasının değer kaybı dövizin yükselişi de durdurulamıyordu.
Yeni sistem başlangıcı olan Haziran 2018’de 5 TL olan dolar her geçen gün artıyor, Türk lirasının değeri de hızla eriyordu. 2020 yıllarına geldiği zaman dolar 7 TL’yi, 2022 yılına geldiği zaman 18 liralara geldi ve 13 TL civarına oturdu.
2002’DEN 2022 GELEN SÜREÇ
AK Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde, Ecevit koalisyonu döneminde Kemal Derviş gerekli reformları yapılmış, kurumsal yapısı oturmuş, kamu harcamaları disiplinize edilmiş, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sağlanmıştı. Türkiye büyüme yolunda önemli bir yola girmişti.
2001 krizinde eksi 6 küçülen ekonomi, 2002 yılında yüzde 6 büyüme ile yükselme sürecine girmişti.
Başbakan Erdoğan da “faiz hayatın gerçeğidir” diyor, referanslar yapıyor, Ecevit hükümetinin IMF ile imzaladığı 2002-2004 programını itirazsız uyguluyordu.
O dönem, Abdullah Gül, Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi isimler vardı, bürokraside “bizden” atamaları yapılmamıştı. Merkez Bankası’nın başında Süreyya Serdengeçti, sonra Durmuş Yılmaz gibi tecrübeli isimler vardı.
Bu yapılaşma övgüler almaya başlamıştı. Kemal Derviş, 2013 yılında; “Türkiye bir dünya ülkesi olmaya başladı. Nasıl derseniz Afrika’ya yardım eden, Asya’da bir felaket olduğunda yardım eden, daha yoksul ülkelere, insanlara elini uzatan bir ülke olduk. Bu çok güzel, eskiden böyle bir gücümüz yoktu…” (Dünya 5 Aralık 2013) diye övgüyle bahsediyordu.
Zaman içerisinde bu olumlu hava, övgü alan durum yavaş yavaş krizler ülkesi güvenini kaybeden bir ekonomi yapısına büründü. Övgüyle bahseden Kemal Derviş; “Ekonomimizi göğsümü gere gere anlatıyordum, şimdi susuyorum… Kamu İhale Kanunu’nda yüz küsur değişiklik yapılmasını çok üzülerek karşılıyorum.” (25 Mart 2015) üzüntülerini ifade ediyordu.
Başlangıçta ekonominin patronu olan Mehmet Şimşek; “Reform yapılmazsa Türkiye yata kalka gider” (13 Eylül 2015) Daron Acemoğlu ise kurumlardaki bozulmaya dikkat çekiyor, “Bu şekilde Türkiye’nin kendi zenginliğini artırması mümkün değil” diyordu. (24 Kasım 2016)
2002 Yılları ile başlayan güven veren ekonomi 2012 yıllarından sonra yerini karamsarlığa, güvensizliğe bıraktı. 2022 Yılına gelindiği zaman artık katlanılmaz bir ekonomi acısı ülkeyi yakmaya başladı.
Bundan sonraki dönem, ne kadar da Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sorunu biz çözeriz dese de ülkeyi daha da zor günlerin beklediği açıkça belli oluyor. Recep Tayyip Erdoğan’lı hükümet devam ederse ne olur bilinmez ama hükümet değişikliği olursa eski dönemlerde ki gibi enkaz devraldık serzenişlerini duyar gibiyiz.
İstanbul
31.10.2024