Bütün zamanların ve her dönemin tartışmasız krizi ekonomidir.
KRİZLER KAPIYA YANAŞTI
2001 krizi sonrası iktidara gelen AK Parti hükümetinin ilk beş yılda ekonomide yakalanan güven verici hamleler yanlış uygulamarın esiri oldu.
Spekülatif büyüme diye adlandırılan bu dönemde küresel finans piyasalarında sıcak para coşmuş ve faizlerin sıfıra yaklaştığı bir dönem yaşandı. Türk ekonomisi bu dönemde yüksek oranlı faiz vererek finans sektöründen gelen sıcak paranın gelmesiyle döviz bolluğu yaşadı.
Gelen sıcak paranın yanlış yönlendirilmesi ve harcanması sonrası bayram havası esen Türk ekonomisinin yönü kısa sürede çöküşe geçti.
Dünyada oluşan ekonomik kriz Türkiye’de de kendini göstermeye başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan oluşan krizin Türkiye’den teğet geçeceğini söyledi. Sayısal olarak güçlü olan hükümet ipleri sıkı tuttu gerçekten 2009 yılı ekonomik krizi Türkiye’den teğet geçti. Fakat bu teğet geçmesi, geçici bir geçişti. Olumsuzluklar devam ediyordu aslında.
Her geçen gün rakamlar büyüyor alım gücü küçülüyordu. Devleti güçlendiren hükümet ekonomi politikası toplumun genelini açlık sınır ve fakirlik sınırı altına itiyordu.
Kısa süreli istikrar bozulmuş artık önü alınamayan bir bir fiyat artışı, zorla tutulmaya çalışılan bir enflasyon göstergesi vardı. Aslında kriz teğet geçmemiş dönem dönem kendini gösteriyordu. Zaman içinde kriz derin yaralar açacak vatandaş ile birlikte bütçe büyük zarar görecekti.
TEK SEKTÖRLÜ EKONOMİ PROGRAMI
AK Parti hükümeti ilk döneminde gücün tesiri ile yüksek faizli finans sektöründe oluşan ve özelleştirme satışlarından gelen sıcak para ile çok rahat bir nefes almıştı. Fakat 2007 sonrasında daha güçlü geldiği ikinci dönemi bu sıcak paranın yanlış yönlendirilmesi ve ekonomide tek sektörlü ekonomi modeli gelecek sıkıntıların da habercisiydi.
Başta tarım olmak üzere bir çok sektör sekteye uğrarken inşaat sektörü zirve yaptı. Belki inşaat sektöründe bir çok kalem iş vardı ama toplumun çok az bir kesimi inşaat sektöründen geçimini sağlıyordu. Bu durum toplumun genelini sağlamayan bir ekonomi modelini de ortaya çıkardı. Bir çok sektörde faaliyet gösteren kişi ve kuruluşlar, imkanı elverdiği biçimde bir and kendisini inşaat sektörünün içinde buldu. Hiç bir kriteri olmadan bir kaç daire yapabilecek elinde ermeyesin olanlar inşaat sektöründe baş gösterip ciddi de paralar kazandı. Bu tek sektörlü ekonomi programı da diğer sektörlerde üretimin durmasına sebep oldu. Açılan imarlar verimli toprakları yok etti, özellikle toplumun en çok ihtiyacı olan tarım ve hayvancılık ürünleri yetersiz hale geldi.
İTHALATA SIFIR, YERLİ ÜRETİME KATMERLİ VERGİ
Özellikle Türkiye’nin olmazsa olmazı tarım ürünlerinde sıfır veya düşük vergi ile yapılan ithalatlar, katmerli vergisi olan yerli üretimin rekoltesini düşürdü. Türkiye ovalarında, hatta kırsalında yetişen, Nohut: Meksika, Arjantin, ABD, Arjantin Soğan: Hollanda, İran Rusya Domates: Rusya, KKTC Romanya, Ukrayna Ayçiçeği: Bulgaristan, Romanya Moldova Kuru Fasulye: Kırgızistan, ABD, Kanada, Peru Buğday: Kırgızistan, ABD, Meksika, Rusya Bezelye: ABD, Rusya, Kanada, Almanya, Macaristan Elma: Şili, İtalya, Fransa, ABD Patates: Hollanda, Almanya, Fransa, KKTC gibi ülkelerden ithal ediliyor. Bunun yanısıra et ve süt ürünleri, kuru yemiş ve şekerlemelerde ve hayvan yemleri çeşitli ülkelerden ithal edilerek milyarlarca para döviz olarak dışarıya gitti.
1980’li yıllarda Turgut Özal’ın ANAVATAN hükümetlerinin yaptığı ithal ürünlerle yerli ürünleri kapıştırma bu surette ucuzluk rekabeti ve enflasyonla mücadele hatasına 2010’lu yollar içinde Recep Tayyip Erdoğan’lı AK Parti hükümeti de düştü. Sıfır veya düşük vergi ile yapılan ithal tarım ürünlerine karşı katmerli vergisi olan, mazot, gübre, ilaç gibi pahalı hammaddesi olan yerli tarım ürünleri rekabet edemedi her geçsen gün rekolte düştü üretim yapılamaz hale geldi. Buna birde devletin tarım desteği diye üretimden değilde açıktan verilen nakit destek ve imara açılan inşaat sektörünün sıcak parası doğrudan ülke tarımına hançer vurdu.
Aynı şekilde yem gibi pahalı hammaddesi olan üretim getirisi az olan hayvancılık da et ve süt ürünlerinde de ithal et ve süt ürünleri piyasaya gelince rekabet gücü kalmayan yerli üreticiye sıkıntı yaşattı ve yok olmasına sebep oldu.
Diğer ürünlerde aynı kaderi paylaştı, ithal ürünler özellikle Çin ağırlıklı ürünler yerli üretimin önünü kesti.
Gerçekten de ithal ürünler, büyük sanayici, zincir market ve mağazalar vede AVM’ler karşısında denildiği gibi küçük üretici ve perakendeci esnaf can çekişmeye başladı.
BAŞLAYAN DEĞER KAYBI
Birinci AK Parti hükümeti döneminde oluşan olumlu hava, oldukça verimli geçen bir dönem ufukta görünen kara bulutları gizlemesini bildi. 2005 yılında yapılan büyük hamle paradan 6 sıfırın atılması sonrası TL’nin sanal da olsa değer kazanması umutları yeşertmişti. İkinci AK Parti hükümeti dönemi olan 2007 - 2011 arasında da bu olumlu hava toplumda ciddi bir rahatlama getirdi. Kimse bundan sonra bir kriz ortamı düşünemez olmuştu. Dünya üzerinde oluşmaya çalışılan kriz sonrası Başbakan Erdoğan’ın kriz Türkiye’den teğet geçer açıklamaları da bu güveni artırmıştı.
Fakat hiç kimsenin beklemediği bir şekilde ağır adımlarla, usul usul kriz ortamı oluşmaya başladı, değer kayıpları kendini gösteriyordu. 2010 yıllara geldiği zaman 6 sıfır atıldığı zaman 1.250 bandında olan dolar 1.50 bandında görülmeye başladı. Zorlamayla da olsa tek rakamlarda olan enflasyon gerçekte çift rakamlı hanenin kapısını zorlamaya başlıyordu.
2010 yıllarında kamuoyunda yıl sonu dolar 2 TL olur mu? beklentileri artarken youmcularda “Buna sebep veren bir olay yok” gibi iyimser durmaya çalışıyorlardı.
2011 Seçim yılı olmasına rağmen zorlamayla 1.6 bandında kalan dolar yıl sonuna doğru 2 TL kapısını zorladı.
Artık gelecek zaman içinde ekonominin çivisinin çıkacağı, krizlerin baş göstereceğim, enflasyonun artacağı, değer kaybının oldukça sert yaşanacağının habercisi görünüyordu.
Not; Bu konuda bizimle bilgi belge paylaşmak isteyen dostların vereceği destek için şimdiden teşekkür ederim....
İstanbul
21.11.2024