Bütün zamanların ve her dönemin tartışmasız krizi ekonomidir.
GÜÇLÜ DEVLET ZAYIF MİLLET
2000’li yılların gücü Recep Tayyip Erdoğan’la AK Parti iktidarı oldu. Muhafazakar siyasetten gelmelerine rağmen gömleği çıkarıp liberal-muhafazakar bir yapı oluşturdu. Bu yapı millete umut oldu, fakat bu yapı milleti es geçti güçlü devlet planlaması yaptı. Sadece devlet gücü bir yere geldiği zaman bir şeye yaramayacağının hesabı yapıldı mı, yapılmadı mı bilinmiyor ama bir süre sonra başı ağrıtacaktı.
Muhafazakar yapıdan gelmesine rağmen geçmiş dönemden gelen ekonomideki “Faiz-Döviz-Kumar” üçgenli sistemden vazgeçmedi. Aynı sistem üzerine ekonomik yapı devam etti.
Güçlü iktidar olmanın verdiği güven, finans sektörünün hareketli olması, sıcak paranın bütçede şişkinlik yapması sanal olsa da 2001 krizinin etkisinde olan piyasaları sakinleştirdi. Bu sakinlik toplumda rahatlamaya sebep oldu.
AK Parti hükümeti “Faiz-Döviz-Kumar” ekonomi sistemine “Borç - Göç - Sadaka - Güç” ekonomisini de sisteme ekledi.
1 - Borçlandırmak,
2 - Göçü hızlandırmak,
3 - Yardımlarla toplumu elde tutmak,
4 - Gücü Elinde tutmak,
AK Parti hükümeti ekonomisini aslında milletten yana, milleti güçlendirmek gibi göstermesine rağmen “Güçlü Devlet, Zayıf Millet” sistemini ekonominin çatısı yaptı. Bunu da çok farkettirmeden pembe tablolarla yaptı. Vatandaşa verilen rahatlık bu üstü buzul, sistemi iyi gizledi. Sanal olarak ortaya koyduğu rakamlar toplumun gönlünü almaya yetti. Toplum bulduğu rahatlıkla oyalanırken hükümet gücü eline geçirmenin yollarını çoktan açmıştı.
AK Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik politikanın benzeri tek başına ve güçlü gelen Demokrat Parti, ANAVATAN hükümetlerinde olduğu gibi, tek başına hükümet olma gücünün verdiği rehavetle bol keseden dağıtıp bir anda vatandaşı rahatlatmasını iyi bildi. Demokrat Parti ve ANAVATAN hükümetlerinde de ilk dönemlerinde ellerinde buldukları sıcak parayı fütursuzca harcayıp ikinci dönemlerinde ülke krize sürüklenmişti, aynısı AK Parti hükümetinde de görülecektir.
AK Parti Hükümeti 1940’lı yıllarda başlayan bazı ülkenin varlık ve bekasında önemli olan özel projelerin zirve yaptığı dönem oldu. Yabancı sermayeye geniş kapı açılması, göç ile büyükşehirlerde yığınak yapılması, özelleştirme, verimli toprakların yok edilmesi v.s AK Parti hükümeti döneminde son nokta konulduğu görüldü.
TOPLUM FÜTURSUZCA BORÇLANDIRILDI
2001 krizi üzerine gelen AK Parti hükümeti Finans sektörüne gelen sıcak para ile rahat bir nefes aldı. Sıcak paranın verdiği rahatlıkla gerçekte olmasa da ekonomi rakamlarını olumlu havada gösterdi. Normalde enflasyon %30’lar civarında olmasına rağmen tek rakamlarda gösterildi. Faizde ciddi indirim oldu. Faiz indirimi bankaları kredi kartı ve kredi verme yarışına soktu. Seyyar satıcı gibi caddelere kurulan banklarda kredi kartı ve kredi dağıtıldı.
Kredi kartı ve kredi almak o kadar şirin gösterildi ki, bankalar kredi kartı ve kredi verirken kişilerin kazancına hiç bakmadı. Beyanları esas alındı ve işi olmayanlar bile kredi kartına ve krediye sahip oldu. Bir süre sonra toplum tamamen borçlu duruma gelecek, borç yükü üzerinde olan toplumu kontrol altında tutmak daha kolay olacaktı. Karşılığı olmayan bir borçlandırmaydı bu proje. Borçlandırma politikası özel bir proje olarak uygulandı.
GÖÇ ÇARE OLARAK SUNULDU
İstihdamı insanların doğduğu yerde bölgesel olarak oluşturup ülkenin tüm katmanlarında planlamak yerine büyükşehirleri şirin gösterip, göç çare olarak gösterildi.
Türkiye için özel bir proje olarak önceki dönemlerde başlayan “Göç” çare olarak sunulma politikası AK Parti hükümeti zamanında daha da hızlandı.
2002 sonrası büyükşehirlerde yapılaşmaya o kadar hız verildi ki, şehirlerin ışıltılı yaşamı ve göz kamaştıran yapılar göçü cezbetti. Vatandaşın bulunduğu yerde iş imkanı bulamayınca, bulunduğu yerde yaptığı işler geçimini sağlayamayınca çareyi göçte buldu.
Burada göç konusuna özel bir paragraf açalım. Verimli topraklarda istihdam yapılamazmışçasına insanlar; Anadolu’nun saf diyarlarından önce Almanya treniyle törenle sürgün edildi. Dili diline, dini dinine kültürüne uymayan insanların arasında kaybolmalarına seyirci kalındı. Sonrada yurt içinde oluşturulan büyükşehirler o kadar şirin gösterildi ki, var olma mücadelesi yerine emparyalizmin siyasi kuklası, kapitalizmin ekonomik mengenesi arasına sıkışmış, benlik duyguları kabarık, komşusundan bihaber, toplum şuurundan yoksun hale gelme yolunda hayli mesafe kateden bir toplum olması hızlanan tehlikeyle karşı karşıya bırakıldı. İşte göç özel proje olmasının ardında yatan gerçek bu.
Göç politikası Anadolu’nun verimli topraklarını pasifize ettiği gibi büyükşehirler oluşmasıyla yapılaşmanın verdiği betonlaştırma ovaları yok etti. Göçle gelen şehirleşme bir taraftan verimli arazileri yok ederken bir taraftan insan yığınakları haline getirdi. Farklı kültür yapıları bir arada toplanınca karmaşık bir düzeni de beraberinde getirdi.
YARDIMLAR, TEMBELLEŞTİRME POLİTİKASIDIR
Ekonomi ve üretim planları doğru yapılmadığı, bölgesel istihdam alanları açılmadığı için vatandaşlar yurtlarından göçe zorlandı. Göçler önceleri yurt içi ile birlikte yurt dışına yönlendirildi fakat son dönemde ciddi bir şekilde büyükşehirlere yönlendirildi. Şehirler beton yağını haline geldi. Vatandaşlar ne doğduğu yerde nede doyduğu yerde huzur bulamadı.
Zorunlu göç ile büyükşehirlerde iş, aş umuduyla giden vatandaşlar aslında umduklarının tam tersi bir hayatla karşı karşıya geldi. Geriye dönse iş yok kalsa bir çok zorluklar karşısında sıkıştı kaldı. Tam bu sıkışıklığı yaşayan vatandaşın imdadına sosyal devletçilik diye planlanan sosyal yardımlar ortaya konuldu.
İnsanlara istihdam alanları açması, istihdam alanları açılmasına öncülük etmesi, iş vermesi, balık tutmasını öğretmesi gereken hükümetler, sadece balık yemesini öğretti, ANAVATAN zamanında “Fakir - Fukara Fonu” diye adlandırılan, daha sonra “Sosyal Yardım Vakfı” olan yardım vakfı, bakanlığın “Sosyal Hizmetler Müdürlükleri” belediyelerin “Sosyal Hizmetler Müdürlükleri” yardım yarışına girdi. Gıda yardımından, yakacak yardımına, kira yardımından haçlık yardımına kadar insanların çalışmadan yaşayabilecekleri yardımlar yapılmaya başlandı.
Köylerde toprak parası diye ürün yetiştirilmeyen, ekilmeyen tarlalara yıllık bedelde paralar verildi. Kendisi büyükşehirde yaşanmasına rağmen yıllık tarla parasını aldı, geldi kış boyunca yattı.
Küçük esnafa destek adı altında çeşitli yardımlar sağlandı.
Tabi bu yardımlar siyaseten referanslı olanlar ağırlıklı olduğu için ihtiyaç sahipleri olduğu gibi olmayanlarda yararlandı, hatta siyaseten desteği olmayan asıl ihtiyaç sahipleri yararlanamadı.
Yardım yapma yerine müteşebbisin üstündeki yükleri kaldırıp üretimden, çalışarak kazandırma olanakları verilmesi, balık tutmaya teşvik edilmesi gerekirken yardımlarla hazırcılığa teşvik edildi. Tabi bu yardımlar sosyal devletçilikten öte bir oy deposu olarak görüldüğü için yardımlar konusunda ciddi teklifler dahi karşılık görmedi.
Gelişen süreç içerisinde gerek zaten çalışmak için insan kalmayan köylerde, gerekse zorunlu göçle büyüyen şehirlerde tembel, çalışmadan hazırdan geçim sağlamak isteyen bir güruh oluşmaya başladı.
İstanbul
21.11.2024