Toplumları birleştiren veya ayrıştıran özellik, kullanılan dil, görüş açısı ve duruştur.
Biz millet olarak tarihi özelliklerimizden biri, geniş mozaikleri bir arada yüzyıllardır tutma özelliğidir.
Farklılıkları bir arada tutmanın yolu, farklılıkları kabullenmek, ayrıştırmayı ortadan kaldırmak, kutuplaşma politikasından uzak durmak, nefret dili yerine sevgi dili kullanmaktan geçer.
Dağdaki vahşi, yırtıcı hayvanı bile sevgi diliyle uysallaştırılmış bir dünyada yaşıyoruz. Demek ki, bırakın insanı yaratılış itibariyle vahşi, yırtıcı olan hayvan uysallaşıyorsa, insanın kavgasız, nefretsiz ayrışmadan bir arada yaşamaması için bir sebep yok.
İnsanlık yaratıldığından beri, yaratılış fıtratı gereği yöneten ve yönetilen toplumlar olarak yaşamışlardır.
Yöneticinin görevi toplumun geneli adına vekili olarak o makamda duruyor. O makam öyle bir makamdır ki, tüyü bitmemiş yetimden, dağdaki dala ayağı taşa takılan koyuna kadar vebali olan bir makamdır.
O makamda oturan kişi; kinle o makamda oturamaz, öfkeyle o makamda oturamaz, bencillikle ve benlikle o makamda oturamaz, kendinden başkasını görmeden o makamda oturamaz, başkasının fikrine saygı duymadan o makamda oturamaz, kendisi ve avenesinin dışında olanları yok sayarak, ayrıştırarak o makamda oturamaz, eğer o makamda oturan bunları yapıyorsa bunun adına toplumun vekili olan yönetici değil, derebeyi, diktatör denir.
O makamın hakkını vermek kolay değildir. Özellikle bizim toplumuzda o makam çok kutsaldır.
Tarihi gerilere gittiğimiz zaman o makamın en iyi hakkını veren yöneticiler de bizim toplumumuzdan ve bizim inandığımız kültür değerlerinden çıkmıştır. Türk İslam kültürü yapılı toplumlarda bunu en iyi görürüz.
Torunlarını avutmak için taş kaynatan ninenin halini görüp kendine ceza veren bir Ömer’den gayri Müslüm tebaasına karşı dava kaybeden bir Fatih’e kadar çok örneklerini görebiliriz.
Nasıl ki; vahşi, yırtıcı hayvanı uysallaştıran onun bakıcısı yani yöneticisi ise, toplumu da birleştiren, kaynaştıran öncelikle o toplumun yöneticisidir.
Yönetici nasıl yönetir, nasıl davranırsa, toplum kendi içinde öyle davranır. Toplum önde olanları kendisine örnek alır, rol model seçer. Doğaldır ki, toplum yöneticinin avenesi ve karşısında olanlardan oluşur. Burada adaleti sağlaması gereken, avenesiyle karşı olanları birleştirmesi gereken yöneticidir. Çünkü yönetici sadece kendi avenesinin değil tüm toplumun yöneticisidir.
Türk siyasetinde nefret dilinin, ayrıştırmanın, kutuplaştırmanın en çok yaşandığı bir zaman dilimindeyiz.
Her dönemde siyasiler kendi arasında atışmaları, karşı duruşları, iktidar muhalefet tartışmaları olmuştur, ama bu zaman dilimi kadar nefret dili kullanılmamış, seviye bu kadar düşmemiştir.
Yaklaşık bir on senedir nefret dili kullanılmaya başladı, son zamanlarda ise bu nefret dili sayesinde siyasetteki tartışmaların seviyesi iyice düştü, normal eleştiri yerini kin, nefret, ayrıştırma ve kutuplaşmaya götürdü.
Elbette siyaset, iktidar ve muhalefet tartışmalarının olduğu bir alandır. Savunma ve eleştiri hakkı her vatandaşın hakkıdır. İktidar, yönetici, yönetim gücünü de arkasına alarak kendinden başkasını yok sayamaz, eleştirenleri de hain, düşman gözüyle görüp, rencide edici sözler söyleyemez.
Muhalefet hesap sorar, yapılanları eleştirir, iktidar bunu dikkate almak zorundadır. Eğer bu eleştiri ve hesap sormayı bir nefret diliyle cevaplamaya kalktığınız zaman aynı dille karşılık görürsünüz.
Son zaman diliminde karşılıklı bu kadar nefret dilinin kullanılması iktidar kanadının büyük payı vardır. Hele son zamanlarda değişen cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde partili cumhurbaşkanı olması dolayısıyla bir tarafta cumhurbaşkanı diğer tarafta parti genel başkanı olarak konuştuğunuz zaman yöneticilik vasfı düşüyor, tarafsızlığınız ortadan kalkıyor. Bu tutum topluma sirayet ediyor.
Toplumu birleştirmede ki en büyük görev toplumun yöneticisindedir. Toplumun yöneticisi adaletli tarafsız olup, şahsi fikri yapısı kendisinde kalmalıdır. Hesap verebilir olmalı, gelen eleştirileri nefret diliyle değil, sevgi diliyle karşılamalıdır. Eğer böyle yaparsa muhalefetin veya kendisini eleştirenlerin kullanacağı nefret dilini de önlemiş olur.
Bu zaman diliminde Türk siyasetinde oluşan bu nefret dili, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın parti genel başkanı sıfatını bir tarafa koyup tarafsız, sadece kendisine oy verenlerin değil her kesimin cumhurbaşkanı olmasıyla kurtarabilir.
Türk siyaseti; toplumun bütünlüğü için, bu nefret dilini, kutuplaşmayı, ayrıştırmayı kaldırabilecek durumda değildir. Topluma sirayet etmeye başladı, zaman içinde bu sirayet derinleşirse yaşanılmaz bir hal alır.
Türk siyasetinde olan yöneticiler; “İktidarım diye sevinme, muhalefetim diye yerinme bu yetim milletin vebali hepinizin üstünde çok ağırdır” !….
İstanbul
26.04.2024